CHP’nin milletvekilleri adaylarından biriyle, geçenlerde ayaküstü konuştuk. AKP yönetimine muhalif olduğumu, herkes gibi o da biliyordu. Varsayımı, CHP’li olduğum yönündeydi. Niçin seçim çalışmalarına katılmadığımı, biraz da kızarak sordu; “görmüyor musun, memleket elden gidiyor” dedi.
Ona göre, memleket elden gidiyordu ve ben CHP’nin daha çok oy alması için çalışmadığımdan dolayı, suçluluk duymalıydım. Öyle ya; CHP tek başına iktidar olsa, memleket kurtulacak. Tek başına iktidar olamasa da, AKP de dahil olmak üzere, herhangi bir parti ile koalisyon kurarsa; memleketin “elden gitmesini” engelleyecek.
* * * * *
Dedim ya; sadece ayaküstü konuşabildik. O, memleketin kurtulması için canla başla çalışıyordu, hiç zamanı yoktu. İnandıkları uğrunda yılmadan çalışması dışında pek çok olumlu özelliği var, onu “arkadaşım” diye tanımlamama neden olan. Ama ne yazık ki; seçimler konusundaki farklı yaklaşımımız, onun çabasına katkıda bulunmamı engelliyor. Çünkü; en net biçimiyle söylemek gerekirse: Ben sandığa inanmıyorum!
Evet, doğru duydunuz, seçimlerin benim için hiçbir anlamı yok. Yaşadıklarımızın, büyük resmin küçük bir parçası olduğunu ve resmin bu parçasındaki değişikliğin, büyük resmi hiç bozmayacağını biliyorum çünkü.
Sandık olmadığı için işler yolunda gitmiyor diye düşünüldü ve 1946 yılında ilk sandık konuldu Türk halkının önüne. Sonra? İşler daha iyiye mi gitti? Sandıklara atılan kağıt parçaları; ülkeyi daha demokratik ve insan haklarına saygılı, vatandaşı daha insan gibi yaşar hale mi getirdi?
Yıllarca meclis muhabirliği yapan Soner Yalçın, bir yazısında; “Anladım. Bu ‘cici demokrasi’ oyunu. Bir sistem var, o sistemin dışına çıkarmıyorlar seni. Meclis dekor… Bir vitrin var ve vitrine manken seçtiriyorlar” diyor.
Yine Meclis muhabirliği görevini yıllarca sürdüren Tayfun Talipoğlu; “Gencecik bir muhabir olarak Meclis’e başlar başlamaz anladım; ortada bir pasta var, sağdan yiyenlere sağcı, soldan yiyenlere solcu diyorlar” demişti.
Gerçekten de; biraz yakından bakınca görmemek mümkün değil, değişen sadece oyuncular, oyun hep aynı.
* * * * *
Peki ne yapmalı, oy vermekten vazgeçmeli mi? Hayır, buyurun oyunuzu verin, hem de kime isterseniz. Ama bilin ki; oyunuz, oyunu değiştirmiyor. Daha fazlası lazım. Gerçekten istediğiniz “memleketin elden gitmemesi” ise; sivil gücünüzü kullanarak, iktidar koltuğunda oturan kim olursa olsun, gerektiğinde “hayır” demeniz lazım. Hem de tüm gücünüzle…