Bunca yıldır bu ülkede yaşıyorum, böyle hızlı değişen bir gündem görmedim. Üstelik de son derece acı bir gündem. Trajedi üstüne trajedi; daha birini hazmedemeden, sıradakinin acısı çöküyor yüreklerimize.
Bugünlere kolay gelmedik; yıllar boyunca verilen yoğun emek var altında. Ülkeyi silahlı güçler aracılığıyla parçalayamayacaklarını bilen emperyalist ülkelerin içten bölme uğraşları… Toplumu kutuplaştırmaya çalışan sığ ufuklu yöneticilerin, ne yazık ki hiç de başarısız sayılmayacak çabaları… Ölümcül şiddet de içeren kapkara bir yobazlığın dinin yerine konulması… Ve tabi ki, sorgulamadan yaşamanın kolaycılığına kanan ve tüketim, magazin, futbol ve dizilerden oluşan bir yaşam seçen biz…
* * * * *
Trajedilerin sonuncusu olan Ortaköy katliamı, işte bu yoğun emeğin, kaçınılmaz sonucu. Hem katliam öncesi, hem katliamın kendisi, hem de sonrası…
Ne ararsanız var içinde; cahillik, kötü niyet, kişisel çıkar, yobazlık, hatta aptallık…
Efendim, Noel’i Hıristiyanlar kutlarmış; onun için yılbaşı gecesi, Müslümanlar kutlama yapmazmış. Noel’in Hıristiyanların bayramı olduğu doğrudur; 25 Aralık’ta İsa’nın doğumunu kutlar Hıristiyanlar. Kutlamalar 24 Aralık'ta Noel arifesiyle başlar ve bazı ülkelerde 26 Aralık akşamına kadar sürer. Biz Müslümanlar, Noel’i kutlamayız.
Peki yılbaşının bununla ilgisi var mı? Yılbaşı, insan yapımı takvimlerle ilgilidir; takvimler de ayın ve güneşin hareketine göre düzenlenmiştir, yani dinle hiçbir ilgisi yoktur. Kullanmakta olduğumuz Gregoryen takvime göre yılbaşı, 1 Ocak’tır; farklı takvimlerde farklı başlangıç tarihleri vardır. İnsanlar, 1 Ocak’ta, dini bir olayı değil, yeni bir başlangıcı kutlarlar.
Ben bu yıl yılbaşını kutlamadım; aslında son birkaç yıldır kutlamıyorum. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, sürekliliğe inanmam; bir yılın bitmesiyle, tarihsel akışta bir değişim olmadığını düşünmem. İkincisi de; gencecik çocukların bayrağa sarılmış tabutları ardı kesilmeksizin gelirken, içimden hiçbir olayı kutlamanın gelmemesi.
* * * * *
Ben kutlamadım; ama başkalarının ne yaptığı beni ilgilendirmez. Herkesin kendi yaşam anlayışı, düşünce biçimi var. Herkes böyle düşünmeliydi; ancak bırakın sıradan insanları, devletin üst kademesi ve medya bile, bu konuda ayarsız bir dile sahip. “İfade özgürlüğümü kullanıyorum” diyerek, medya aracılığıyla ayrıştırıcı düşüncelerini tüm topluma yayan politikacılar… İpe sapa gelmez düşüncelerini gazeteler ve internet sitelerinde dile getirmenin yanı sıra, resmen hedef gösteren gazeteciler… Ve hepsinden önemlisi; tam yılbaşı öncesi, din işlerinden sorumlu kamu kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, yılbaşını “gayri meşru” olarak tanımlaması ve bu düşüncesini, Cuma hutbeleri aracılığıyla tüm ülkeye yayması… Ülkenin her köşesi, radikal dinci terörün hedefi halindeyken, resmen devlet eliyle, yeni yıl kutlaması yapanları hedef gösteren bu açıklamanın cahillikle açıklanması mümkün değil.
Çok sayıda insan, bu yoğun çabalar sonucunda gerçekleşen saldırı sonucu hayatını kaybetti. Öncesinde bilinçli bir biçimde yaratılan, “yılbaşını kutlayanlar ve kutlamayanlar” ayrımı, olayın ardından, kendini net olarak ortaya koydu. Terörü övmek suç olmasına rağmen, ‘oh olsuncular’a ve zafer çığlıkları atanlara dokunulmadı.
* * * * *
Korkutmak, bölmek ve yok etmek amacındaki terör örgütleri; toplumu birleştirip tek beden haline getirmekle sorumlu yöneticilerin, tam tersine kutuplaştırıcı bir tavrı ısrarla sürdürmeleri sonucu, yeni kan dökücü eylemlere imza atmak için hazır bekliyor.
Biraz akıl lütfen… Biraz sağduyu… Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak kurtulanımız olmaz.