Böyle zamanlarda gazetecilik yapmak çok zordur. Nereden tutsan elinde kalır cinsinden, kalemini eline aldığında hiç bir şey yazmak gelmez içinden...
Biraz hava alayım diyerek Antalya Çarşı merkezine doğru yol aldım. Kah Kaleiçi'ne girdim, kah Kalekapısı'nda oturdum. Bindiğim taksinin şoförü konuşsun, oturduğum bankı paylaştığım emekli söylesin, yemek yediğim esnaf anlatsın istedim.
Meğerse, sadece benim canım sıkılmıyormuş. Kimsenin canı birşey yapmak istemiyor. Sohbetlerde hep bir belirsizlik, umutsuzluk, ne yapacağını bilememe durumu var.
Uzaklara bakıyor herkes, öyle sessiz derinden...
Ne diyeceğini bilip, konuşamamak ya da konuşmak istememe hali...
Nedir bu diye düşündüm, durdum.
Sosyal travma halindeyiz. Dilsiz yaradır toplumun yaşadığı travma...
Birlikte yaşama gücünü zayıflatır...
Kalabalık yerler herkesi boğar...
Hayal kuramaz travma geçiren toplumlar, bu nedenle hedefleri de olmaz. Olsun ve bitsin ister, bir an önce çabucak...
Gelecek kaygısı, endişeye, endişe ise korkuya dönüşür...
İnsanlar gölgelerinden korkar, tehlikenin nereden geleceğini bilmediğinden...
Dostla düşmen karışır toplumun hafızasında...
Sessizlik hakimdir!
Bunun sonunda ne olur diye sorarsanız şimdi birşey olmaz derim.
Neden mi?
Bu ülke en büyük travmayı son olarak 12 Eylül 1980 yılındaki askeri darbede yaşadı. O dönemleri yaşayanlar bilir, korku ve sessizlik hakimdi ülkemizde...
Yıllar geçtikçe yavaş yavaş çıktı bu toplumsal travmanın sonuçları...
Bir kuşak yok oldu!
Kimi intihar etti, kimi yurtdışına kaçtı, kimi aile kuramadı, kimileri ya alkolün ya da uyuşturucunun bağımlısı oldu. 1980 yılının travmasından çıkan sonuçlar 1990'larda yaşandı bu ülkede...
Ankara'daki katliam Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör saldırısı olarak ülke tarihimize not düşüldükten sonra toplum olarak yaşadığımız travmanın sonuçları bugün değil ama kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın yansımalarını gösterecektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: