İnsanoğlu kendisini dünyanın ‘efendisi’ sanadursun; ondan daha yaşlı ve daha başka canlılar, acımasız egemenliklerini, genişleterek sürdürüyorlar yeryüzünde: Virüs ve bakteriler…
Modern insanoğlu 200 bin yaşında; virüsler ise, 4 milyar yıldır, gezegenin her yerine, bir daha kalkmamak üzere altın tahtlar kurmuşlar. Dünya’nın bu ilk canlıları, her fırsatta, ‘ev sahibi’nin kendileri olduğunu hatırlatıp duruyor. Milyonlarca insanın ve başka canlıların cesetlerini üst üste yığarak…
Bizim bildiklerimizden birkaç örnek…
* * * * *
541-542 yıllarında yaşanan Jüstinyen vebası, 100 milyonun kişinin ölümüne neden olmuş. O dönem 750 bin olan Konstantinopolis nüfusu, bir yıl içinde 450 bine düşmüş.
1346-1353 yılları arasında yaşanan veba salgını, tarihin akışını değiştirecek güce ulaşmış; Ortaçağ’ın feodal düzenini yerle bir ederek Rönesans’a giden yolu açmış. Orta Asya’dan tüccarlar aracılığıyla Kırım’a, oradan da tüm Avrupa’ya taşınan virüs; Avrupa nüfusunun yarısını yok etmiş. İnsanoğlu, virüslerin öldürücü gücünü görünce, onu bir silah olarak kullanmayı da hiç zaman kaybetmeden öğrenmiş ne yazık ki. Bugün ‘biyolojik’ diye tanımladığımız silahlardan biri, bu veba salgını sırasında kullanılmış. Moğollar, düşmanlarını öldürmek için, ölen vebalı insanları, mancınıkla düşmanın üzerine atıyorlarmış. Aslında ilk biyolojik silahın çok daha eskide, MÖ 5. Yüzyılda kullanıldığı sanılıyor. Ordular, kuşattıkları kalelerdeki içme suyunu zehirlemek için, vebaya yakalanmış insanları ya da hayvanları kuyulara atıyorlarmış.
Amerika kıtasının işgali, Kolomb ve ekibinin ‘başarısı’ olarak sunulur. Oysa, milyonlarca yerliyi öldürmeye çoktan karar vermiş ve gemilerine silah ve asker yüklemiş Kolomb, bu amacına, silahlarıyla değil; yerlilerin hiç tanımadıkları su çiçeği, grip, frengi virüsü bulaşmış kıyafetlerle ulaşmıştır. Bu ‘biyolojik silah’, yerli nüfusun neredeyse yarısını yok etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda dönemin modern silahlarıyla kaybedilen canlardan çok daha fazlasını almış minicik İspanyol Gribi virüsü… Savaşın sonunda ortaya çıkan virüsün, 100 milyona yakın insanın ölümünden sorumlu olduğu düşünülüyor.
20. yüzyılın en ürkütücü virüslerinden AIDS virüsü, 40 milyon insanın ölümünden sorumlu.
Cüzzam, SARS, Ebola ve diğerleri… Milyonlarca can aldılar ve almaya devam ediyorlar.
* * * * *
Peki ya insanoğlu, silah olarak kullandığı virüs ve bakterilerle savaşmıyor mu? Bu savaş, penisilinin bulunuşundan bu yana hızla sürüyor. Ancak ne yazık ki, bu küçük canlılar, hızla evrimleşip, ilaçları etkisiz hale getiriyorlar.
Üstelik, düşmanımızın tamamını tanımıyoruz. Dünyada bildiğimiz yaklaşık 320 bin virüs var. Ya bilmediklerimiz? Ya yakında hayatımıza girecek olanlar?..
Küresel ısınmanın bir etkisi de, hiç tanımadığımız virüslerle ölümcül karşılaşmamız olacak. Buzullar eridikçe, yüz binlerce, belki milyonlarca yıldır onların altında uykuya yatmış virüs ve bakteriler, canlanarak dünya yaşamına eklenecekler. Biz onları tanımadan, nasıl savaşacağımızı öğrenemeden, sayısız can alacak; belki gezegendeki insan soyunun sonunu getirecekler.
Küresel ısınmanın ciddiyetini anlamaktan uzak insanoğlu, bu umursamazlığının bedelini, kadim minik canlıların yaratacağı katliamla mı ödeyecek? Irkımızın sonunu kendi ellerimizle getireceğimiz neredeyse kesin; bunu, virüsleri bu kez kendimize karşı doğrultulmuş bir silah haline getirerek mi yapacağız? Karamsar bir öngörü gibi görünüyorsa; lütfen tarihi bir kez daha okuyalım. Daha dikkatle.