Bundan tam 600 yıl önce yaşamış, ünlü düşünür İbn Haldun’un söylediği ‘Coğrafya Kaderdir’ sözünün gerçekten medeniyetlerin, ülkelerin ve kentlerin gelişimine dair ne kadar doğru bir tespit olduğunu görüyoruz.
Günümüzde en gelişmiş toplumların, yasadığı ülkelerin coğrafi yapısına bakarsak, bunların hemen hemen hepsinin denizle ya iç içe ya da denize kıyısı olduğunu görürüz.
Tıpkı Antalya’nın olduğu gibi…
Geçmişte Roma İmparatorluğu’nun bir kenti olan Roma’dan ve o kentin ilişkilerinden doğduğu gibi günümüzde de şehirlerin anahtar rol oynadığını görürüz.
Barselona’nın İspanya’dan, New York’un ABD’den, Londra‘nın İngiltere’den, İstanbul’un Türkiye’den daha çok tanıdığı ve ülke isminden daha fazlasını ifade eden şehirlerin geçmişteki, şehir devletleri gibi yeni siyasi aktörler olarak ortaya çıktığını da gösteriyor.
Bütün bu temelde baktığımızda, deniz ile iç içe ve 12 milyon turisti ile Türkiye’de İstanbul’dan sonra bilinen ikinci bir şehir Antalya…
Antalya’nın coğrafi ve siyasi kaderinin de şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
Yerel siyaset “ulusal” siyasetin gölgesinde, ancak milyonlarca insanın gündelik hayatına nüfuz eden bir ilişki ağının kılcal damarlarını oluşturuyor..
Ulusal siyasetin kılcal damarlarını oluşturan şehirlerdeki, bu ilişki ağı ile değerlendirildiğinde siyasal kâr odaklı ulusal siyaset ile uyumlu, aidiyet duygusu gelişmiş,hemşericiliğin nasıl iş gördüğüne pek çok şehirde fazlası ile rastlayabiliriz.
Aslına bakarsanız bu özgül siyasi oluşumlarının, siyasi temsile ilişkin tasavvurların da Antalya'da oluşturduğunu görüyoruz.
Coğrafi kaderi kadar son 14 yıldır siyasi kaderi açısından 2004 yılında Ak Parti genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘bu kentte adayımı seçerseniz gereken her türlü yatırımı yaparım ‘dedi. Ve söz verdiği gibi bu Kent’ten elini hiç çekmedi.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in Antalya ‘ya olan alakalarını düşünürsek, kentin siyasi kader açısından ne kadar şanslı olduğunu görmezden gelemeyiz.
Ancak kentin ekonomisi, kentin yapılaşması, gelişmesi Antalya’ya gelen turist ile ilişkili olmakla beraber, kentin yapılaşması gelen turisti ağırlamak adına, Ankara’da masa başında planları onaylanan, sıra sıra otellerin dikilmesi alt yapı planlamasının eksikleri ile hızla artan nüfusa yetmeyen yollar ve ulaşım çözümü adına yapılan bir kavşağın, diğerinin yapılmasını zorunlu bırakan plansız bir kent görüntüsü oluşturmasını da beraberinde getirdi.
Bu durum şehrin mimarisini oluşturan ruhun ve estetiğin bir kenara bırakılması sadece 'mimari botoks' diye tanımlayacağımız işlerle uğraşılmasını doğurdu.
Nitekim bugün Antalya’nın doğu ve batısında bulunan otellerin ismine hizmetine koşa koşa gelen milyonlarca turistin kent merkezine inmediklerinin en önemli göstergesi Antalya şehir merkezinde bulunan Antalya Müzesi’ni ziyaretçi sayısından da anlaşılıyor.