POLİS HALKIN DESTEĞİNİ ALMALISizin görev yaptığınız dönemde turizm kentinde güvenlik kaygısı var mıydı?Abdullah Öcalan’ın yakalandığı yılları hatırlayın. Yine turizm hiç edilmiş, sekteye uğramıştı. O zaman Antalya, çok iyi bir refleks gösterdi. Refleksi de iyi hatırlıyorum. Vural Öger, buraya gazeteciler göndermişti. Ondan sonra bir sürü basın mensubu geldi. Onlarla görüşme yaptık. Dünyaya Antalya’yı anlattık. Onu şöyle bir kronolojik sıraya sokalım. Dünya’nın hiçbir ülkesinde halkla, halkın desteğini, sivil toplum örgütlerinin desteği almamış bir polis örgütünün başarılı olması mümkün değil. Önce halkın ve sivil toplum örgütlerinin desteğini alması lazım polisin. Nasıl olacak bu? Ben her zaman bir şey söylerim, demokrasiye sahip çıkmak diye bir laf var. Herkes demokrasiye sahip çıkılsın denilir. Ama demokrasiye sahip çıkmak; en küçük fertten, en büyük ferde kadar sorumluluk isteyen bir duygu. Türk insanının yetişme tarzında, örnek veriyorum, ilkokulda cam kırıldı. Öğretmen gelir. Bu camı kim kırdı diye sorar. Bizde kimse o camın kimin kırdığını söylemez. Çünkü bizde o camın kimin kırdığını söyleyen ispiyoncu olarak anılır ve o sınıf tarafından dışlanır. Ama batılı, demokrasiyi hakikaten benimsemiş toplumlarda ilkokulda sorulduğu zaman bu soru bütün sınıf, kimin kırdığını söyler. Şimdi bizde hangi yerden gelmiş bilmiyorum bir Türk Atasözü olduğunu da inanmıyorum ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ lafı. Bu bana göre bu bir Türk Atasözü değil!.. Türk Atasözlerini alt alta koyarsak bir anayasa çıkar. Hepsinin bir anlamı vardır. Şimdi örnek veriyorum, bir apartmanda oturuyorsunuz. Bu apartmandan bir tıkırtı duyuyor insanlar. Kendi evine bakıyor. Kendi evinde bir şey yoksa hiç kimse 155’i arayıp, bu apartmanda sıra dışı bir şeyler oluyor diye bir ihbarda bulunmaz. Bu yüzde 80 insanımızın yapısı. Mesela yolda yürüyorsunuz bir tane adam eline bir testere almış ağaç kesiyor. Hiç kimse gidip de adama bu ağacı neden kesiyorsunuz diye sormaz. Hâlbuki batılı toplumlarda daha testereyle ağaca doğru yürürken, yüz kişi polise ya da ilgili yerlere bildirir. Bir trafik kazası olur. Kazaya karışan insanların, birisi haklı birisi haksızdır. Ya da bir araç kaçıyordur. Kaçanın plakasını alıp da bildiren insan sayısı yüzde 2’dir. Bildiren ülkeler işte demokrasiye sahip çıkan ülkeler. Biz bunların hiç birini yapmıyoruz. Devlete yardımcı olmuyoruz. Ondan sonra da o bela bize doğru geldiği zamanda feryat ediyoruz. Bunu nereye oturtursanız oturtun. Ben bunu basit şekilde veriyorum. Şimdi burada Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra Türkiye genelinde bir süre olaylar oldu ve turizm bir anda bugün olduğu gibi bıçak gibi kesildi. Bunu yaşadık!.. Ben bu dönemde Antalya’da emniyet müdürüydüm. O zaman sivil toplum örgütleri ne yapılır diye tartıştık. Siz istediğiniz kadar bu ülkenin, Antalya’nın çok güvenli bir ülke olduğunu söyleyin. Sizin
söylemeniz yeterli değil. Bunu Batılılar söylediği zaman burası güvenli bir yerdir. Benim yaşadığım çok ilginç bir şey var. Bir gün bir Avusturyalı bir gazeteci benden randevu aldı. Randevu konusu da şu, Antalya güvenli bir yer midir? Görüşme yapıyorum. Yalnız Avusturalyalı gazetecinin yanında bir adam var. Kim olduğun da sormadım. Tanıştırdılar, o da dinliyor. Konuşmalar devam ediyor. Bende anlatıyorum ; Antalya’da güvenlik şöyledir, böyledir diye. Benim masamın yanında şiltler var. Bir judo şilti gördü. Bana dedi ki siz judocu musunuz? İlginiz ne dedi. Bende dedim ki, ben Türkiye Judo Federasyonluğu Başkanlığı da yaptım. Ondan sonra Avusturya’da tanıdığınız var mı? Diye sordu. Bende Avusturya Judo Federasyonu Başkanı’nın adını söyledim, arkadaşım dedim. İzahatlarımı yaptım. Adam röportajını yaptı ve gitti
