SALI SOHBETLERİ-43: MUSTAFA SATICI, BAİB YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (BAİB) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Satıcı, Salı Sohbetleri’nin konuğu oldu. Satıcı, merak edilen tüm soruları yanıtladı.
Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (BAİB) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Satıcı, Salı Sohbetleri’nin konuğu oldu. Satıcı, merak edilen tüm soruları yanıtladı. ANTALYA- ALMANYA EŞLEŞTİRİLDİ OSB’de ‘Hedef Pazar Almanya’ adı altında bir toplantı yapacaksınız. Toplantı ile ilgili bilgi verir misiniz? Türkiye İhracatçılar Meclisi 10 ülke, 10 şehir eşleştirme programı var. Buradaki amaçta ihracat yönlü gelişme potansiyeli yüksek şehirlerin ihracat açılımı bağlamında en büyük potansiyeli barındıran ülke ile eşleştirilmeleri. Gaziantep’te, Adana’da yapıldı. Antalya- Almanya eşleştirmesi oldu. Bu konuda da Organize Sanayi Bölgesi iş birliği yapmak istedi. Bizde sevindik. Organize Sanayi Bölgesi’yle bu çalışmayı yapıyoruz. Almanya’dan ve Türkiye’den Antalya’nın turizmi, ihracatı, tüm sektörlerin potansiyeli ortaya koymak ve bununla ilgili Antalya’da iş dünyasını bilgilendirmek için 10 konuşmacı gelecek. 2 Kasım’da bu konferansı yapacağız. HEDEFLER OLUŞTURUYORUZ Antalya- Almanya eşleşmesinden nasıl bir sonuç çıkar? Almanya’nın Antalya özelinde birkaç noktada çok farklı bir özelliği var. Birincisi turizm anlamında. Biliyorsunuz Rusya krizine kadar en çok turist bize Almanya’da geliyordu. Rusya bir ara atağa geçti ama Almanya açık ara önde. Bu anlamda çok önemli bir coğrafya. Yine Antalya’dan Almanya’nın bir çok kentine uçak seferleri var. Ticari kalkınma anlamında lojistik çok önemli. Rusya’dan sonra en çok meyve sebze ihracatını Almanya’ya yapıyoruz. Tarım ihracatı anlamında önemli bir kent. Yine tekstilde de önemli pazarlarımızdan biri. Antalya’yı Almanya’yla ticareti arttırarak, büyütme noktasında bir takım hedefler oluşturmak amacımız. BEKLENTİ ÇOK ÖNEMLİ ATSO, kent ekonomisiyle ilgili önemli rakamlar ortaya koyuyor. ATB, can suyuna ihtiyaç var çağrısı yapıyor. Buna karşın sizin açıklamalarınızda vahim tabloyu vermiyorsunuz. Siz mi bunu tercih ediyorsunuz yoksa ihracatta gerçek işler yolunda mı? Öncelikle Ticaret Odası ve borsanın açıklamalarına saygı duyuyoruz. Çünkü oradaki açıklamalar birtakım istatistiki verilerle yapılıyor. Ve burada amaç bence olumsuz tablo ortaya koymaktan ziyade, olumsuzlukları ortaya koyup çözüm geliştirmek. Bizim bakış açımız biraz daha farklı. Biz elbette ki sorunları kapalı kapılar arkasında tartışıyoruz ama ekonomide temel göstergelerde en önemlisi ‘beklenti’. Yani beklentiyi iyi tutarsanız bu anlamda göstergeleri olumluya çevirme noktasında katkı sağlamış olursunuz. Bizim olumlu mesajlarımız birçoğu da istatistik verilerinden kaynaklanıyor. O anlamda altı oldukça dolu. Biz daha ziyade dış dünyayla ilgilendiğimiz için ihracat olayından dolayı ve Türkiye’nin son 10-15 yıllık göstergeleri de hep ihracatın artışı yönünde olduğu için biraz da konjektör bunu gerektiriyor. Ama dönem dönemde ifade