Ahlak ve hukuk kurallarının ortak hedefleri toplumsal düzeni sağlamaktır.
Adalet hakkın ve haklının gözetilmesidir.
Adalet hukuk sisteminde yasa koyucunun yaptığı yasalar ile oluşturulmaya çalışılır.
Ancak en iyi yasalara rağmen; ahlaki değerler olmadan salt yasalar ile ulaşılmak istenilen adalete varılamaz.
Toplum ilişkilerinde, mevcut ahlak kurallarının uygulanmasının devlet gücü ile resmileştirilmesinde asıl amacı toplum düzeninde adaleti sağlamak olan ‘hukuk’ devreye girmiştir. Toplumsal ahlak kurallarının geçerli olduğu düzende var olan “verilen sözü tutmak” kuralı daha sonra hukukta “ahde vefa ilkesi” olarak sözleşmeler hukukumuzun temel ilkesi konumunda değerlendirilir.
Türkiye’de yasaların oluşturulması sürecinin işleyici şöyledir; yasa teklifinin hazırlanması, komisyona sevki, komisyon raporunun meclise sevki, mecliste onayı sonrası kanun hali ile Cumhurbaşkanı onayının Resmi Gazete ’de yayınlanması ve mevzuatımıza girmesi ile yasa oluşur.
Toplum tarafından uyulması istenilen yasaların maddelerinin düzenlenmesinde yasa koyucu yaptırımları; özel hukuk, ceza hukuku yönünden belirlenirken Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokollerine de uygunluk içermesi aranır.
Örneğin başkasının hakkını, malını çalmak ‘hırsızlık’tır.
Ceza hukukunda bu eylemin cezası 'hapis cezası' olarak yasada belirlenmiştir.
Yine Borçlar Yasası’na göre, iki tarafa sorumluluk yükleyen bir sözleşmenin taraflarından birisi sözleşme şartlarına uymazsa zarar gören taraf bu nedenle oluşan maddi ve manevi zararlarını karşı taraftan isteyebilir.
Peki toplumun huzur ve güvende yaşaması için çıkarılan iyi yasalar 'adalet'in sağlanmasın da tek başına yeterli midir?
Hukuk ve ahlak kuralı ihlali ile başkasına zarar verilmesi sadece kişileri mi etkiler?
Nitekim,15 Temmuz bize toplumun tümünü, hükümeti, kurumları, ülkenin tamamını etkilediğini gösterdi...
Ahlak ve vicdan yoksunları, dönemin, erk ve yetki sahibi, gücün ve güçlü sandıklarının sorgusuz sualsiz “itaatine” girerek, kendi ahlaksız cephelerinden muktedir gördüklerine, iyi görünmek adına tüm hukuk ve ahlak kurallarını hiçe sayarak ülkemizi 15 Temmuz gibi bir sürece hızla sürüklemişler ve derin bir acı yaşamamıza neden olmuşlardır. Zira 17-23 Aralık sonrası Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin en rahatsız olacağı bu fotoğrafa dair dikkat çekmiş. Üstüne vazife olmayan her işe burnunu sokan, “devletten üstünlük” halini kendinde hak gören “yenilmez”, “yıkılmaz” olarak görünen FETÖ’yü işaret etmiş,
güç, iktidar, benliği zehirleyici, yoldan çıkarıcı bir nitelikteyken bu “çok güçlü” olduğu iddia edilen FETÖ’ye, kul köle olanların, toplumun diğer kesimleri nede hızla zerk edilen FETÖ zehrinin ve zehirlenmenin hızını kesen tavrını net ortaya koymuştur.
Müslümanlıkla bağdaşmayan FETÖ belasına set çekmiş ve 'inlerine gireceğiz’ restini çekerek toplumu uyarmıştır. Ancak kantarın terazisi bir kere bozulmuştur.
Herhangi bir kitleye ve partiye mensup olanların, diğerlerinden daha ayrıcalıklı hali, ‘adalet’ dengesini bozmuştur. Anayasamızın “devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5’inci maddesi şöyle demektedir:
“Devletin temel amaç ve görevleri,... kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır”.
'Adalet mülkün temelidir'