Canımız kanımız Antalyaspor’umuz.
Pazara kadar değil, mezara kadar.
Cehennemin dibine düşsen de peşindeyiz.
Bunlar bende izi olan, unutamadığım pankartlardır.
Mahallemin Yenikapı olması itibarıyla, stadın yanında değil, adeta içerisindeydik.
Bundan dolayı da sadece hafta sonundaki maçı değil, 3 hafta sonraki maçı bile analiz eder hale geldik.
Hele ki Atatürk Stadyumu’ndan yükselen ‘Gol’ sesinin, Yüksekalan ve Doğu Garajı’ndan duyulduğu, hafızamda kayıtlıdır.... Ağaçlardan, balkondan, damdan, stattan maç izleyenler bilir; bizim orta okul zamanımıza denk geliyordu, o dönem Adana’dan Ümit transfer edildi. Şimdinin transfer çılgınlıklarına bile çalım atardı Adanalı Ümit...
Bizden ise Fenerbahçe'ye transfer oldu. Genç Sancar, Oral, kaleci Mehmet Ali ağabeylerimizi görebilmek, Antalyaspor’u yaşamak için, Karaalioğlu Parkı’ndaki kulüp binasından eşofman, kirli forma, çarşaf, nevresim ne varsa parkın diğer ucuna yıkamaya götürenlere yardıma giderdik. Topçulardan bir selam, bir tebessüm çocuk dünyamızda büyük anlam taşırdı.
Ne aşkmış arkadaş…
O zamandan beri içimizi yakıp kavuruyor, yetmiyor hala deplasman deplasman savuruyor. Şimdi ben bunları yazıyorum…
Şunu çok iyi biliyorum; tüm arkadaşlarım, kardeşlerim o günleri tekrar tekrar yaşıyor ve anıyorlar.
Çünkü ortak aşk Antalyaspor…
Genç adamın isyanıdır Antalyaspor.
Sönmeyen ateş; haksızlığa, İstanbul'a isyandır.
O zaman nedir bu; 3 büyük yok, 5 büyük ısrarı bilemedim.
Çocuklara sadece Antalyaspor forması yeter.
Herkes şehrinin takımını tutsun.
Çünkü Türk futbolunun; Antalya gibi, Göztepe gibi, Eskişehir gibi, Konya gibi yada Malatya gibi, şehir takımlarına ihtiyacı var.
Onun için öze dönüş, şehir takımlarının kurtuluşu ile olur.
Ben bunu bilir, bunu söylerim.
Yetmedi bir de yazarım.