ediyoruz. Yerimizde patinaj yapıyoruz diye. Milli gelirimizi arttıralım diye. Tabi coğrafyamızda yaşanan olumsuzluklarında bunda çok etkisi var. Rusya krizi yaşadık biliyorsunuz. Enerji fiyatlarının dibe doğru çakılmasının bölge ticaretinde etkisi sınırla sayıda ihracat yapma anlamında olumsuz oldu. Yani biraz belki bardağın boş ve dolu tarafına bakmak gibi yorumlayabilirsiniz ama ben yorumların çok aykırı olduğunu düşünmüyorum. RUSYA İLE KOMŞUYUZ; RAKİP DEĞİL! Krizin ardından Rusya ile eski ihracat rakamlarına erişmemiz için bize bir sene vermek isteseniz öngörünüz ne olur? Türkiye ve Rusya arasında veya Rusya’nın herhangi bir ülke ile yaşadığı birtakım süreçleri kriz olarak değerlendirmek bizim açımızdan mümkün ama onlar açısından bu bir süreç. Şimdi Rusya özelinde baktığınız zaman Ukrayna, Amerika, Gürcistan’la sıkıntı yaşadı. Dağlık Karabağ’la sıkıntıları var. Dolayısıyla her ülkenin dış politikaya farklı yaklaşımları var. Rusya’nın yaklaşımı bu şekilde. Bir ülkeyle sıkıntı yaşadığı anda ekonomik olarak yaptırım gücü neyse onu uygulamaya alışıyor. Ama Türkiye’de durum biraz daha farklı. Biz bu noktada biraz daha sağduyu, soğukkanlıyız. Hem de biraz daha pragmatik düşünüyoruz diyelim. Amerika’nın ki de bizimkinde çok farklı değil. Rusya ile birkaç kriz yaşadık. 2005’te, 2008’de yaşadık. Rusya kendi içinde de sıkıntı yaşadı. 2011 krizi yaşandı. En sonunda ise, uçak krizi oldu. Bizim Rusya ile geçmişimize bakarsak eğer Ankara Hükümeti’ni ilk tanıyan ülke SSCB. Sonrasında Gazprom’la Botaş 30 yıllık bir anlaşma imzalıyor. Doğalgazın yaklaşık yüzde 55’ini oradan tedarik ediyor. Çok ciddi anlamda müteahhit hizmetlerimiz var. Türk müteahhitlerin dünyada en çok iş yaptığı ülke. Diğer taraftan Türkiye’nin Rusya’da yaklaşık 10 milyar dolar yatırımı var. Nitekim bu kriz yaşandığı zaman bütün ambargoları sonuna kadar uygulayan Rusya, Türk inşaat firmalarına farklı pozitif ayrımcılık yaptı ki kendi işleri aksamasın. Biliyorsunuz Soçi Olimpiyatları Türk girişimciler zamanında yetiştirildi. Böyle birtakım farklılıklar var. Turizmi zaten biliyorsunuz. En son 2014’te 4,5milyon turist geldi ve zirve yaptı o dönemde. Vize serbestisi geldi. Mavi akım ve Akkuyu ile protokoller gündeme geldi. Üst Düzey İşbirliği Konseyi kuruldu. Oradaki hedef şuydu; Rus dış ticareti 35 milyar dolara çıkmıştı. Bunu orta vadede 100 milyar dolara çıkarmak da mümkün. Çünkü Rusya ve Türkiye iki komşu ülke ama iki rakip ülke değil. İki ülkenin de ekonomisi birbirini tamamlıyor. Yani komşu olmak kaderdir. Ama biz burada kaderimizin nimetini kullanmak yerine dönem dönem karşılıklı geriliyoruz. Ama bu son krizden sonraki uzlaşı süreci bunu gösterdi ki gerçekten birbirimize ihtiyacımız var. TURİZM ÇOK DARBE ALDI Turizm çok büyük darbe aldı ama orada binlerce Rus tur operatörü battı. Burada yaş sebze meyve ihracatı yasaklandı. Fiyatlar düştü, üretici mağdur oldu ama orada Rus halkı 3-4 dolara domates tüketmek zorunda kaldı. Turist gelmedi. Ruslar Soçi’ye, Avrupa’ya gitti. Aynı kaliteyi alamadıklarını söylüyorlar. Belki yüzde 20-25 