. Gelen adam bir polis şefiymiş. Ve Avusturya gazetelerinde o polis şefinin de referansıyla Antalya’nın güvenli bir yer olduğu yazıldı. Bizim ihtiyacımız olan benim, senin, Ahmet’in, Mehmet’in Antalya’yı güvenli bir yer olarak yazması değil. Biz ne kadar anlatırsak, ne kadar översek övelim yeterli değil. KENDİMİZ ÇALIP, KENDİMİZ OYNAYAMAYIZDünya’ya güvenilir kent olduğumuzu nasıl anlatmalıyız?Vural Hoca o zaman 65 civarında Avrupa’dan radyo programcısı, televizyoncu ve basın mensubu getirdi. Kemer’deki otelde onlara bir sunum yaptık. Rus gazeteciler geldi. Emniyet müdürlüğünün önünde ben Rus gazetecilerle Rus şarkısı söyledim. O zaman zannediyorum en az 200 kadar gazeteci getirildi buraya. Kim getirdi bunları? Biz getirmedik. Bunu sivil toplum örgütleri ve turizme gönül vermiş gönüllüler çok iyi bir organizasyonla getirdi. Broşürler dağıtıldı. Oralarda yayınlar yapıldı. Antalya’nın güvenilir olduğuna dair. Bizde o dönemde aldığımız tedbirleri onlara gösterdik. Hatta benim çok güzel bir esprim var, bir gazeteciye dedim ki benim Antalya’da çalışan bilmem kaç tane simitçi, seyyar satıcı, piyangocum var dedim. Ama insanlar dahil Antalya’da yaşayan Antalyalılar dahil her gördüğü piyangocuyu, baloncuyu, simitçiyi polis zannetmeye başladı. Bunlar hep önleyici zabıtanın bir unsurları. Yani biz o zamanlar bir psikolojik hareketi başlattık. Yalnız devlet olarak başlatmadık o psikoloji hareketini... Sivil toplum örgütleriyle, turizmcilerle, insanlara başlattık. Neticede de bunun kısa zamanda meyvesini almaya başladık. Onun içi alınan tedbirlerin buranın ne kadar emniyetli olduğunu bizim bilmemiz önemli değil! Bu neye benzer? Bu odanın içerisinde biz folklor oynuyoruz ve çok güzel oynuyoruz. Ama biz oynuyoruz. Biz kendi kendimiz takdir ediyoruz. Kendimiz çalıp, kendimiz oynamayacağız. Oynadığımız oyunu bunu insanlara göstermemiz ve inandırmamız lazım.
DÜŞMANIMIZ ÇOĞALDIGeçen zaman içinde Antalya son 20 yıldır trend vaziyette. Gelen kişi sayısı, Avrupa Pazarı yükseldi. Bugün ise, Rusya uçağı düştü denilip, kriz var denildi. Ancak, bugün bakıldığında krize karşı hiçbir şey yapılmadığı görülüyor. Bunları biz gelip geçici gördük. Bunu da atlatırız falan dedik ama bunlar sinyaldi. Türkiye’nin yaşadığı bundan 20 sene evvelki halimizle şimdiki halimiz farklı. Biz avantajlıydık benim dönemimde. O zaman bir tane düşmanımız vardı. O da PKK. Şimdi düşman tek değil ki. Düşman çoğaldı. Şimdi sayın Cumhurbaşkanı diyor ki, FETÖ, PKK, DEAŞ, DHKP-C diyor. Toplu söylüyor. Şimdi ki emniyet güçlerinin işi daha zor. Tek düşmanla mücadele ediyorduk biz ve sadece içeride mücadele ediyorduk. Şimdi Fırat Kalkanı Harekâtı var. Suriye politikası var. Binlerce Suriyeli girmiş vaziyette Türkiye’nin içerisine. Bilmiyorum Antalya’da kaç tane var. Benim dönemin bugüne bugünkü şartlara göre çok rahat söylüyorum ben çok şanslıydım. Ben tek cephede savaşıyordum. Şimdi güvenlik güçleri artık en az 4 cephede savaşıyor. O günle bugün mukayese edersek yanlış olur.
