Yıllardır gizli saklı yaşanan parti içi iktidar savaşları, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kol kırılır yen içinde kalır zihniyetinden çıkıp, sokağa düştü.
Bu durum, MHP içinde aleni bir şekilde yaşanarak, bugün itibariyle parti içinden çıkan yeni bir oluşum ile kamuoyuna yansıyor. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Meral Akşener çevresinde oluşan yeni partinin etkisini, 2019 yılı yerel seçimlerinden çok 2019 genel seçimlerinde ciddi manada değerlendirme imkanı bulacaktır. MHP tabanı, gerekli yanıtı sandıkta vererek, Bahçeli’yi destekleyip, desteklemediğini ortaya koyacak. 2019 yılı özellikle MHP’de kaçınılmaz bir hesap yılı olacaktır.
CHP’de parti içi iktidar mücadelesi, geçmiş dönemden gelen bir hastalık olarak kendini hala hissettiriyor. Özellikle uzun yıllar CHP eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile yapılan siyaset, genel merkez odaklı ve Baykal’a yakın isimlerin adam adama markaj siyaseti, ‘benim adamım olsun, çamurdan olsun’ fikrinin etkinliği CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mücadelesiyle en aza indirgendi. Ancak parti içi iktidar hastalığı CHP’de maalesef kongre süreçlerinde yeniden kendini gösteriyor. Kim kimin adamı, kim kiminle hareket ediyor derken, şimdilerde krizi yaratıp sonra da kriz çözücü olma noktasında yerelde güce oynayanlar son dakikaya kadar hamle yapmayarak, bu hastalığı tekrar hortlatıyor. CHP, parti içinde iktidar mücadelesini tam anlamıyla ortadan kaldırsa, genel siyasette daha etkin muhalefet yaparak, iktidara doğru yürüme imkanı bulacak. CHP kendi içinde iktidar savaşını bitirmediği sürece, zamanını bu hastalığı yok etmek adına boşa harcamak zorunda kalıyor.
Ak Parti’de ise, ilk kez parti içi iktidar mücadelesi bu kadar ayyuka çıkması hayra alamet değil. İtaat ve biat kültürünün hakim olduğu Ak Parti’de öyle kolay kolay parti içi iktidar adına kafasını uzatanlar siyasi mefta olmuş, akıbetleri okunmamıştı. Ak Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a rağmen böylesi hamlede bulunmak imkansızdı. Sadece çalışarak Ak Parti’de var olmak mümkün iken, bugün aynı sözleri sarfetmek pek mümkün olmuyor. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla ara verdiği genel başkanlık sürecinde olanlar oldu. Bunun da üzerine 15 Temmuz darbe girişimi eklenip, FETÖ mücadelesi başlayınca, parti içindeki karışıklıktan yararlananlar çalışıp partide var olmak yerine, sinsi politikalar üreterek var olma çabası içine girdi. Hatta, seçilmişler oturdukları koltukları kendilerinden bilip, Erdoğan sayesinde geldikleri noktaları unutarak kendilerine pay biçim kaf dağına yerleştirdikleri burunlarından hiçbir tarafı görmeyerek, Erdoğan hariç herkese kafa tutmaya kalktı. Parti içinde hizmet yarışının, iktidar yarışına döndüğünü fark eden tecrübeli siyasetçi Erdoğan yeniden, kurduğu partinin başına geçtiğinde ilk müdahalesi bu burnu kaf dağında olanların önce kulağını çekti, olmadı kafasını koparma konusunda uyarılarda bulundu. Ancak parti içi iktidar mücadelesinin partiyi kötüye götüreceğini gören Erdoğan, bu işe son vermenin bu kadar kolay olmadığını görerek yerel bazda patronluk yarışı yapanlara karşınızda ben varım uyarısıyla, yeri geldi kendini ortaya koydu. Çünkü bu kavgaya son vermek, ancak böyle mümkündü.
Siyasi partilerin en önemli tehlikesi parti içi iktidar mücadelesidir. İsterseniz bir partinin tabanına bomba koyun, isterseniz parti içi iktidar mücadelesine start verin, aynı kavramı taşımaktadır. Tarihimiz boyunca siyasi partilerin kendi iç yapılarında bu iktidar mücadelesi olmuştur, olmaya devam edecektir. Ancak bu durumun içinde bulunduğun camiaya zarar verdiğini görmemek, ahmaklıktan öte bir şey değildir. Aklın, ekibin, hizmetin ve çalışkanlığın bunu yetmiyorsa bu kavganın içine girmek siyasette kendini ipte sallandırmak olarak yorumlanır…
Kalın sağlıcakla…