daha fazla tatil yapmak zorunda kaldılar. Hiçbirini birbirinden bağımsız ayrıştıramıyorsunuz. Bu yaşanan sıkıntı her iki tarafında bundan çok etkilendiğini ortaya koydu. Hatta bazı sektörlerde oradaki olumsuzluğun daha çok yaşandığını gördük. Şimdi S. Petersburg’taki iki liderin buluşmasından sonra hızlı bir iyileşme başladı. Öncelikle tarım ürünlerindeki ihracattaki kısıtlamaların bir kısmı kaldırıldı.11 Kasım’da Rusya’dan bir heyet gelecek. Buradan da bir heyet gidecek Rusya’ya. Et ihracatı yapmak istiyorlar. Bizde buna sıcak bakıyoruz. Mohtemelen Kasım’ın sonlarına doğru tarımda kalan kısıtlamaların tamamı kaldırılacağını düşünüyoruz. Vize serbestisi konusunda güvenlik anlamında biraz daha zamana ihtiyaçları olduklarını söylediler. Ama iş adamlarının önünü açacaklarını söylediler. Bununla ilgili gelişme bekliyoruz. Eylül başında charter uçuş yasağı kalktı. Turizmi kaybedilse de en azından 2017 için belirsizlik ortadan kalkmış oldu. Moral oldu sektöre. Türk akımı imzalandı. Akkuyu Nükleer Santrali özel statüye kavuşturuldu. İki ülke arasında daha önceden mutabakata varılan ortak yatırım fonu hayata geçti. Burada 500’er yüz milyon, toplam 1 milyar dolat sermayeli bir fon. Tabi 1 milyar dolar ama 10 kat çarpanı var. 10 milyar dolarlık bir hacim yaratma olanağına sahip. Türk ve Rus ortak şirketlerinin, Türkiye, Rusya ve 3 ülkeden yapılacak yatırımlarını fonlayacak. Yine Rusya ile serbest ticaret anlaşması hazırlıkları yapılıyor. 2017 sonuna kadar imzalanması öngörülüyor. Bunun da anlamı şu Türk firmaları Rusya’da rakiplerine daha rekabetçi olacaklar. HEDEF 100 MİLYAR DOLAR Özetle Rusya ile 2014 düzeyine ne zaman geliriz? Özellikle 2014 diyorum, 2015 demiyorum. 2015’in başında büyük bir devalüasyon krizi yaşandı. Bu dönemde hem turizmde, hem ihracatta, hem de müteahhitlik hizmetlerinde ticaretimiz yüzde 30-35 civarında düştü. Uçak krizinde de bu kadar yaşandı zaten. İki kriz yaşandı. Biri Rusya’nın ekonomik dinamiklerinde kaynaklandı, biri de siyasi ilişkilerden kaynaklandı. O yüzden Rusya ile zirve yaptığımız 2014 yılını ne zaman yakalarız dersek iki kademeli geçiş öngörüyoruz. Birincisi bu yılın sonuna kadar vize serbestisi konusunda ilerleme sağlanması, tarım ürünlerinde kısıtlamanın tamamen kaldırılmasını öngörüyoruz. 2017 yılı içerisinde de hem çalışma izinleri konusunda, hem vize serbestisi konusunda bu ilerlemenin artacağını, hem de 2017 yılının sonuna doğru 2014 yılına geleceğimiz tahmin ediyoruz. Ondan sonrada hem bu ortak fonun, hem de serbest ticaret anlaşmasının da yaratacağı etkiyle bu 100 milyar dolarlık hedefe ulaşılacağını düşünüyoruz. HORMONDA YOK, GDO DA Rusya GDO, zirai ilaç kalıntısı yüzünden çok sıkıntı yarattı. Çok ürünümüz geri geldi. Yeni döneme de giriyoruz. Yine benzer durumla karşılaşabilir miyiz? Her ülkenin bir gıda kodeksi var. Yani kendi gıda ürünlerinin üretilmesine ve tüketilmesine yönelik yasası var. Bir de bunların bağlı oldukları birlikler vasıtasıyla sahip olduğu standartlar var. İlaç kalıntıları konusunda dünyanın kabul ettiği standartlar var. AB’nin