Nimet - külfet dengesi!
Korku -cesaret dengesi!
Merhamet-rahmet dengesi!
Nefis-vicdan dengesi
Güzel-çirkin dengesi!
Bu saydığım tüm kavramların dengesine dikkat etmek gerekir.
Kozmik kural!
Atom bile bünyesinde hem artıya hem de eksiye ev sahipliği yapıyor.
Bundan ötesi var mı?
Bu kavramların dengelerini gözden geçirelim.
İlk nefis ve vicdan dengesi ile başlayalım.
Zira birbirinin aleyhine çalışan bu iki mekanizmanın birinin diğerine galip gelmesi hallerinde, insan ruhunun yüceltip yükselmesine ya da alçalıp, ölmesine neden olur.
Her türlü istek, arzu, kin, nefret, öfke, hırs, inat ve kaprisler gibi gayeler içeren duygular, nefis mekanizmasını meydana getirirken irade, idrak, şuur ve benzeri duygular vicdan mekanizmasını meydana getirirler…
Bu iki mekanizma âdeta hep birbirinin aleyhine işler.
Nefisten gelen her türlü hileye engele karşı siper olmak, iradenin varlık sebebidir.
Ancak idraki kapalı insanın iradesi felç olur!
Vicdanı ise söner!
Vicdanı sönmüş bir insanı vicdansız diye tanımlarız.
İnsanda, yok edilmesi mümkün olmayan kin ve nefret duygularının istikametinin şaşması halinde sağır vicdan, kin ve nefretle buluştuğunda kötülük kaçınılmaz olacaktır.
Herkesin nefsinde mutlaka kötülük vardır elbette...
Mühim olan insanın nefsinin fitne ve fücurundan (kötülüklerden) arınması hatta sakınması hususunda gayret etmesidir.
Oysa artık insanlar nefsin kötülüklerinden arınmak yerine, nefsi oluşturan arzu ve isteklerine kavuşmak için kötülükleri, yalan, dolanla saklayıp örtmeyi tercih ediyorlar.
Din ve onu tebliğ eden peygamberlerin en büyük özelliklerinden biri, insanların nefislerindeki kötülüğü ortaya çıkarması ve onu temizlemesidir.
Müminler Allah’ın farkındadırlar; O’ndan korkar ve O’nun hükümlerine karşı gelmekten sakınırlar.
Kuran’ın tüm hükümleri, insanın içindeki vicdana uygun, o vicdanın ölçülerine göre belirlenmiş durumdadır.
Ancak, Kuran’ın belirlediği vicdan ölçüleri, toplumda yerleşik olan “vicdan” ölçüleri ile oldukça farklılık göstermektedir.
Müminin vicdan anlayışı Kuran’ın tüm emirlerinin ve tavsiyelerinin yerine getirilmesini gerektirirken, toplumun vicdan anlayışı, rastlanan fakire sadaka vermek, koşullarına acıdığı hayvanlara sevgi göstermek gibi son derece yüzeysel örneklerle sınırlı hale dönüşmüştür.
Bu noktada Kuran’da, Bakara Suresi’nin 87. ayetinde inkârcı Yahudilere seslenilirken “… Size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?” denildiği bildirilmektedir.
Ayette bildirildiği gibi, inkârcılar nefislerindeki kötülüğe teslim olurlar ve bu nedenle de nefislerine aykırı gelen şeyleri kendilerine tavsiye eden hak dini ve o dini tebliğ edenleri yalanlarlar. Bu durumdaki bir insan, Şems Suresi’ndeki ayetlerde bildirildiği gibi, nefsini örter ve onun fücuruna esir olur.
Vicdanı yeterince güçlü olmayan insanlarla daha sık karşılaştığımız günümüzde, onlar tarafından harcandığınıza inanan bir insansanız kızmayın!
Öfkenizi nadasa bırakın...
Gerçek bilinçten yoksun inkârcıların, nefislerindeki fücura teslim oldukları bir tür içgüdüsel yaşam sürdüklerini düşünmelisiniz.
Nitekim Kuran’da inkârcılar için kullanılan “hayvan” benzetmesinin nedenlerinden biri de budur.
Nefsinin kötü isteklerine tabi olup, onu temizleyip arındırmamış ve bu şekilde ahirete gitmiş bir kimsenin de pişmanlıktan başka bir nasibi yoktur.
Sönmüş vicdanların yeniden hayat bulması dileğiyle...