İNSANLARIN YAŞAMASI LAZIMAntalya adına ne yapılması gerekir?Bu şehir adına ilk önce her şeyden evvel turizmciler, turizmden para kazananlar o günkü turizmcilerin, turizminin önderi olanların yaptığı gibi devletle işbirliği yapıp, iyi bir psikolojik harekât, Antalya güvenli kenttir psikolojik harekâtını oluşturmak zorundalar. Yüzlerce gazeteci getirdik buraya. Çekimler yaptılar. İzinler verdik. Her şeyimiz açık açık ortaya koyduk. Neyi anlatırsanız anlatın insanların yaşaması lazım. Yaşamadan bir şeyi öğretemezsiniz, gösteremezsiniz. Biz o zaman yaşattık. Biz diyorum dikkat edin. Bunu kimle yaptık? Turizmcisiyle yaptık. Vilayetiyle, polisiyle, jandarmasıyla, sokaktaki halkıyla her şeyiyle yaptık. İlk önce yapılacak iş bu. Yoksa buradan gidelim, anlatalım. Adam der ki anlatıyor işte. Burada yaşamadan bunu Batılıya anlatamazsınız.
KENT BİLİNCİ OLMALI Antalya’da kent bilinci yok. Şehrimize şehre aidiyet duygusunu hissettirmek için ne yapmak gerekiyor?Bu şehrin önce şuna karar vermesi lazım, ben Antalyalıyım ve turizmin lokomotifi benim. Buna karar verecek ve buna inanacak. Sadece kişinin karar vermesi yeterli değil. Bunu bu şehirdeki taksi şoförüne de, fırıncıya da, garsona da, tur operatörüne de herkes aynı bilinçle buna inanmalı. Aidiyet duygusu ilk önce böyle başlayacak. Ben emekli memursam, evde oturuyorsam ben bile demeliyim ki, bu şehirde benimde turizme katkım ne olabilir? Ne yapabilirim? Neler olabilir? Çünkü bu şehir kalkındığı müddetçe burada oturan adamın evinin fiyatının artacağını düşünecek, o da o açıdan düşünecek. Buradaki kalkınma sadece turizmcilerin cebinin doldurulacağına yönelik görülürse kimse bir katkıda bulunmaz.
‘BANA NE’ DEMEMEMİZ LAZIM Antalya yaşanlar olarak neden ortak sevinip, üzülemiyoruz? İnsanlar zannediyorlar ki ben zengin olursam, ben güçlü olursam her şeyi çözerim. Suriye’de de bir sürü zengin vardı. Irak’ta da vardı. Onlar vatanlarını terk ettiler. Oralarda buralarda sürünüyorlar. Benim büyük bir felsefem var, bizim ülkemiz zengin olsun biz zaten zengin oluruz. Antalya zengin olsun, biz zaten zengin oluruz. Antalya’da bugün bir evi olan adam evinin değeri 500 bin liraysa, Antalya’nın değeri arttıkça evinin değeri 1 milyon olacak. Ama insanlar bunu daha bilmiyorlar. Ortak bilinci bulmak zorundayız. Birinin benim evim var, arabam var, emekli maaşım var bana ne diğerinde dememesi lazım. İşte problem burada başlıyor.
SEFERBERLİK DOĞRU KARARNe yapılırsa yapılsın algıyı değiştiremiyoruz. Çünkü turizmcilerin bakış açısı da böyle. Bugün en büyük tur operatörleri bende gider Rusya yerine Mısır’a götürürüm diyor. Zaten söylediğim problem bu. Ben paramı kazanırım bana ne Türkiye’den diyor. Turizm gelmiş, Antalya’dan gitmiş. 11 milyar dolardan 5 milyar dolara düşmüşüz şeklinde insanlar düşündüğü zaman bu polisiye tedbirler, devletin alacağı güvenlikle falan atlatamayız. Çok konuşuldu ama ben doğru bir laf olduğuna inanıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki, “Ben teröre karşı seferberlik ilan ediyorum.” Bana göre çok doğru bir laftı. Hepimiz terörler mücadelede aynı şuur içinde olmamız lazım. Hepimiz aynı şeyi yaparsak bir şeyler başarabiliriz. Turizmde de aynı. Burada da turizmin iyi olmasını istiyorsan Antalya’da yaşan insanlar, Antalya’da turizmden ekmek kazanan insanlar, hepimizi kendini bulması için el birliği içinde çalışma zorunluluğu var. Bunu da bölük pörçük falan değil, bunu organize edecek bir makam olacak. Herkes bir elden yürüyecek ki turizm düzelsin. O zaman buranın güvenli bir kent olduğu ortaya çıksın. Benim buranın güvenli olduğunu söylemem önemli değil. Bir başkasının burada yaşayıp da buranın güvenli olduğunu söylemesi gerekiyor.