kendi, Rusya’nın kendi standartları var. Biz dönem dönem kriz yaşadığımız zaman Avrupa standartları böyle değil dediğimde kızıyorlardı, bize. Avrupa standartları böyle olmayabilir ama bizim Rus standartımız var diye. Birincisi bu. İkincisi Rusya zirai karantina yöntemlerinde sıfır tolerans istiyor. Bunu neden istiyorlar? Kendi ülkelerine bu böcek, sinek tarzı zirai varlıklar girmesin diye. Ama bunların oralarda, o soğukta yaşama şansı zaten yok. Bu anlamda bir tarafı oturtulamıyor. Diğer taraftan ilaç kalıntısı problemi sadece Rusya için söylemiyorum bütün Dünya’nın insan sağlığını ön plana çıkarıp, kendi insanlarını koruma altına aldığı bir yapı, hem de ticarette bunu tarife dışı kullandıkları başka bir yapı. Dönem dönem ürünler dönüyor. Aslında ilaç kalıntısı problemi, hormon ve GDO’dan çok daha kritik bir olay. Ama biz nedense uzun yıllar hormonu konuştuk. Halbuki Tükiye’de hormon problemi yok denecek kadar az. GDO zaten sebze meyvede yok. Ama bunu bende evde bazen eşime bile anlatamıyorum. Yılların vermiş olduğu aldatılmanın bir etkisi bu. Ama şunu rahatlıkla söyleyelim hormon ve GDO problemi yok, meyve sebzede. İlaç kalıntısı problemi de 2000’li yıllarda çok fazlaydı. Hatta o dönemde biz gündeme getirdik. Antalya İhracatçılar Birliği olarak. 2010-2012’lere geldiğimizde zirai ilaç kalıntısı problemini büyük oranda çözdük. İlaç kalıntısı problemini yüzde yüz çözemezsiniz. En azından çözebilen bir ülke yok. Önemli olan bunu minimum seviyeye yüzde 1’in altına düşürmek. ÜRÜNLER GÜMRÜKTE İMHA EDİLİYOR Dolayısıyla dönem dönem bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Bir diğer kritik konu bu ürünler geri dönüyor. Kendi insanımıza yediriliyor diye haberler çıkıyor. Böyle bir durumda yok. Karşıya gittikten sonra 3-5 gün belli bir süre soğutucularla gidiyor. Oradaki kontrollerde birkaç gün daha kalması fiili olarak bu ürünü zaten bitiyor. Bunu tekrar içerde satma şansımız yok zaten çürümüş oluyor ürün. Dolayısıyla büyük oranda sınır kapılarında bu ürünler imha ediliyor. İlaç kalıntısı problemi bu. Biz bu konuda hassasiyetimiz koruyoruz. Dönem dönem sıkıntı yaşıyoruz ama son 15 yıldır çok iyi mesafe kaydettik. Bu anlamda da kendi ürettiğimiz sebzelerin tüketimi konusunda insanımız tüketimde çok rahat olabilirler. Bazen beslenme uzmanları çıkıp, sebze meyveyi sezonun yiyin diyor ama öyle bir şey yok. Artık domates 12 ay üretilebiliyor. Serada da toprakta üretilebiliyor. Şunu net söyleyeyim ben, sera üretilen ürünler daha kontrollü üretiliyor. Daha bilinçli üretiliyor ve daha sağlıklı olduğu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. DOMATES HALA YASAK Rusya hala yaş meyve sebze ile ilgili beklenen açıklamayı neden yapmadı? Bazı ürünler için kısıtlamayı kaldırdı. Kayısı, erik, şeftali ama nar, üzüm gibi meyve grubu ve örtü altı sebze grubu şu an yasak. Yani domates, biber hala yasak. YILBAŞINDA TALEPLER ARTAR Burada ister istemez üretici sıkıntı yaşıyor. Bu durumda ne olacak? Görünen tablo nedir? Heyetlerin geliş gidişinden sonra Kasım ortalarına doğru bu yasağın