Gazeteniz Hürses’in her hafta yayınladığı Salı Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Bölge Başkanı, Mimar ve Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yar. Doç. Dr. İbrahim Bakır oldu. Bakır, çarpıcı açıklamalarda bulundu.Eskiden tekti. Sadece Koruma Kurulu vardı. 2010’dan sonra değişen komisyon ve kurul arasında ki farkı bize anlatır mısınız?2863 sayılı yasa, aslında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası aslında. Bu ana çerçeve bir yasa üzerinden gidiliyor ama işleyişte şöyle bir sıkıntı vardı kendi içerisinde. Hem yüksek kurul hem de bölge kurulu anlamında; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları diyoruz. Ama kurulların kimlerde, hangi uzmanlık alanlarından meydana geleceği konusunda bir sıkıntı yaşandı. Tabiat varlıklılarında uzman insanlar kurullara üye olamadı. Dolayısıyla yasada da yazılı olan mimarlık, şehircilik, sanat tarihi, arkeoloji gibi alanlar daha sonra da hukukçu üye de atanarak alan biraz daha genişledi. Bu anlamda baktığımızda tabiat varlıklarını değerlendirecek üye ataması olmadığı için bünyelerinde, bu işleyişte zaman zaman sıkıntılar yaşandı. Bu biraz sübjektif değerlendirmelere yol açabilirdi. Bu nedenle yaşanan birçok hukuki olaylar neticesinde bakıldı ki bu çok iyi işlemiyor. Bu nedenle tabiatla kültür ayrıldı. Ancak işleyiş sistematiği farklılaştı. İşleyişteki bu sıkıntıdan dolayı bir kültür birde tabiat olarak bunları tanımlayacak uzmanlık alanları tanımlanmış oldu. Bu uzmanlık alanlarına göre işlem yapılmaya başlandı. Kültür varlıkları mevcut yapısı içerisinde, sistematiği korunarak devam etti. Üye sayısı arttırılarak devam etti. Komisyon ise Çevre Şehircilik İl Müdürlükleri bünyesinde kalarak görevlerini sürdürmeye başladılar. Tabi onların işleyişinde de, komisyonlar bu kararı alıyorlar ama müdürlük isterse onaylayamayabiliyor. Ama bizde öyle değil işleyiş. Biz biraz koruma kurulu boyutunu tartışır olduk ama. Ben uzun yıllar bu kurullarda görev aldım.KORUMA BİLİNCİ GEÇ KALINMIŞ DEĞİLAntalya birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kent. Dolayısıyla her yeri tarihtir. Size kurul anlamında çok ciddi görevler düşüyor ama neden müdahil olmuyorsunuz? Mesela Doğu Garajında iş merkezi yapılacak dendi, altından tarih fışkırdı.Türkiye’de koruma bilinci çok geç kalmış değil. Dünya’daki gelişmelere paralel olarak, 1970’li yıllarda hızla 2863 sayılı yas aile hemen devreye girerek bu şey sağlandı. Fakat zaman zaman bazı yerlerdeki veriler, muhtemel olana yerler var. Kesin olan yerler var. kesin olan yerleri biz zaten yüksek kurul zamanında, Ankara’dan gelen yerlerin çoğunda yanlış işaretlenmiş olabiliyor. Teknik alt yapı yok, imkanlar yok. Eskisi gibi harita mühendisleri çalışmıyordu. Şimdi öyle değil. GPS ile giriyorsunuz. Noktasal olarak net bir şekilde bulabiliyorsunuz. Taş ocağı gibi, herhangi büyük bir tesis yapılacağı zaman bizden görüş alınıyor. Burada korunması gereken kültür varlığı var mı? Diye. Kuruldaki uzman arkadaşlarımız yerine gidip incelemesini yapıyor. Herhangi bir kültür varlığı yoksa yoktur. Ama var ise onun tespiti yapılıyor. Kurul gündemine geliyor ve tescili yapılıyor. Yasa kapsamında korunması gerek kültür varlığı olarak tescil ediliyor. Bunun nasıl koruncağına dönük kararlar alınıyor.VATANDAŞLAR DA DUYARLI OLMALIKurul olarak koruma altına alacağınız yerleri nasıl tespit ediyorsunuz? İşleyiş