Adil insan; olay ve durumlara menfaat açısından değil, doğruluk ve adalet açısından yaklaşır.
Tahmin ve kulaktan duymaya dayanan haberlerle asla hüküm vermez.
Teşhis, tespit ve delili sağlam değilse, kararda acele etmez.
Adil olmak, insanların hak ve hukukunu gözeterek herhangi bir konuda tarafsız hüküm verebilmektir.
Adil insan, nefsine ağır gelse de, hak ve haklı olanı bulmaya ve gerçeği ortaya çıkarmaya gayret gösterir.
Adil insan, birisiyle bir anlaşmazlığa düşerse, önce kusuru kendinde arar, kendini haklı görmez.
Kalbinde merhamet taşımayan insan adaletli olamaz.
Cahil insan adil olamaz.
Kime nasıl davranacağını ve hakkının ne olduğunu bilmeyen kimsenin devamlı hak yemesi, hatır yıkıp zulüm yapması kaçınılmazdır.
Adil olmayan insan, bilmediği konularda konuşur.
Tanımadıkları kişiler hakkında hüküm verir.
Yalan ve iftira etmekten korkmaz.
Kişi hak ve hürriyetleri ile yönetim sistemi, Anayasa veya Anayasa yerine geçen belgelerde öngörülür.
Toplumsal yaşam bir düzeni gerektirir; toplumsal düzen de hukuk kuralları tarafından sağlanır.
Hukukun görünüşteki amacı düzen sağlamak ise de hukukun fonksiyonları nihai amaçta adaleti gerçekleştirmesidir.
Nitekim, Aristoteles’in hukuk anlayışı günümüze kadar etkisini göstermiş ve mevcut hukuk sistemleri o anlayışa göre şekillenmiştir.
Aristoteles 3 çeşit adalet kavramından bahseder.
Bunlar; Denkleştirici adalet, dağıtıcı adalet ve hakkaniyettir.
Denkleştirici Adalet ‘ İnsanlar hukukun önünde eşittirler’
Dağıtıcı Adalet: ‘hak edene hakkını vermektir’
Hakkaniyet: kişilerin birbirlerine göre durumları, liyakâtleri, değerleri ne ise dağıtımın da ona göre, göreli bir eşitlik ilkesi temelinde gerçekleşmesini savunmaktadır.
Kişilerin insiyatifinde değil !