kalkacağını bekliyoruz. Hem Rusya’nın kendi yerli üretimi de azalıyor o dönemde. Yılbaşından dolayı da talepleri artıyor. Kasım ortasından itibaren kısıtlama kaldırılırsa da Antalya bu sezonu kaçırmamış olacak. Çünkü domates sezonu başlamış olsa da, ürünlerin yoğun hasat dönemi Kasım sonu, Aralık başı. Bizim yoğun ihracat dönemimizde o zaman başlıyor. Bu takvime yetiştirmeye çalışıyoruz. GELECEK SEZON ÇİN’DEYİZ Çin pazarı ne durumda? Çin pazarı ile ilgili 2 yıldır çalışıyoruz. Japon pazarı ile ilgili 4-5 yıldır çalışıyoruz. O ülkelerle karantina anlaşması yapmak gerekiyor. O da çok kolay olmuyor. Çok zorlu süreçler var. Bu sene Çin’e kiraz ihracatı için heyet geldi. Paketleme yerlerini, laboratuvarları gezdi. Onunla ilgili olumlu dönüşleri oldu. Fakat bu denetim ve kontrol süreçleri uzadığı için sezonun sonlarını yakalayamadık. Önümüzdeki sezon Çin’e başlamaya başlıyoruz kirazda. Japonya narenciye ihracatında bir kısıtlama yok. Dönem dönem gidiyor. Ama bu pazarların Türkiye’ye uzak olması bir dezavantaj. Zaten bunlar uzun bir süre ürünlerin soğuk hava deposunda beklemesi ve bunun ispatlanması gerekiyor. Böcek ve sineklerin larvalarının ölmesi için. Onu da genelde firmalar gemi konteynırında yapmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla 25 ile 30 gün arasında sürüyor. Bazı ürünlerde bu mümkün oluyor ama bir domateste bunu yapma şansınız yok. ULAŞIMDA MALİYET YÜKSEK Taşımacılıkta maliyet artışı söz konusu mu? Antalya Limanı ile firmalarımız ilgili şikayetleri var. Çok vardı kısmen azaldı. Burada resmin tamamına bakmak lazım. Burada firmalar yüzde yüz haklı. Ama Antalya Limanı şu anda limanı işleten firma tarafından işletilmeye başlandıktan sonra limana çok ciddi yatırımlar yapıldı. Antalya Limanı büyüdü aslında. Antalya Limanı’nda firmalarımız haklı olarak İzmir ve Mersin limanıyla kıyaslıyorlar maliyet anlamında. O anlamda maliyet çok yüksekti. Liman idaresi bunu kısmen düşürdü. Burada işin bir liman maliyeti boyutu var bir de taşıma maliyeti boyutu var. Antalya Limanı hacim olarak İzmir ve Mersin olarak çok büyük olmadığı için taşıma maliyetleri burada daha yüksek. Çin’e sizin gönderdiğiniz mermer konteynırı önce İzmir’e veya Mersin’e gidiyor. Oradan devam ediyor. Dolayısıyla bir ara nakliye maliyeti var. Biz uzun zamandır çalışıyoruz. Dünya’nın en büyük konteynır, taşıma firmasına 2017 yılının başından büyük ihtimalle seferlere başlatacağız. Bu şekilde taşıma maliyetlerini aşağı çekmeyi planlıyoruz. 100’DEN FAZLA ÜLKEDEYİZ Batı Akdenizli ihracatçı yeni pazarlar için gözünü nerelere dikti? Şu an 100’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz. Diğer bir ifadeyle ihracatçılarımız ayak basmadığı yer kalmadı gibi. Bizim buradaki birliğimizin temel amacı hem pazarı, hem de pazar çeşidini arttırmak. Bunlarla birlikte marka, tasarım, AR-Ge ve inovasyonla katma değeri arttırmayı amaçlıyoruz. Türkiye’nin 2023 hedefleri var. 2023 hedeflerinde 500 milyar dolar ihracat, Dünya ticaretinden yüzde 1.5 pay almak. 1.2 trilyon dolar dış ticaret hacmi ve 25 milyon dolar milli gelir. 