nasıl devam ediyor?2863 sayılı yasa kurullara bu kültür varlıklarının, tabi uluslararası sözleşmelere de konu olan yasadan bahsediyoruz. Kültür varlıklarını neler olacağı, hangi özelliklere sahip olanların kültür varlığı niteliği taşıyacağı tanımlanmış durumda. Bunun tespitini yapma sorumluluğunu kurullara veriyor yasa. Bunu vatandaşta bilmek zorunda aslında. Kültür varlığı taşıyan bir şeyi vatandaş olarak siz tarif edemezsiniz. Vatandaş ben nereden bileyim kepçeyi vurdum yerin altından bir şey çıktı diyebiliyor. Vatandaşın arazisinde bir şey çıktıysa hemen faaliyetleri durduracak. İlgililere haber verecek. Bütün bu tespitleri yapma görevi kurullardaki arkeologlar, mimarlar, sanat tarihçisi, haritacıların işi. Dolayısıyla bu arkadaşlarımız yerinde incelemeleri yapıyorlar. Raporlardan tescil alabilecekleri kurula sunuyor. Biraz önce saydığımı meslek gruplarından doluşan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bunları enine boyuna tartışıyor. Şu niteliklerinden dolayı, şu yaşam biçiminden kalma olabilir diyebilir. Bazen çok tartışmalı şeyler olabilir. İki tane taşın neyi var kardeşim. Neden bunları tescilliyor insanlar? Denebilir. Bu bir tarihin, olayın şahitliği olabilir. Bugün Malazgirt Ovası’nda korunması gereken, ortada duran herhangi bir şey yoktur. Bir toplumun derinliklerinde bir olaya şahit etmiş bir taş, toprak, yüzey, ağaç birçok şey olabilir. Bu nedenle bunlar tartışılır, değerlendirilir. Bu nedenle kültür varlığı olarak tescillenir diye karar verilir. Tabi bunlar ayrılabilir. Anıtsal kültür varlıkları var. Sivil mimarlık örnekleri var. Sitler var. Bunlar tekil olması halince başka, grup olması halince başka.ANTALYA TARİHE TANIKLIK ETMİŞ BİR ŞEHİRKoruma kararı süresi var mı? Bu karar kaldırılabilir mi peki?Yasa muhtemel kültür varlığı olan yerler, mesela arkeolojik sit alanlarında böyle bir ihtimal var mıdır? Vardır, bilemezsiniz. Benim yerin bilmem kaç metre altını görme şansım yok. Ama kültür varlığı olma ihtimali varsa biz onu her ihtimale karşı kontrollü davranılsın diye 3. Derece arkeolojik sit alanı yaparız. Zaman içerisinde orada yapılacak, kazılarla, müdahalelerle bakılır. Antalya her türlü insan yerleşimine tarihinde tanıklık etmiş bir şehir. Dolayısıyla hiç bilemediğiniz bir yerde, bir tarlada bile bir lahit çıkabilir. Böyle bir durumda da hemen müdahale edersiniz. Bunu koruma altına alabilirsiniz, niteliğine bağlı olarak.HERKES HERKESE SAYGI GÖSTERİYORMesela kurula bir konu geldi. Hepinizin belli bir kararı var. Bir oylama şeklinde mi görüşlere olumlu, olumsuz değerlendirme yapılıyor? Yoksa ortak çıkar noktasında birbirinizi ikna etme şeklinde mi geçiyor?Herkesin uzmanlık alanlarına herkes saygı göstermek durumunda. Okul gibidir orası. Çok farklı meslek gruplarından çok farklı bilim insanlarının bir araya geldiği ve tartıştığımız bir ortamdır. Her bilimsel veriyi ortaya koyanız. Konunun uzmanları da kendi bilimsel verilerini ortaya koyar. Bunun üzerinde sorgularız. Bir üyemiz bir düşünceye katılmayabilir. Ters düşebilir. Bu gayet doğaldır. Ben meslek alanımla ilgili şu hususlara katılmıyorum diyebilir. Ortak karar çoğunluk esasına göre alınır.Bölge olarak sorumluluk ve yetki alanlarınız neler?Bizim sorumluluk alanlarımız Antalya, Burdur ve Isparta illerinin idari sınırlarıdır. Bu sınırlar içerisinde her türlü kültür varlıklarının tespiti, tescili, korunmasına dönük