Dilediğin yerde, dilediğin gibi hareket etmek değildir özgürlük…
Sorumsuzluk hiç değildir.
Kanuna, kurala riayet ederek hayatı idame etmektir.
En azından benim özgürlük anlayışım böyledir.
Kimse, beni sevmek zorunda değildir.
Kimse, benim gibi düşünmek zorunda değildir.
Kimse, beni dinlemek zorunda olmadığı gibi, ben de kimseyi dinlemek zorunda değilimdir.
Bana saygı ile yaklaşana saygı duyarım.
Tahakküm, erk ve hiyerarşinin gücü ile ‘bana, fikirlerime saygı göstermek zorundasın şiddeti’ uygulayan güce asla saygı duymam.
Yalnızca ve adil olmak kaydı ile meşru olan devlet gücüne saygı duyarım.
Nitekim bu güç sadece devlet elinde olmalıdır.
Gücü kullanma yetkisi bu manada yalnızca devlete aittir.
Bu gücü devlet haricinde kim kullanmaya kalkarsa, buna terörist denir.
Ülke genelinde, gerek sosyal, gerek iş, gerek akademik hayatımızda, çoğunlukla kilit noktalara yerleştirilmiş malum örgüt mensubu teröristler yüzünden mağdur edildik.
Üstelik bu mağduriyeti yaşarken, o kilit noktadaki kişilerin hayatımızda yarattığı tahribata karşı kimimiz sessizce bekledik, kimimiz kafayı yedik, kimimiz Allah’a havale ettik, kimimiz ah ettik, kimimiz de sadece kin besledik, kimimiz de adalet bekledik hukuk mücadelemizde…
Fetö ile mücadele başladığında, mağdurların içi soğudu diyebiliniz.
Ancak ‘mış’ gibi yapanlar ‘şekil değiştirenler’, ‘renksiz’ ve ‘çapsızlar’ hâlâ varlıkları ile hayatlarını devam ettiriyor olmalarını görmek içimizi soğutan suyu kaynattı.
Nitekim ehliyet, liyakat, sadakat ve etik anlayıştan uzaklaşmış rant avcısı, makam ve mevki derdindeki bu çapsızların iş takip yöntemleri ile karşılaşan halk, FETÖ operasyonlarını yeteri kadar gerçekçi bulmamaya ve şöyle konuşmaya başladı; “Bir temizlik yapıldığı doğru, ama bu Reis’in ifade ettiği şekilde yapılmıyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantılarda kabine üyeleri ve milletvekillerine ‘FETÖ ile mücadelede asıl isimlerin değil de, sıradan insanların üzerine gidildiği yönünde şikâyetler var, dikkate alın. FETÖ ile mücadele sonuna kadar devam edecek” uyarılarına rağmen…
TRT Haber’de katıldığı programda Ak Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk: “Siyasetçi arkadaş çek elini soruşturmaların üzerinden. Onu bunu kollama, koruma kollama gayretine girme… …Çekin bırakın, adalet tecelli etsin. Biz kimseyi önyargı ile suçlamıyoruz ki! Bu örgütten kuvvetli delil ve şüphesi olan örgüt elemanlarını korumak ve kollamak size mi düştü?”söylemlerine rağmen…
Yine Yeni Akit Gazetesi köşe yazarı Abdurahman Dilipak da benzer sıkıntıları şöyle dile getirdi. “Biz bu temizlik operasyonunda bir yanlış daha yapıyoruz. Mesela belediye başkanı paralelci ise, genel sekreter, insan kaynakları müdürü paralelci ise, siz bu adamlar eli ile temizlik yapıyorsanız, temizlenecek olan, paralelciler değil, dün kendileri ile beraber olup bugün kopmaya çalışanlar olacaktır, ki zaten de öyle oluyor. Ya da düzmece evraklar, istihbarat raporları, ihbarlarla diledikleri birini suçlu gösterebiliyorlar. Çünkü onlar bu işi çok iyi biliyorlar.
Kendi içlerinden feda edilecekleri de biliyorlar. Onun için de asıl kriptoları gizleyip zayıf halkaları öne çıkarıyorlar. Böylece operasyonun inanılırlık ve ciddiyetini de sulandırıyorlar. Zaten Gülen de izin verdi ya, dillerinin ucu ile küfür de edebilirler…” tespitleri…
Sadece halk, Dilipak ve Külünk’ün bahsettiği ölçüde değil FETÖ ile mücadelede ki karamsarlık geçmişte iş bitirme, yürütülme ve kumpas yöntemlerinin günümüzde hala devam ettiriliyor olmasının görülmesi.
Fetö mücadelesi öncesi zamanda, imamın ismi ile genel müdür, müsteşar, hatta bakana posta koyan saltanat yöntemlerini gözlemleyen, yani FETÖ davranış biçimi.
"Ben; trafik kural, levha ve ışıklarını takmam! İstediğim yerde, istediğim gibi hareket ederim" tavrını benimseyen bu pervasızlar; Toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etme konusunda çok yetenekliler…