Antalyaspor geçtiğimiz haftayı üç puan ile kapatınca herkesin yüzünde güller açmıştı. Çünkü yaşanabilecek bir puan kaybı, önümüzdeki haftalar adına bizi çok kritik bir noktaya taşıyabilirdi. Yeni teknik adam Leonardo’nun da bu karşılaşmayı tribünden takip etmesi, takımda artış tayların yerli yerine otaracağını gösteriyordu.
Salı günü yeni teknik adamın imza atmasını beklerken, imza töreninin Perşembe günü yapılacağı açıklandı. Perşembe günü imza töreninin ardından sahaya çıkan yeni teknik direktör, takımla sadece bir idman yaptıktan sonra Sivas’a maça gitti.
Takımda Nasri, Eto’o ve Menez harici hiçbir oyuncuyu tanımayan, isimlerini dahi bilmeyen bir teknik adam, bu karşılamada ne kadar etki edebilirdi?
Rakibi hiç izlemeyen, analizini yapmayan, taktik idmanı yaptırmayan bir teknik adamdan ne beklenirdi?
İşte bu soru işaretleri ile sahaya çıkan Antalyaspor, daha ilk yarı tamamlanmadan 3-0 yenik duruma düştü.
İkinci yarıda ise oyuncu değişiklikleri ile biraz daha hücumda etkili olmaya başlayan Antalyaspor, bulduğu gol pozisyonlarından faydalanamadı ve sahadan 3-1 mağlubiyetle ayrıldı.
Bir teknik direktörün takıma etkisi yüzde yüzdür.
Takımla sadece bir idmana çıkan hiçbir teknik adam fayda sağlayamaz.
Bunun adı Mourinho dahi olsa…
Sivasspor karşısına; Perşembe gününe kadar takımla çalışan David Badia ile çıkmak belki de futbol akıl olarak daha mantıklı olabilirdi.
*****
Oyuna gelecek olursak.
Türkiye’de futbol fizik güce dayalıdır. Sert, temas temasa oynanır. Avrupa liglerinde en çok faul yapılan liglerin başında geldiğimizi de düşünürsek, Türkiye liginde ayakta kalan, koşan takımlar kazanır.
Sadece yetenek, sizi bir yere kadar idare eder.
İşte bu yüzden Osmanlıspor ve Sivasspor karşılaşmaları çok iyi iki örnektir.
Osmanlıspor özellikle orta alanda, Antalyaspor’a baskı yapamadı. Nasri gibi Vaınquer gibi usta ayakları çok boş bıraktı. Bu oyuncular da oyunu istediği gibi şekillendirdi.
Sivasspor ise bunun tam tersini yaptı. Özellikle orta alanda bu oyuncuları kilitledi ve oyun kurmalarını engelledi. Sonuç olarak da Nasri’yi tutan Hakan, attığı üç gol ile maçın adamı oldu. Türkiye’de yürüyerek futbol oynayamazsınız.
Şayet Nasri, Türkiye’de yürüyerek futbol oynayabileceğini düşünüyorsa yanılıyor.
Türkiye ligi serttir.
Eto’o’ya gelecek olursak.
Geldiği günden beri iki farklı Eto’o izliyoruz.
Antalya’da oynanan karşılaşmalarda farklı, deplasmanda çok daha farklı.
Bu kadar profesyonel ve büyük futbolcuların maç seçeceğini aklımın ucundan geçirmek istemiyorum ancak, görünen köy de kılavuz istemiyor.
Belki de milli maç arası ilaç gibi gelecektir. Hem Leonardo’nun takımı tanıması hem de rakiplerini iyi analiz edebilmesi adına çok önemli. Bu boşlukta Leonardo, rakiplerin hepsinin maçlarını gece gündüz izlemeli ve Türk futbolunu tanımalıdır. Çünkü dönüşteki Göztepe maçı belki de bu sene bizim açımızdan ligin en kritik maçı olacaktır.
*****
Orijinal bir tespit değil yaptığım, malumun ilanı.
Ama bir kez daha altını çizeyim istedim.
Kendi hayatın da ezik ama sanal dünyada klavye kahramanı sanan bir kaç zavallının yorumlarını sosyal medyadan okuyorum.
Meydan boş, kimlik gizli olduğundan, yayınlarımız ve ekip hakkında ağzına gelen ne varsa söylüyorlar. Ve bir cevap verme çabası içine girmişler, uğraşmışlar kendilerince...
Bazıları da Antalyaspor ve yönetimini kendilerine dava edinip, harıl harıl Antalyaspor yönetimi, değişken hoca ve transferler hakkında ileri geri konuşup, millete laf yetiştirmek için seferber olmuşlar.
Merak ediyorum, hiç işiniz, gücünüz yok mu sizin?
Can sıkıntısından mı bu hale geldiniz?
Madem ‘En büyük başkan, benim başkan’ diyorsunuz.
O zaman; her şey yolunda, transferler muhteşem oynuyor, menajerler iyi iş çıkartıyor, parasını hak ediyor, takım uyum içinde, tribünler başarılara alkış tutuyor keyfinize bakın.
Neden ‘kendi bildiğini okuyanları’ düşünüp kendi kendine didiniyorsun.
Sana ne vaat ediyorlar?
Mükafatın ne?
Şeytandan gelen vesveseyi, kendine ait süper bir fikir zannederek; sabah akşam, sadece Antalyaspor’a gönülden bağlı insanlara laf yetiştireceğim diye, kimseyi takmayanların avukatı olmuşsun.
Ne diyeyim bu kişiler karşısında?
Neyse…yazdıklarım, çizdiklerim, haberlerim ve eleştirilerimin kayıtları arşivlerde, dönüp bakılırsa söylediklerimizin gerçekleştiği ortada.
Biz bu gazete için emek veriyoruz.
Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği Basın Ödülleri yarışmasında da kurum olarak aldığımız 3 ödül ile doğru yolda olduğumuzu görebiliyoruz.
Bu ödüllerden birini de Güncel Yazı dalında tekrar benim almış olmam da kendi adıma büyük bir gururdur.
Bizler Antalyaspor’u, Eto’o ile Nasri ile sevmedik. Ali Şafak Öztürk ile tanımadık.
Bizler Antalyaspor’u; Atilla Konuk ile Donsuz Veli ile Öküz Metin ile Sancar ile Kelebek Levent ile Cımbız Muammer ile tanıdık ve sevdik.
Yok sayılmaya refleksimiz de normal zira; iş adamlarından oluşan yönetim kurulu varken, ömrümün geçtiği spor ortamında yazdıklarım için, siz fikirsiz saldıranları görünce ‘İyi ki bir hesap günü var…’ diyorum...