500 milyar dolar ihracatı Türkiye’nin şu anda mevcut yapısıyla yapma şansı yok. Ham maddesi, limanı, alt yapısı vs. Bir anda ihracatı fiziksel olarak üçe katlama şansınız yok. Zaten böyle bir planımız yok. Bizim planımız katma değeri arttırmak. Bu yüzden bizde fuar, ticaret, alım heyetleri Ekonomi Bakanlığı destekli projelerle firmalarımızı dış dünyayla daha sık buluşturup, bir araya getirmeye çalışıyoruz. İçeride de inovasyon haftaları düzenleyip, girişimleri açarak orta katma değerdeki ihracatımız artırmaya çalışıyoruz. Bu çerçeveden baktığımızda Türkiye bu noktada iyi durumda. Bizim 2018 hedefimiz Dünya ticaretinden yüzde bir pay almaktı. Şu an binde 0.9’a kadar çıktık. Fakat dünya ticaretinde son yıllarda bir daralma var. Bu anlamda baktığımızda ilk hedefimiz yüzde 1.5’u yakalamak. Firmalarımız birçok fuara katılıyor. Bölgemizde ağırlıklı iki sektör yaş sebze meyve ve mermer. Bu sektörlerde Rusya’da, Almanya’da, Çin’de fuarlara katılıyoruz. DÖNEM DÖNEM SIKINTI YAŞIYORUZ Bu tür çalışmalardan sonra bürokrasi size yetişebiliyor mu? Bürokratlarla uyumu yakalabiliyor musunuz? Hükümetin ihracata yönelik çok olumlu bir yaklaşımı var. İhracata yapılan devlet destekleri ile ilgili ilk defa 2017 bütçe 3 kat artacak. Yaklaşık 2 milyar TL’ye çıkacak destek. Bu da ihracatın yüzde biri anlamına gelir. Bizim hedefimizde buydu. 2017’de bu anlamda ihracatta büyük sürprizler bizi bekliyor. Özellikle ihracatı arttırma anlamında. Tabi burada hükümetin ve bürokrasinin uyumlu olması gerekiyor. Dönem dönem bürokrasiden dolayı sıkıntılar yaşıyoruz. Her sektör yaşıyor. Bunu özellikle bizim mermer sektörü yaşıyor. Bunları da müzakere ederek aşmaya çalışıyoruz. Aslında burada bürokraside yaşanan sorunların bir kısmını da altına imzamız olan uluslararsı anlaşmalardan kaynaklanıyor. AB’de üyelik sürecimiz var. Diğer ülkelerin birçoğuyla serbest ticaret anlaşmamış var. Burada bütün yaşanan sıkıntıyı bürokrasiye mal etmek çok doğru değil. Mesela Antalya Limanı ile ilgili problem yaşıyorsunuz. Aslında sorun limanı işleten şirketle ama bunu bürokrasi olarak algılanıyor. Yani bürokrasiyle her anlamda diyalog içindeyiz ama sıkıntılar devam ediyor. -İhracat yapılabilmesi içinde üreticiye destek olunması gerekiyor. Üretici yoksa zaten ihracatta olmaz. Üretici yeteri kadar destek alabiliyor mu? Tarım Bakanlığı’nin üreticiye çok ciddi destek bütçesi var. En son bildiği kadarıyla 9,5 milyar TL civarındaydı. Onu farklı alanlarda kullandırıyor. Mesela bizim belgemize özellersek danışmanlık, arı, gübre, mazot desteği birtakım farklı destekler var. Bundan üretici istifade ediyor ama o desteklerin genel uygulanmasında bir sıkıntıya sokuluyor. Çünkü burada katma değer üretim alanları kısıtlı yani en başta verilen destekler burada çok bir şey ifade etmiyor. Rusya krizinde hızlı hareket edip, bir takım destekler çıkardık ihracatta. Evet üretici ayağı o konuda biraz yetersiz kaldı. Ama yaklaşım şuydu, biz ihracatı desteklersek üreticinin mağduriyeti azalır. Yani 100 kişinin sorunun çözersek 1000 kişininkini de otomatik olarak çözeriz diye düşündük. Bu başarılı oldu. Nasıl başarılı oldu? Rusya ihracatımız sebze meyvede belli. Türkiye ihracatı yüzde 42, Antalya’da yüzde 55. Antalya’da ihracatımız yarısından fazlası da Rusya’ya. Ama bizim ihracatımız yüzde 50 azalmadı krizden sonra. Yüzde 5 azaldı sadece. 