Gündemimiz bir süredir ‘müftü nikahı’ydı. Sonradan öğrendik ki, ‘müftü’ değil, ‘müftülük’ nikahıymış. Bir ‘şark kurnazlığı’yla, yine sessizce gece yarısı geçirilen yasaya ‘müftülük’ kavramı konulmuş. Böylece, müftülerin yetki verdiği imamlar da nikah kıyabilecek. Yani bildiğiniz, medeni nikah yerine imam nikahı!
Bugüne adım adım geldik. Hatırlayalım; yaklaşık iki yıl önce, Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun, resmi nikah kıymadan dini nikah yaptıranlara ve evlilik cüzdanını görmeden bu nikahı kıyan din görevlisine iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilmesini öngören fıkralarını iptal etmişti. Yeni yasa, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından da güç almış görünüyor.
* * * * *
İmam nikahı yetmedi, şimdi de boşanmada ‘arabulucuk’ kavramını ortaya attılar. Boşanmak isteyenler, ‘aile arabuluculuğu’ kurumuna gidecekler. Öneri, Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’ndan gelmişti. Yani amaç; söyledikleri gibi, “boşanacakların psikolojisinin bozulmaması” değil, boşanmayı zorlaştırmak. Bir başka deyişle, kadını, kimi zaman ‘ölümcül’ evlilik koşullarına ömür boyu mahkum etmek.
Bundan bir adım sonrası, kadını, boşanma durumunda elde edeceği yasal haklarından yoksun bırakmak olacaktır. Nitekim, pek bir itibar gören Boşanmaları Önleme Komisyonu’nun raporunda buna ilişkin öneriler de var. Örneğin; kadınların nafaka hakkını evlilik süresi ile kısıtlanması, böylece kadının boşanmadan sonra ekonomik desteksiz bırakılması; mal paylaşımının sınırlandırılması…
* * * * *
Hepimiz biliyoruz; bütün bu adımlar, medeni hukukun kadını koruyup kollayan şemsiyesinden kurtulup, şeriat hukukundaki gibi kadını ikinci sınıf durumuna getirmek amacını taşıyor. Yargı sistemini işlemez hale getiren Adalet Bakanlığı da, bizzat buna destek veriyor. Adalet Bakanı, “herkesin önünde, ‘aile mahremiyeti’ni ortadan kaldıracak şekilde mahkemelere gitmesinler” diyor.
Adaletten sorumlu bu bakan, başka planları da olduğunu açıklıyor: “Vatandaşın vatandaşla, vatandaşın kamuyla, kamunun kamuyla olan uyuşmazlıklarının da mahkeme dışı yollarla çözülmesi için bir yargı paketi üzerinde çalışıyoruz.” Sanıyorum onları da çeşitli unvanlar altındaki din görevlileri aracılığıyla çözmeyi planlıyorlar. “Vatandaşın kamuyla” ifadesinin, ‘kamu’yu, yani kendilerini daha da korunaklı kılmak gibi bir amacı da var gibi görünüyor.
* * * * *
Bunu şimdilik bir kenara bırakıp şu ‘aile mahremiyeti’ kavramına dönmek istiyorum. Din adamları bu kavramı, “aile içindeki bireylerin günahlarını ve ayıplarını başkalarına anlatmamak” olarak tanımlıyor. Çocuk evliliklerinin; kadın ve çocuğa şiddetin; kadınlara, çocuklara ve hatta bebeklere tecavüzün; ensest ilişkilerin böylesine yaygın olduğu bir toplumda bu kavram, erkeği koruyup kollayarak cesaretlendirmekten öte anlam taşımaz.
Adım adım İslam hukukuna ve onun kadını yok sayan hükümlerine doğru ilerliyoruz. Özellikle kadınların ‘haklarını savunma hakkı’ da ellerinden alınmadan, ayağa kalkmalarının tam zamanıdır.