kararları biz veririz.KURULUN BİR BÜRO YAPISI VARKurulda kaç kişisiniz?Kurulun bir büro yapısı var. İdari yapısı var. Koruma Bölge Kurulu var. Türkiye’de bu 20 kadar kuruldu. İstanbul’da sayısı 5-6 kadar. İzmir’de 2 tane var. Birçok yerde iki, üç ili kapsayacak şekilde yapılanmıştır. İdari yapı kurul müdürlüğüne bağlı. Kendi içinde biraz önce saydığım meslek gruplarından oluşan çok sayıda teknik eleman vardır. İdari personel vardır. Biz kurul üyeleri olarak saydığım meslek gruplarından oluşan, belediye temsilcilerinin de olduğu bir yapıdır. 7 kişiden oluşur. Yörenin özelliğine bağlı bazı mesleklerden 2 kişi olabilir. Antalya Koruma Kurulumuzda 2 arkeolog hocamız, 1 şehir plancımız, 2 mimar, 1 hukukçu, 1 sanat tarihçimiz var. Türkiye’nin değişik üniversitelerinden görev yapmış hocalarımızdan oluşur. Şimdi hepsini bakanlık atıyor.ALMANYA’DA ARKEOLOJİK ALAN YOKTURBir kişiye tescillenme var. Bir de kamuya tescillenme var. Neden böyle bir ayrım yapıyorsunuz?Kültür varlığı kimin elinde olursa olsun, kamunun elinde de olabilir, kişinin elinde olabilir. O tesciline etki eden bir faktör değildir. Ancak bu tescilin sürdürebilirliği, bu tarihi yapının geleceğe aktarılmasının bir şeyidir. Kamu da mı daha iyi korunur, özel mülkiyette mi? Bazı kamu binalarımız var ki maalesef dökülüyor. Ama bazı özel mülkiyette binalarımız var ki pırıl pırıl. İnsanlar bunu sahipleniyor. Bakma gücü var, bakıyorlar. Bu atamın mirası diyorlar. Bu mülkiyetin durumunun korunması için bir ön koşul değil. Burada bazı mağduriyetler söz konusu olabiliyor. Çünkü vatandaşın gelir düzeyi son derece düşük. Kendi tamir ettirmeye bile gücü yok. Böyle bir durumda kamunun hiçbir şekilde katkısı yoktur. Atilla Koç zamanında bir değişiklik oldu. Ve 200 bine kadar katkı yapabiliyor. Hem proje anlamında hem de yapı anlamında katkı yapabiliyor. Ama bu çok yaygın değil. Anadolu aslında bütün kültürlerin hareket ettiği, her kültürün yaşam bulduğu bir yerden bahsediyoruz. Burası bir Amerika, Kuzey Avrupa değil. Düşünün Almanya’da arkeolojik alan yoktur. Sonuçta kamuyu da biz oluşturuyoruz.KİŞİYE TESCİLNasıl bir yol izlenmesi gerekiyor. Kişiye tescilli bir binayı, şahıs kamulaştırma yapmak istiyor nasıl bir yol izleyecek? Nereye başvuracak?Kamulaştırma ile mevzuatımızda öyle bir mevzuat yok. Diğer mülkler nasılsa aynı şekilde kamulaştırılır. Bu yapının veya bu yerin kamulaştırılmasında kamunun ciddi anlamda çıkarı varsa böyle bir durumda bunun bir plan çerçevesinde yapılması gerekiyor. Bir imar planında sosyal kültürel bir tesis gibi planlanmışsa kamulaştırılabilir.BAŞVURULAR BÜYÜKŞEHİR’EVatandaş bunu talep etmek isterse başvuracak müdürlük, bakanlık hangisidir?İhtiyaç varsa bu kamulaştırılabilir. İl sınırı belediye sınırları olarak tanımlandığı için alan içindeki her türlü bu tür faaliyetlerde Büyükşehir’e başvurulabilir. Ama belediyenin böyle bir sorumluluğu yok. Diyelim ki belediyeye burada bir kamu yararı var diyorsa, ben burayı kamulaştıracağım diyorsa kurula başvurur. Kurulda bu amaçla kullanılmasına sorun yoktur diyebilir. Esas olan şudur. Bir düşen taşı yerine koymuyorsanız bu yapı nasıl korunacak? Kırılan bir kiremidin yerine koymazsanız bu bina nasıl korunacak?Bize çok sayıda mimardan proje gelir. Projelerde eksiklik, hata görülmüşse bu hemen karara bağlanır. Şu nedenlerle uygun değildir, bunlar giderildikten sonra konunu görüşüleceği