Benim dünyaya geldiğim yıllarda Ermeni katliamı vardı…
Sonra sağ- sol kavgasının içinde büyüdüm…
Birey olarak hayata atıldığım da ise, PKK ile tanıştım…
Şimdilerde ise, FETÖ ve IŞİD’le yaşlanıyorum…
2016 yılında adeta her ay yaşamımızın ortasında sivil insanlar terör illetinin saldırıları sonucu hayatlarını kaybettiler. Sayısını bile hatırlayamayacağım şehitler verdik. Evlatların acılarını yaşayan anaları gördük…
Ve… 2017’nin ilk günü eğlenmek için gittikleri mekanın kapısından içeri kaleşnikof ile karşısındakilere ateş eden bir ruh hastası tarafından öldürüldüler.
Terörün dili, dini, ırkı yok!
Aynı Paris, Amerika ve Belçika da olduğu gibi…
Meydanda dolaşırken TIR ile dalan, konser izlerken elindeki silahla tarayan, uçağa binmek üzere havalimanında beklerken aniden bir bomba patlıyor. Şanslı iseniz hayatta kaldınız ama yanınızda ölen ve yaralanan insanları görmenin psikolojisi ile ruh sağlığınızda yoksun yaşamak zorunda olduğunuz bir hayat…
Aslında biz; adı PKK, DHKP-C, FETÖ olmuş, ideolojisi ne olursa olsun son 50 yıldır bunlarla mücadele ederek yaşamışız.
15 Temmuz ile anladık ki burnumuzun dibine kadar yerleşmişler. Son 10 yıl belki de pasif terör mağduru olarak yaşamış bir toplumuz.
Devletin her kademesinde olduğu gibi, güvenlik güçlerinin içine yerleşmiş olan terör örgütünün yanı sıra yine yanı başımızda yaşanan ve bize sirayet eden iç/dış terörle mücadeleyi nasıl sürdürecek bu ülke?
Bir deprem yaşadık, herkes deprem dede oldu…
IŞİD çıktı herkes IŞİD uzmanı oldu…
FETÖ patladı herkes FETÖ analizi yapmaya başladı…
Üstelik şu sıralar sıklaşan terör olayları yüzünden televizyonlarda hepsi cirit atıyor. Ben terör uzmanı değilim, ancak terörle mücadele konusunda önce millet olarak bir hareket başlatmamız gerekiyor. Aslına bakarsanız Dünya’ya kendi tarihimizden aldığımız deneyimle Kuva-i Milliye hareketi gibi bir fotoğraf vermemiz gerekiyor.
Biz millet olarak alışkınız, gereken neyse onu yaparız!..