Son zamanlarda gündemin yoğunluğundan, arka arkaya gelen politik olayların karmaşıklığından kendimize zaman ayırmakta biraz güçlük çekiyoruz. Hâliyle günün stresini de üzerimizden atamıyor, rahat bir nefes alamıyoruz.
Aslında bu stresten kurtulmanın çok basit iki yolu var; kültür-sanat ve edebiyat…
Kendime biraz olsun zaman ayırabilmek için son zamanların en çok konuşulan filmi olan Ayla’yı izlemek üzere sinemaya gittim. 27 Ekim’de vizyona giren film, gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Çin destekli Kuzey Kore’nin Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye destekli Güney Kore ile savaşını anlatan ve 1950 yılında geçen hikaye, kaliteli oyunculukla birleşince ortaya muhteşem bir iş çıkmış.
Filme geçmeden önce kısaca filmden bahsetmek gerekirse; Başrolleri Türk sinemasının tanınmış simalarından İsmail Hacıoğlu ile Ayla rolüne hayat veren minik oyuncu Kim Seol üstleniyor. Filmin kadrosunda Çetin Tekindor, Meral Çetinkaya, Ali Atay, Mehmet Esen gibi önemli oyuncular da yer alıyor. Yönetmenlik koltuğunda reklam filmlerinden tanıdığımız Can Ulkay oturuyor.
Film aynı zamanda Türkiye’nin ‘En iyi yabancı film’ dalında Oscar adayı. Bu nedenle internet üzerinde pek çok platformda filmle ilgili çeşitli yorumlar bulunuyor. Filmle ilgili en büyük eleştirilerden biri Kore Savaşı’nın çarpıtılarak, tek bir ideolojik yapıdan iredelendiği yönünde. Bu fikre katılabilirsiniz ancak filmdeki oyunculukların kalitesini göz ardı etmek emeğe saygısızlık olur. Filmin içine yerleştirilmiş reklamlar da biraz eğreti durmuyor değil ancak burada da ‘para’ sorunsalı devreye giriyor. Ciddi filmler çekmek için para, para için de filme sponsor gerekiyor.
Emek elbette ki kutsaldır ancak Türk Sineması’nda son zamanlarda ardı ardına vizyona giren ‘ucuz komedi’ filmlerden sonra, böylesi kaliteli oyunculuklar izlemek insana iyi geliyor. Film için harcanan büyük emek de cabası… Gelelim filmin konusuna; Savaşın ortasında kalan ve şans eseri yaralanmayan küçük bir Koreli kızı, Türk askerleri bulur. Astsubay Süleyman Dilbirliği, korkudan konuşamayan bu kızı sahiplenir ve yanına alarak canı pahasına korumaya çalışır. Askerlerin yanında yeni bir hayata alışmaya çalışan ve askerler tarafından Ayla adı verilen minik kız, astsubay Dilbirliği’nin yanından bir an olsun ayrılmaz, aralarında duygusal bir bağ oluşur. Öyle ki, kız bir süre sonra astsubaya ‘baba’ diyecektir. Oldukça kuvvetli olan bu duygusal bağ, Astsubay Dilbirliği’nin Türkiye’ye dönmek zorunda kalmasıyla yarım kalır. Peki Astsubay Dilbirliği ile Ayla yeniden buluşabilecek midir? Bu sorunun cevabı, aynı zamanda filmin en can alıcı noktası…
Filmi izlerken, Ayla rolüne hayat veren Kim Seol’ün doğallığına hayran kalmamak elde değil. 2011 doğumlu olan Seol, Güney Kore’de popüler bir çocuk oyuncuymuş. Ayla filmini de güzelleştirdiği su götürmez bir gerçek. Özellikle ağlama sahnelerinde insanın içine işleyen bir duyguyu ustaca sergiliyor.
Uzun lafın kısası, Ayla bana göre son 10 yılın en iyi filmi. Filmi izledikten sonra hissettiğim duyguyu tarif etmem gerçekten çok zor. Filmi izleyenlerin ne demek istediğimi anlayacağını düşünüyorum. Ancak şu bir gerçek ki; içimde güzel bir film izlemiş olmanın sevinci, kendime ayırdığım 3 saatin rahatlığı var. Siz de zaman kaybetmeden Ayla’yı izleyin derim…