Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) seçimleri Kasım ayında yapılacak.
ATSO seçimleri için şimdiden konuşmak çok erken malumunuz gruptan çıkma hikayesi söz konusu…
Ancak kazanı kaynatmaya başladılar bile…
Hürses Gazetesi’ni okuyanlar iyi bilir. Kentimizin en güçlü STK’sı kent ekonomisi adına önem taşıyan ATSO’nun aylık meclisini yakından takip eder ve mevcut Başkan Davut Çetin’in değerlendirmelerini manşetimizden duyururuz.
Şöyle geriye doğru Hürses Gazetesi’nin taradığınızda Başkan Çetin’in konuşmalarında ‘Ekonomi SOS veriyor’, ‘battık’, ‘yandık’, ‘kül olduk’değerlendirmelerini ve kürsüden önemli açıklamalarını kamuoyuna iletiriz.
Fakat son iki meclis toplantısında Başkan Çetin’e bir haller oldu…
Geçtiğimiz ay meclis toplantısında bir yandan ekonomide kötü giden rakamları dile getirirken, öte yandan‘durumumuz çok iyi’ mesajını vermesinin ardından 5 meclis üyesi salonu terk etmişti.
Bu ayki meclis toplantısında ‘ekonomimiz daha da iyi gidiyor’ anlamını taşıyan konuşma yapınca kendi meclisinde eleştirilere neden oldu.
İş adamlarından oluşan ATSO üyeleri Başkan Çetin’in Antalya da işlerin iyi gitmediğini bilmesine rağmen iyimser yaklaşımının nedenini anlayamadıklarını…
Turizmdeki Avrupa pazarı eksikliğinin Ruslara rağmen 2015 rakamlarına ulaşmadığını ve bu açığın Antalya'daki tacirin banka ve kamu borçlarına yansıyacağını bilmesine rağmen daha da iyi gidiyor söylemine inanamadıklarını dile getiriyorlar.
Bunu ben değil, birlikte yol yürüdüğü arkadaşları dile getiriyor.
Hatta ‘enişte(m) seni niye öptü?’ yorumunu yapıyorlar.
Doğrusu Başkan Çetin’e ben de sormak isterim, ‘sahi başkan, eniştem seni niye öptü?’
Cevabı mı?
Cevabı, dün köşe yazarı Yılmaz Özdil’in anlattığı hikayede gizli…
İşte Özdil’in anlatımıyla ATSO’da yaşananlar:
“HRİSTİYANCI HACI
Akp el koymadan önce atv Haber'i yönetiyordum, Almanya'ya muhabir gönderip canlı yayın yaptırmıştım.
İsmi, Osman Kalın'dı.
81 yaşındaydı.
Hacı'ydı.
Berlin'in göbeğine, utanç duvarının dibine gecekondu dikmişti, bahçesi de bildiğin tarlaydı, telle çevirmişti, sebze meyve ekiyordu.
Hatta, biz o habere “Berlin'e ektim soğan” başlığını atmıştık.
Bahçeyi 1964 senesinde ufak ufak ilk çevirdiğinde 25 metrekareymiş, biz haber yaptığımızda yayıla yayıla 500 metrekareye ulaşmıştı.
Elektriği yoktu.
Papazı kafalamıştı, suyu kaçak olarak hemen yanıbaşındaki kiliseden alıyordu.
(Almanya'da olur mu öyle şey diyenler, lütfen internete girip baksın, canlı yayınımız, haberler, fotoğraflar, hepsi orada duruyor.)
Belediye ekipleri geldiğinde gecekonduya Türk bayrağı asıyor, mahallenin gençlerini topluyor, “bunların hepsi nazi, Türk düşmanları, din düşmanları” diye bağırarak, hadise çıkarıyordu, kazmayı kapıp saldırıyordu.
Almanlar illallah demişti.
Ölse de kurtulsak diye gün sayıyorlardı.
Açtık kamerayı, uzattık mikrofonu, sorduk Hacı Osman'a…
– Kime oy verdin?
– Hıristiyan Demokratlara.
– Niye?
– Elektrik, su bağlayacaklar da ondan.
– E baba, sen nasıl hacısın?
– Orasını karıştırma, önce can sonra canan, menfaat dünyası oğlum!
Aynen böyle demişti.
“Menfaat dünyası oğlum.”
Unutmadan ekleyeyim, röportajı yapmak için bizden 200 euro istemişti hıristiyancı hacı… Pazarlık etmiş, 20 euroya el sıkışmıştık, cebine koymadan tek kelime konuşmamıştı.
Ve, hani şimdi asrın liderimiz “sakın yanlışa düşmeyin, Hıristiyan Demokratlara oy vermeyin, bunlar Türkiye düşmanıdır” filan diyor ya… Çağrı yaptığı ahali, işte budur.
Menfaatin dini imanı yoktur.”
Sağlıkla kalın…