Son yılların moda sözü, anı yaşamak. İçinde bulunduğun durumun farkına vararak geçmişini ve geleceğini dahil etmeden yaşadığın anın keyfini sürmek…Sık kullanılan,moda sözcük ile anı yaşarken sadece kişisel gelişimimizde değil, toplumsal geleceğimizle birlikte siyasette ve ticarette kilitlenip kalıyoruz.
Bu durumda yaşadığımız anın keyfini sürerken gelecekte olabilecek güzel ya da kötü olaylara karşı kendimizi hazırlamak imkansız hale geliyor.
Örneğin, bir tarafta CHP adalet yürüyüşü yaparken diğer taraftan da Ak Parti’nin 15 Temmuz anma programının hazırlığını izliyoruz.
Anı yaşarken ne güzel ana muhalefet partisi ilk kez muhalefette farkındalığa vardı ve adalet arayışını geçti derken, Ak Parti şehitlerimize sahip çıkıyor, darbeye karşı anma programıyla dikkat çekiyor diyerek anı yaşıyoruz.
Ancak bu anın her adımının aslında geleceğe ilerlerken basamaklar olduğunu ve bu basamakların bizi nereye doğru götürdüğünü okuma gereği görmezsek, hiçbir yere ilerleyemeyeceğimiz gibi varolma nedenimizde ortadan kalkmış olacaktır.
Oysa ki, geçmişten ders çıkarmadan yaşadığımız anın farkına varıp geleceği okuyamazsak ‘o an’ın keyfinin sürmenin hiçbir değeri kalmıyor.
Yaşam bir bütündür.
Yaşamın içinde ticaretten siyasete, bürokrasiden uluslararası konjonktüre kadar bir çok renk vardır.
Bu renklerin oluşumundan başlamak üzere her durumun iyi yorumlanması gerektiğini unutmadığımız sürece yaşadığımız anın hiçbir anlamı kalmaz.