Düşünün ki…
Çölde bir kum tanesi, okyanusta bir su damlasıyız. Yaşadıklarımızı bazen gereksiz büyütüp, iç huzurumuzu kendimiz bozarız. İnanın bana provası yok hayatın. Geçmişi yeniden yaşamamız mümkün değil. Bizi mutsuz eden olayları silmemiz de mümkün değil. Geçmişteki sıkıntıları bugüne taşımak, geldiğimiz yerin bulutlarını buraya taşımak gibidir. Hadi şimdi mutsuz olduğumuz zamanları bir düşünelim. Sıkıntılar şahıslardan kaynaklanıyor değil mi? Mutluluklarımızı düşünelim, yine şahıslardan kaynaklanıyor. Değil mi? Biri gelir mutluluklarını sana taşır, SENİ SEN EDER. Biri gelir ruh halindeki huzursuzlukları sana taşır SENİ SENDEN EDER.
Hayat dediğimiz yaş değil, yaşamaktır. Buradan ne anlıyoruz, hayat yaşla değil yaşadıklarımızla anlaşılır. Demek ki, çözümsüz konuların üstüne gitmek ya da sorunlar getiren kişileri ısrarla hayatımızda tutmak çok anlamsız. Hayat çok kısa. Yarına çıkacağımızın garantisi yok. Bir dakika sonra neler olacak bilemeyiz. Derhal, hemen, şimdi mutlu bir yaşam için kararlar alalım. Bizi üzen ve çözümsüz sorunlara neden olan kişilerden, olaylardan uzaklaşalım. Çözebiliyorsak insan tarafımız ve sevgi dolu yüreğimizi ortaya koyup çözelim. Sahip olduklarımızın ve sevdiklerimizin değerini çok iyi bilelim. Öyle herşeyi sorun yapmayalım kendimize. Değmezler için üzmeyelim kendimizi. Kimseye fazla anlam yüklemenin de mânâsı yok.
Hoşgörülü olmak ayrıcalıktır ama hoşgörünün fazlası da kişilikten ödün vermektir.
Haydi çok güzel kararlar alalım. Ruhumuz hafiflesin. Tatlı bir ömür yaşayalım. Kararlar için gün bugündür. Çünkü yarın çok geç olabilir.
Sevgiden saygıdan uzaklaşmadan yaşamak dileklerimle..
Sevgiler…