Bir kimseyi işitmek, bir hadiseyi anlamak etrafında mevcut olan şartlarla mümkündür.
Aynı, görmekte olduğu gibi.
Kelimeler vasıtasıyla gerçekleştirdiğimiz iletişim ve fikir alışverişi, yerini söylenenin ya da eylemin yanlışına doğrusuna bakmadan kabullenmeyi getirir.
Tabi insanın ancak, iradi alaka isteğiyle öğrenebildiğini düşünürsek, öğrenmeden tefekkür de edemeyiz ve en önemli vasfını kullanamayan insan haline dönüşürüz.
Tefekkür etmezsek, fikirsiz ve düşüncesiz bireyler oluruz.
Temel ihtiyaçlarını karşılamak ve birbirlerini tamamlamak üzere bireylerden meydana gelen toplumda, bu denli insanların çoğalması ise tek nota üfleyen orkestranın sesi ve tek sesi yöneten orkestra şefinin görüntüsünü verir.
Aynı siyasi partilerin delege ve genel başkan düzenleri gibi…
Maurice Duverger siyaseti şöyle tanımlar; “Siyaset, hem bir çatışma ve iktidar kavgasıdır; hem de toplumun tüm üyelerinin yararına olabilecek bir düzen yaratma aracıdır.”
“Siyasette, tarafların müştereken benimseyebileceği tek bir rasyonel çözüme ulaşmak mümkün değildir” diyen Mouffe’nin aksine, Türkiye siyasetini izlediğimizde Milliyetçi Hareket Partisi’nin son zamanlarda hükümetle olan ittifakları ‘tarafların aslında tek bir rasyonel çözümde mutabakat’ sağlayabildiklerini gösterdi.
Mouffe tezinin aksine ‘rakibi yok etme, uzlaşma aramanın, boş bir çaba olduğunu’ savunan Carl Schmitt ise; “Siyaset, dost/düşman ayırımı üzerine bina edilmiştir. Düşmanı caydırmayı başaramayan bir siyasetin sahibinin, karşısında tek bir şık kalmıştır: Düşmanı ezmek. Düşmanı ezmek için, kendisinin de yok olmasına yol açabilecek bir kapışmaya, yani savaşa hazırlıklı olmalıdır. Hazırlıklı olmalıdır, çünkü bilmelidir ki; öteki, bundan kaçınmayacak ve hücum etme fırsatı kollayacaktır" der.
Bu iki siyaset teoristinin tariflerini okuduğumda, iktidar partisinin aynı zamanda her iki tarife de uyan eylemlerde bulunduğunu gözlemliyorum.
MHP ile olan ittifak Mouffe’nin, ana muhalefet partisi CHP ile olan ihtilaf ise Schmitt’in tarifini andırıyor.
Sağlıkla Kalın…