söylenir. Burada biz projelere isim bakmayız. Tam tersine çoğu zaman tartışmalarda eğer çok aksine bir durum olmadığı sürede müellifi tanımayız da içeriye almayız da. Biz bağımsız tartışalım diye.EDİRNE’DE YAŞADIĞI OLAYİsimler önemli değil ama o kurula siyaset, bürokrasinin baskısı girebiliyor mu? Talepler olabiliyor mu?Türkiye’nin hemen her yerinde görev yaptım. Mesela tabiri caizse ben Muğla’da görev yaparken Edirne’ye 1 yıl sürgüne gittim. Güreşlerin yapıldığı Sarayiçi mevkiinden Edirne tarihi kenti arasından viyadüklerle Avrupa yolu geçirilmek istendi. Karayolları Genel Müdürlüğü böyle bir proje yapmış. Tamda ben orada görev yapıyorum. Dedim ki ben projeye karşıyım. Tam proje bitmek üzereyken ben gelmişim. Her şey konuşulmuş, tartışılmış. Karayollarının çok üzerine titrediği bir proje. Çünkü Avrupa bağlantısı olacak. Belediye başkanı da bunu ısrarla istiyor. Avrupa’ya giren çıkan insanlar Edirne’ye gelsin, şehri görerek geçsin. Evet, düşünce son derece doğru. Ama yapılan iş tarihi kenti bıçak gibi ikiye bölmekti. Düşünün viyadüklerle siz Sarayiçi mevkiinin tarihi kentten bölüyorsunuz. Ben şiddetle karşıyım buna dedim. Böyle olunca oradaki kurul başkanı arkadaşımız, diğer bütün yöneticiler herkes milletvekilleri devreye girdi. Çünkü beldeye yapılan yatırıma sanki karşıymışım gibi bir imaj oluştur. Herkes benim aleyhimde konuşmaya başladı. Toplantıda geri çekildi proje. Bana iktidardan bununla ilgili size bir şeyler gelebilir dendi. Şöyle bir noktaya gelindi, biz bunu bakanlığa iletelim. O ilin milletvekili olan ünlü de bakanımızdı isimler önemli değil. Ertesi toplantıda, valilikte topladı bizi. Şimdi herkesin gözü benim üzerimde. Sen fırça yiyeceksin diyorlar. Efendim ben bir bilim insanıyım. Bir meslek adamıyım. Bununla ilgili siyasi bir insan değilim. Bir kentin tarihi kentin üzerine siz bir uygulamada bulunacaksınız ve etkisini görmeye çalışıyorsunuz. Ben aynı zamanda şehir plancısıyım. A Grubu şehir planlama yetki belgem var. Bu nedenle de oraya yapılacak bir işin neye mal olabileceğini, kentin geleceğine ne gibi etkisi olabileceğini tahmin edebiliyorum. Bu nedenle dedim ki karşıyım. Toplandık. Sayın bakan, burada karşı olan arkadaşlarımız varmış dedi. Kimler onlar dedi. Ben hemen el kaldırdım. Kimler değil sadece ben varım, ben karşıyım dedim. Neden karşısınız dedi. Ben durumu anlattım. Düşünün dedim. Edirne’nin merkezinde Kırkpınar Güreşlerini yapıyorsunuz. Uluslararası bir faaliyet yapıyorsunuz. Kentin merkezindeki bu Kırkpınar’a adına veren ve orada güreşerek şehit olan inşaların mezarının başında siz mehteranla yürüyorsunuz gümbür gümbür. Önünüzde viyadükler, kornalar, arabalar. Siz oradan Sarayiçi’ne giriyorsunuz. Sayın bakanım bu manzarayı kabul ediyorsanız bence sorun yok dedim. Ha ben imza atmak zorunda da değilim. Şerh veririm olur biter yani. Gerçekten bakan bey, “arkadaşlar bu son derece önemli bir karar. Sayın Karayollarındaki arkadaşlar ödevinizi bir daha yapın” dedi. “böyle bir şey olamaz. Ben buna katılamam” dedi. Ve teşekkür etti bakan bana. Gerçekten böyle olaylar yaşıyoruz. Önemli olan şudur. Bugün alınan bu kararlar günübirlik, basit, geçici kararlar değildir. Yüzyıllara etki edebilecek ve geçmişten gelen birçok birikimin yok edilmesine veya sağlıklı bir şekilde bizim geleceğimiz yorumlamamıza yardımcı olacak insanlığın ortak kültür değeridir. KÜLTÜREL KİMLİKLER ZEDELENDİBaşka