Gezegenin en zeki canlısı olduğunu iddia eden insanoğlunun, bu kez başı dertte. Giderek daha gelişen beynimizin evrimi, ne yazık ki, insan eliyle tersine döndürülüyor. “Şimdiki çocuklar çok zeki” söylemi tarihe karışıyor; biz çocuklarımızdan, onlar da kendi çocuklarından daha zeki.
İnsan zekası, gururlanarak vurguladığımız gibi, kuşaklar boyunca, durmaksızın gelişiyordu. Yapılan araştırmalar, insan zeka katsayısının (IQ), bir kuşaktan diğerine 3 puan arttığını ortaya koymuştu. Hep inandığımız gibi, çocuklarımız bizden daha zeki oluyordu. Ancak, son zamanlarda yapılan araştırmalar, durumun tersine döndüğünü gösteriyor. Avrupa ülkelerinde yapılan farklı araştırmalar, ortalama IQ’muzun, yaklaşık 4 puan gerilediğini ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz günlerde, 48 bilim insanının imzaladığı ve 9 sağlık kuruluşunun desteklediği bir ortak bildiri yayınlandı. Buna göre; çocukların beyinleri, üretim ve tüketim sistemleri nedeniyle zedeleniyor. Bildiriye göre; çocuklardaki beyin bozuklukları, kabul edilemez oranda artmış. Her 10 çocuktan birinde hiperaktivite ya da dikkat dağınıklığı varmış. Her 100 çocuktan 2’sinde otizm görülüyormuş; bu oran, son kırk yılda 60 kat artmış. Öğrenme zorluğu, davranış bozuklukları gibi sorunlarda da, yüksek oranda artış görülüyormuş.
Acı gerçeği yüzümüze vuran başka çalışmalar da var. Bunlara göre de; bilgi dağarcığımızda, dikkatimizde, belleğimizde, karar vermede, sorun çözme kapasitemizde, kavramada, dile hakimiyette, muhakeme yeteneğimizde zayıflama varmış. Öyle görünüyor ki, o hep övündüğümüz insan beyni, zor bir süreçten geçiyor.
* * * * *
Doğal olarak, birçok nedeni var, beynimizin gücünü yitirmesinin. Ancak, hayatlarımızdaki egemenliği tartışılmaz kimyasalların, bu süreçteki rolünün çok büyük olduğu düşünülüyor. Bedenlerimizde giderek artan sorunların, ‘eski toprak’ büyüklerimizden daha sağlıksız olmamızın tartışılmaz nedenlerinden olan kimyasalların, beynimizi etkilememesi, tabi ki beklenilemezdi.
Yediklerimiz kimyasal yüklü ya da genetiği değiştirilmiş… Soluduğumuz hava kirli… Evimizdeki eşyalardan, temizlik malzemelerimize kadar çevremizdeki her şey, hatta içtiğimiz ve kullandığımız sular, kimyasala bulanmış durumda… Hayatımızı hareket etmeden, kanepe ve koltuklara, otomobil koltuklarına ‘kurulmuş’ bir biçimde geçiriyoruz. Zamanımızı bilgisayar, cep telefonu, tablet ekranlarına bakmakla harcıyoruz. İnsan bedenine aykırı bu durumun, hep bedensel sağlığımızı, hem de beynimizi etkilemesi kaçınılmaz.
Konu beyin sağlığı olunca, tüm bu olumsuz etkenlere, elektromanyetik alanı da eklemek şart. Kurutma makinesinden bulaşık ve çamaşır makinelerine; televizyonlardan bilgisayarlara, cep telefonlarından uzaktan kumandalı oyuncaklara kadar birçok elektromanyetik kaynak var hayatımızda. Hepimizi hasta eden bu aletler; çocukların hem beden, hem beyin gelişimini, tartışmaya yer bırakmayacak biçimde tehdit ediyor.
* * * * *
Kimyasallardan söz etmişken, güncel bir bilgiyi de paylaşalım. Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan bir araştırma, zehir yediğimizi ortaya çıkardı. Araştırma sonuçlarına göre; 2014 yılında semt pazarlarından tesadüfi olarak toplanan ve en çok tüketilen domates, kabak, portakal gibi değişik sebze ve meyvelerden alınan örnekler laboratuvarlarda pestisit (tarımsal ilaç) analizine tabi tutulmuş ve maksimum kalıntı limitlerini aşan gıdaların oranı yüzde 25 olarak bulunmuş. Analiz edilen örneklerin yüzde 85’inde birden çok pestisit kalıntısı tespit edilmiş. Bazı ürünlerde 13’e kadar çıkan pestisit saptanmış.
Pazara gitmenin zehir satın almak anlamına geldiği bu durumun önüne geçmek için, change.org adlı sitede bir imza kampanyası başlatılmış; halde bir laboratuvar kurularak, maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde kalıntı tespit edilen ürünlerin satışının engellenmesi; kimyasal ilaç kullanmayan üreticilerin desteklenmesi isteniyor. Daha fazlasına gücümüz yetmese de, hiç olmazsa bir imzayla, durumun farkında olduğumuzu ve kabullenmediğimizi belirtmek mümkün. Henüz beynimiz bunu bile yapamayacak duruma gelmeden…