45’ini değerlendirdik başka ülkelerde. Almanya, Romanya, Ukrayna daha çok tüketti. Kısmen de oralardan Rusya’ya gitti. Yüzde 50 ihracatın azaldığı bir yerde fiyatların çok daha fazla düşmesi lazım. İhracat yüzde 5 arttığı zaman bizde ihracat yüzde 15 artıyor. Yüzde 5 düştüğü zaman da yüzde 15 düşmesi gerekiyor. Ama ihracat yüzde 50 Rusya’da kayıp olduğu halde bu destekler sayesinde bunu pazara çok hissettirmedik. Sizler domatesi çok ucuza tüketmediniz değil mi? Çünkü farklı şekillerde gitti ürünler. Ama şu sıkıntı oldu sırf Rusya üzerinde üretim yapılan Gazipaşa’da salatalık üretimi. Yine burada salatalık, bazı ürün grupları Rusya özelinde üretilen ürünlerin fiyatları daha çok düştü. Ama totalde üretici fiyatları yüzde 15-20 civarında düştü. Siz üreticiye o anda nasıl destek sağlarsınız? Ticaret odası Başkanımız nakit destek istedi. Bizde birtakım desteklere sıcak baktık ama şöyle bir sıkıntı da oldu, Rusya krizi yaşandığı anda 85-90 bin ton ürünümüz Rusya limanlarında beklemedeydi. Orada çürütüldü. Biz bunların bir kısmını devletten destek alarak, alabildik. Sonra farklı pazarlara açılmak için farklı destekler verdi. Hemen arkasından Güneydoğu karıştı. Peşinde güvenlik sebebiyle Irak’a ihracat durdu. Bu sefer Irak’a çalışan firmalar destek istemeye başladı. Herkes destek istemeye başladı. Düşünün kamu maliyesinin belli bir geliri var. Bu gelir nereden kaynaklanıyor? İhracattan, iç piyasadan, KDV’den şuradan buradan. Bunu azaltıyorsunuz. Birde üzerine ilave destekler istiyorsunuz. Bu yüzden biraz zor oldu açıkçası. Birde Rusya ile yaşanan krizinin ne kadar süreceği, ne olacağı çok net değildi. Nitekim Rusya 1 Ocak’tan sonra yasaklayacağını söyledi. Ama üreticiye ilave destekler verilmeliydi. TARIM AYRI DÜŞÜNÜLMELİ Davut Çetin tarım sektöründe çalışan işçi sayısı ciddi oranda azaldı dedi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu? Tarım işletmeciliğinde genelde aile işletmeciliği yapılıyor. Aslında işletme sahipleri ve çalışanlarda aynı kişiler. Bizde bir de ortakçı sistemi var. Tarımda kayıt dışının azaltılması noktasında bir takım önerilerde bulunmuştuk. Hükümete ve şunu söyledik; tarım istihdamı için ayrı bir fasıl açın. Farklı bir sektör, sanayi ile karıştırmayın bunu. Çünkü tarımda istihdam ettiğiniz işçi değişebiliyor. Kayıt altına alınması için birtakım teşvikler verilmesi gerekiyor. Fakat SGK’da tarıma özgü pozitif bir ayrım yapılmadı. Onun yansıması oldu. Bir sektörde gelir azalırsa kayıt dışı artar bunu kabul etmek gerekiyor. Diğer taraftan tarımda aslında bizim bir iki yıl öncesine kadar istihdam problemimiz de vardı. İşçi bulamıyorduk. Kriz döneminde, kriz öncesinde veya şu anda boş kalan sera yok. Üretim her şekilde devam ediyor. Üretimde bir azalma söz konusu değil. RUSYA HALİ KAPANDI