TURİZMİ BASİTE ALDIKTurizmde 2017 yılını konuşuyoruz ama bizim en için büyük sıkıntımız Ocak ayı. Ama kimse Ocak ayı ile ilgili bir şey konuşmuyor. Yaşanan olaylar sonunda Ocak ayında gelecek olan yurtdışı kafileyi nasıl ayarlayacağız? Basite aldık biz bunu. Turizm de basite aldılar. Dediler ki geçer. Atlatırız. Ama bu atlatırız ne oldu? Rus uçağı düştü. Ruslar gelmezse, Almanlar gelir. O gelmezs, başkası gelir. Ama bu şöyle bir şeydir, bir zafiyet başladığı zaman, vücuda mikrop girdiği zaman tedbirini almazsanız başka yerlere de sirayet eder. Şimdi şok bir tedavi lazım. Kendimden bir örnek vereceğim, ben emekli olup Antalya’ya yerleştiğim zaman, Türkiye Judo Federasyonu’ndan bir şey istedim. Babamın adına her yıl bir turnuva yapalım. Dedim ki bu yarışmayı Antalya’da yapalım. 5 senedir de Antalya’da yapılıyor. Bu senede yapılacak. Antalya’da yapılmasının etkisiyle katılım yüzde 30 arttı. Judonun bir Grand Prix müsabakası var, Samsun’da yapılıyordu. Onu da bu sene Antalya’ya aldırdık. Onda da katılım artacağını düşünüyoruz. Ama Dünya Judo Federasyonu’na, her judocuya başladık şimdiden. Antalya güvenlidir diye. Referans da ben oluyorum. Biz ne yapıyoruz? Biz sadece judocular, buraya katılacak ülkelere güvence veriyoruz. Ben judoculara vereceğim. Ötekisi futbolculara verecek. Ben turizmden çok iyi anladığımı söylemiyorum ama bir de dezavantajımız var. Böyle kriz dönemlerinde tur operatörleri ellerini ovuşturmaya başlıyorlar. Çünkü onlar belki aynı fiyata satacaklar ama buraya daha ucuza bildirecekler. Yani bu krizden nemalanmak isteyen bir grup var.
BAŞARI ZARAR VERİYORSA
Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinde Antalya Konyaaltı’nda mağarada şu kadar mühimmat bulundu diye bir açıklama yapıldı. Bu açıklamalara da dikkat edilmesi gerekmiyor mu? Konyaaltı denildiğinde sahili de Konyaaltı, Geyikbahırı’da Konyaaltı. Çok geniş bir alan. Vatandaş bunun ayrımı yapmaz. Şunu söylersin Antalya’nın dağlarında şu kadar yakalandı dersin. Dağ neresi Toroslar. O da bir yanlış. Ben hep bir örnek veririm Mesut Yılmaz için derlerdi ki konuşma yaparken araya reklam alıyor. Durarak konuşuyor. Mesut Yılmaz siyasetten ayrıldıktan sonra bir röportaj yapılıyor. Mesut Yılmaz akıcı konuşuyor. Spiker, affınıza sığınarak siz başbakanken konuşmalarınızda araya reklam alıyor denilirdi. Şimdi çok akıcı konuyorsunuz, eğitim falan mı aldınız bununla ilgili diye sordu. Mesut Yılmaz güldü. Yok dedi. O zaman bir siyasi partinin lideriydim ve başbakandım. Konuşlarımı çok dikkat ederek, düşünerek yapıyordum. Şimdi vatandaşım istediğim gibi konuşuyorum. Bu çok güzel bir örnek. Bir devlet görevlisi konuşurken çok dikkatli olması lazım. Bu açıklama Genelkurmay’a bir başarı olarak gidiyor. Hayır. Bu tamam bir başarı ama sen başarını gösterirken sen daha fazla bir zarar veriyorsan onun için çok dikkatli olmak lazım.
ALLAH KORUSUN!..Şu an emeklisiniz ancak yaşanan olayların ardından Antalya’da keşke görevde olsaydım dediğiniz oldu mu?Allah korusun. Neden? Türkiye’nin en iyi golcüsü Metin Oktay. En iyi kalecisi Lefter. Şimdi bunları mümkün olsa da canlandırsak. O günkü formlarında bugün Türkiye’de top oynatabilir miyiz? Oynatamayız. Niye? O zamanki futbol yapısıyla bugünkü farklı. Ben emniyet müdürüyken ki yasalarla bugünkü yasalar arasında büyük farklılıklar var. Onun için Allah korusun diyorum. Benim görev yaptığım dönemde FETÖ gibi bir bela yoktu. Onun için Allah korusun diyorum. Ben bir memuruma görev verirken bu sucu mu, bucu mu düşünmeden veriyordum. Bu beni satar mı? Arkadan vurur mu? Düşüncem o zamanlar yüzde 5’ti, şimdi ise yüzde 80. Onun için Allah korusun diyorum.