şehirlerle karşılaştırdığımızda Antalya’da bir kent bilincinin oluşmadığını görüyoruz. Kent bilinci de ortak geçmişle başlar. Tarihine, örf, adetlerine sahip çıkmakla başlar. Sadece binaları koruma değil ortak geçmişe sahip olmak adına toplumsal olarak bu değerlere sahip çıktığınıza inanıyor musunuz?Kent ve kentlilik bilinci dediğimiz olay sadece binaları, taşları korumak değil. Bir yaşam bilincinden bahsediyoruz. Biraz önce şehircilikten bahsettiğimiz zaman olayın sadece bir boyutunu tartışıyoruz. Taşınmaz kültürel değerlerden bahsediyoruz. Bir de somut olmayan kültürel varlıkları var. Kültür Bakanlığına bağlı İl Kültür bünyesinde oluşturulmuş somut olmayan kültür varlıklarında da ben bir süre görev yaptım. Ben bu yörenin insanıyım. Buranın bir yaşam biçimi var. Yörük kültürüne dayalı yaylak, kışlakla ilgili tarafları var. Benim aynı zamanda doktora tezim de odur. Kendim Yörük çocuğu olduğum için hocam bana bu ödevi vermiştir. Bütün Torosları dolaştım. Mersin’le Elmalı arasındaki bütün yaylaları dolaştım. Onunla ilgili çok önemli bilgilere sahibim. Antalya’da ne kadar Antalyalı var? Ya da Antalya’ya gelen insanlar ne kadar Antalyalı oldu? Sorun temelde budur. Tabiki insanlar doğduğu yer değil doyduğu yerdir. Rahmetli babam “oğlum, vardığın yerin körse, bir gözünü kışta bakıver” derdi. Bu ne demek? Uyum açısından kendinizi kontrol edin demek. Bu cümle o kadar hoşuma giden bir şeydi ki. Rahmetli babam okumasını, yazmasını askerde öğrenmiş bir adam düşünün yani. Bu kadar duyarlılık varı. Şimdi var mı? Şimdiye bakıyoruz en sağdaki araç kullanan insanımız en sola önünüze kırıp geçebilir. Ama eskiden öyle miydi? Dolayısıyla yerel kültürel, kimlikler ciddi anlamda zedelendi. Antalya gibi kentler bu turizmin getirdiği ciddi bir yozlaşmayı beraberinde yaşadı. Kısa süreli kazançlara dayalı esnaf kültürü vardı eskiden. Çek, senet yoktu bizim çocukluğumuzda. Ne lazımsa o ona verir. O ona verir. Helalleşirler iş biterdi. Günümüzde artık öyle değil. konu komşu ilişkiler, mahalle, sokak kavramı bitti. Biz ne modernleşebildik ne de geleneklerimizin zaman üstü değerlerini tartışamıyoruz. Benim en çok üzüldüğüm nokta budur. Bir gecekondu bölgesine gidin. O bölgede hala bir dayanışma, kültür, ama bu kent kültürü müdür? Hayır, bu kırsaldan gelen insanların dayanışma kültürüdür. Ama bunu biz kentleştirebildik mi? Hayır. Hemşerilik bilincini oluşturabildik mi? Hayır. Sadece mekan üretmekle olmaz. Bu konu maalesef sıkıntı tarafımız.KENTE GÖÇÜ PLANLAYAMADIKAntalya’da neyi korumadık dersek gücünüz neye yetmedi kurul olarak? Şunu koruyamadık üzgünüz diyeceğiniz bir şey var mı?Bu ülkenin bir gerçeğidir göç. Ciddi anlamda Antalya’nın kente göçünü sağlıklı planlayamadık. Gecekondulaşmayla doğasını, çevresini, toprağını, suyun sağlıklı geliştirmedik.Üniversitenin burada suçu var mı?Üniversite çok geç kurulmuş. Üniversitemizin hemen her fakültesi açıldı artık. Yıllarca burada Tıp ve Ziraat Fakültesinden başka fakülte gelişmemiş. Mesela Mimarlık Bölümünün, Güzel Sanatların içinde kurulmasına karar verilmiş ve uzun sürede açılmamış. Şehircilik bölümü halen yok. Ciddi anlamda Şehircilik Bölümünün açılmasını istiyoruz. Neden? Antalya’nın kentleşmesini ciddi anlamda tartışan bir bölümden bahsediyoruz. Bir de Antalyalı da kentteki üniversitesini ne kadar sorgulamış o da önemli. Bu karşılık bir şey. Ne kadar ihtiyaç duyuyor? Ne kadar