Batan ihracatçı var mı bu süreçte? Dönem dönem oluyor tabi. Bununla ilgili bir istatistik yok. Ama batandan çok firmalar sıkıntıya girdi. Bu daha önemli bizde. Çünkü binlerce firma var. Bu desteklerle sıkıntıyı azaltmaya çalıştılar ama oradaki belirsizlik şuydu, Rusya krizi yaşandığı zaman orada Türklerin faaliyet gösterdiği bir hal vardı. O hal kapandı. Kriz esnasında bir ürün gönderemiyorsunuz, iki alacağınız tahsil edemiyorsunuz, üç elinizde ürünler var, dört işletme giderleri var. Bunları bir şekilde çevirmeniz lazım. Birçok firma alacağını tahsil edemedi. Zaten Rusya’ya gidemedi. Bu durum bazı firmaları olumsuz etkiledi. EKONOMİDE KRİZ YOK Genel tabloya baktığımızda adı konulmayan bir ekonomik kriz yaşıyor muyuz? Makro göstergeler bunu göstermiyor. Makro göstergeler Türkiye’de kriz olduğuna dair rakamları önümüze koymuyor. İşte bütçe gelirlerine, dış ticaret hacmine bakıyorsunuz bunlara göre bir kriz yok. İniş çıkışlı bir durum var ama kriz yok. Kriz firma özelinde yaşanıyor ya da Antalya gibi Rusya krizine bağlı olan birkaç sektörün olduğu coğrafyalarda yaşanıyor. Rusya krizinden dolayı Antalya kriz yaşadı. Bunun esnafa yansımaları oldu. Ben krizden ziyade durgunluk ifadesini kullanmayı daha doğru buluyorum. Türkiye’nin oturmuş bir yapısı var. Özel sektör, finans bankacılık anlamında. Bu işte dış politik veya ekonomik gelişmelere bağlı olarak iniş, çıkış gösterebiliyor. Ama şu anda bir durgunluk döneminde olduğumuzu bunu bazılarının çok, bazılarının az hissettiğini söyleyebilirim. Zaten hükümet kanadından şu söyleniyor, Türkiye’nin yeni bir kalkınma hamlesine ihtiyacı var. ÇAVUŞOĞLU’NDAN TAM DESTEK ALIYORUZ Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Antalyalı olması size bir artı kazandırıyor mu? Antalya ekonomisi için çok büyük bir şans. Bizim kendisiyle hem kurum olarak, hem de kişisel olarak özel bir ilişkimiz var. Milletvekilliği döneminden hatta Avrupa Konseyi Parlementer Başkanı olduğu dönemden beri olan bir diyalog bu. Neden çünkü bizim bir ayağımız Avrupa’da ihracatta. Avrupa Konseyi’nin Avrupa’daki etkisini biliyoruz. Bizim özellikle AB ve üyelik sürecini aşma noktasından orada çok ciddi lobileri oldu. Yine bu Rusya krizinin aşılmasında çok ciddi çabaları oldu. Bu anlamda büyük bir şans. Biz zaten çalışmalarımız konusunda kendisini bilgilendiriyoruz. Takip ediyoruz. Hem tarım ihracatında, hem de turizmde yaşanan Rusya krizi ve bunun Antalya ekonomisindeki hasarının azaltılması noktasında çok özel çabaları oldu. Çıkan destek paketlerinde çok çabası oldu. Biz Mevlüt Bey’den bundan sonraki aşamada özellikle Suriye, Irak gibi ülkelerdeki krizi aşma, Türkiye’nin bu ülkelerdeki ilişkilerini daha iyi seviyeler taşıma anlamında daha büyük bir beklentimiz de var. Gerek Rusya ile gerek genel coğrafya ile. Çünkü siz ne kadar çok ticaret yaparsanız bir ülkeyle o kadar az düşman olursunuz. Problemleri daha kolay çözersiniz ya da ilişkiler ne kadar iyiyse ticaretini o kadar arttırırsınız. Bu anlamda Dış İşleri Bakanlığı kurum olarak Ekonomi Bakanlığı kadar önemli bizim için.