ANTALYA’DA YAŞIYORUMBiz Antalya’ya gelenleri Antalyalılaştıramıyoruz. Ama tam ters noktada ilerleyen bir gerçek var. Burada görev yapan vali, emniyet görevlisi kimse emeklilik döneminde burayı tercih edip, burada kalıyor. Şimdi görev sürecin kent bilincini yerleştiremezken sizlerin burayı tercih etmenizin sebepleri neler?Şunu net söyleyebilirim, ben kent bilinci oluşturmak için çok uğraştım. Hatta benim döneminde Antalya’da insanların polise güveni yüzde 70’in üzerindeydi. Bu güvenin sebebi de insanlar bana güvendikleri için rol modeli ben oynadım. Hiç kimse karakola düştüğü zaman haksız yere bir şey olacağına inanmıyordu. Onun için Antalya’ya rahat yerleşebildim. Bir vali buraya yerleşebilir. Çünkü valinin, kaymakamın halka bir ilişkisi yok. Ama biz halkın içindeyiz. Her zaman ben düşmanınım olduğunu biliyorum. Ama dostlarımın düşmanımdan fazla olduğuna inandığım için buraya yerleştim. Ben burada 5 sene görev yaptım evime gece 3’ten evvel girmedim. Hatta bana müdürlerim ne zaman uyuyor derlerdi. Her akşam en az 5 karakol gezerdim
.GECE 3’TEN ÖNCE EVE GİRMEZDİMBu sadece Antalya için miydi? Yoksa görev yaptığınıza her yerde mi böyleydi?Her ilde yapardım. Ama Antalya büyük. Afyon kolay. Afyon’da 3 karakol var. 15 dakikada bitirirsin. Ama Antalya’da Liman’dan çıktığın zaman, o zaman Yavuz Selim Karakolu var. Lara’ya gelmeniz zaten 2 buçuk saat. Sonra bakıyorsunuz saat 3 olmuş. O zaman karakoldaki herkes her an sizin gelebileceğinizi düşündüğü için bir yamukluğa gidemiyor. Zaten vatandaşta bana ulaşabileceğinden emin. Bütün basın mensuplarında benim telefonum vardı. Her saat, her an arayabilirsiniz diyordum.
DEĞİŞMEYEN GERÇEKGüvenlik gibi çok önemli bir göreviniz varken bir taraftan da buzun üzerinde yürürcesine siyasi dengeler de işler. En fazla siyasi dengelerin etkisini hissettiğiniz dönem hangi dönemdi?Ben 21 yıl emniyet müdürlüğü yaptım. Uzun bir süre. 42 yıl emniyetçlik yaptım. Her siyasal iktidar kendine yakın olan insanlarla çalışmaktan keyif duyar. Bu hiç değişmez. 1960’da, 1970’de, 2000’de de böyleydi. 2009’da emekli oldum. Her iktidar bunu yapar. Bu siyasal iktidarların normal yaptığı bir şey.
OHAL OLMALIOHAL süreci Antalya’yı nasıl etkiliyor?Hiç etkilemez. Ben 2 buçuk yıl İtalya’da görev yaptım. Ermeni terörünün olduğu zaman 1977 yılında. 1965’den beri Avrupalılarla beraberim. Neden? Sporcu olarak beraberim. Daha sonra Uluslararası Judo hakemi oldum. Sonra federasyon başkanı oldum. Buralarda müsabakalar yaptım. Avrupalının gayet iyi biliyorum. Yeter ki onun anlayabileceği bir şekilde konuyu izah edin. Doğru izah edin. Yalansız izah edin. Ama Türk alışkanlığı var ya. Fransa’da OHAL var. OHAL lazım mıydı? Lazım. Sıkıyönetim lazım? O da lazım. Diyeceksiniz ki ne fark var? Çok fark var. Ben sıkıyönetim dönemlerinde de polislik yaptım. Şu söylenebilir güvenlik güçleri hissi davranır. Yanlış yapar falan. Yanlış yaparsa cezalandırırsın. Bir atasözü var, bekâra karı boşaması kolay diye. Çünkü bu ülkede herkes polis. Herkes her konuda uzman. Herkes ben bunun önüne geçerim diyor.