sorguluyor? Biz Mimarlık Bölümünü kurarken, kağıt üzerinde var ama işlemediğini gördük. Hemen bu konu tartışıldın dedik. Kesinlikle burada Mimarlık, Şehircilik Bölümünün kurulması gerekiyor. Mimarlık Fakültesinin kurulmasın gerekiyor. Katılımcılık bir yaklaşımla iyi gelişmiş, ülkemizi iyi temsil eden üniversitemizin Mimarlık Bölüm Başkanları, dekanlar katıldılar bu toplantıya. Mimarlar Odamız organize etti. Onlarda “biz antalya2nın Mimarlık Bölümünü açalım mı? Nasıl bir Mimarlık bölümü olsun?” buradan hem ilgili hocalarımız katıldı hem de hedefler paydaşlarla belirlendi. Arkasından yerel odalar, STK’lardan katılımcılar, yerel anlamdaki mimarlıkla ilgili idarelerin yönetici ve mimarları katıldı.TÜRKİYE’NİN EN ÇALIŞKAN KENT KONSEYİYİZBüyükşehir Belediye Başkanı, Kent Konseyinin bilimsel olarak yaptığı çalışmayı ilk meclis toplantısında gündeme almak zorundadır der yönergede, yönetmelikte. Sadece gündeme alınır der ama sonrası yok. Mecliste sadece bilgilendirme ile kalır bu durum. Siz bundan rahatsızlık duyuyor musunuz?Tabi ki rahatsızlık verici bir durumdur. Kent Konseyinin varlık nedeni içinde bulunduğu kentin sorunlarını tanımlamak. Bunun bir hemşeri olarak içinde bulunduğumuz toplumun problemlerini belli alanlarda ilgi duyan ve hakikaten konusu içinde pişmiş insanların bir araya geldiği gruplar. Bunların verdiği raporların bir anlamı olmalı. Yoksa formaliteden ya da ben duydum o kadar demenin bir anlamı yok. Bizi yöneten yöneticilerimiz bundan son derece sorumludurlar. Ancak toplumun bu konudaki beklentiler nedir, ne değildir bilmek onlara bir yok gösterecektir. Yönetim anlayışına ya da şekline yardımcı olmaktır. Yoksa bir muhalefet anlamında bakmak ya da tabi ki farklı bir düşünce varsa onu da iletmek lazım. Farklı görüş ve düşünceler daha iyiyi bulmak için bir araç olduğu zaman bir anlam ifade ediyor. Yoksa tamam aldım oraya koydum. O zaman varlık sebebimiz ortadan kalkar. Ama yönetmelik gündeme alır demekle bunun tartışılıyor anlamına gelir. Yoksa ben aslında tamam ben aldım, orada durmuş olsun. Bunların ne yazdığı da çok önemli değil. Neden önemli değil? Önemli olan, yönetim kavramı birilerinin üzerimize dikte ettiği şeylerden çok yönetişim kavramı üzerinde durmamız gerekiyor. Artık modern dünya bunun üzerinde duruyor. Katılımcı, farklı görüş ve düşüncelerin aktarıldığı, tartışıldı, değerlendirildiği ve buradan olumlu sonuçların çıkarıldığı farklı olumlu sonuçların elde edildiği durumu ifade eder. Bunun için tartışılması gerekir. Biz Kent Konseyi olarak bunu çok önemsiyoruz. Antalya Kent Konseyi Türkiye’de sanıyorum en iyi çalışan konseylerden biri olarak biliyoruz biz. Bundan yöneticilerin gerçekten faydalanması gerekir diye düşünüyorum. Bu bir faydadır kamu adına. Yoksa orası insanların boş vakitlerini geçirecekleri, gelip gittikleri bir yer olmamalı. Bunu değerlendirmek zorundayız.
SALI SOHBETLERİ
16 Ağustos 2016 - 12:30
Güncelleme: 08 Nisan 2017 - 17:28
SALI SOHBETLERİ -33 - Yar. Doç. Dr. İBRAHİM BAKIR - ANTALYA KÜLTÜR VARLIKLARINI KORUMA KURULU BÖLGE BAŞKANI
Salı Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu olan Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Bölge Başkanı İbrahim Bakır, göçün ülkenin bir gerçeği olduğunu belirterek “Ciddi anlamda Antalya’nın kente göçünü sağlıklı planlayamadık” diye konuştu
SALI SOHBETLERİ
16 Ağustos 2016 - 12:30
Güncelleme: 08 Nisan 2017 - 17:28