Öyle tahmin ediyorum ki bu güzel kararı; Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes TÜREL verdi.
OLAY ŞU;
Yıllar önce; Üçkapılar’ın içinde bulunan, o tarihi tekerlek izlerinin olduğu yolu korumak amacıyla üzerine bir cam köprü yaptırılmıştı.
Bir tarihi eser böyle saçma bir şekilde mi korunur kimse bir türlü anlayamamıştı!
Köprü, kavisli ve kaygandı. Yürürken zorlananlar alttaki yola nasıl bakacaklardı ki?
BİZ DEDİK Kİ
Bu saçmalığı görünce, biz dedik ki:
“Bu köprüyü buraya değil; yol hizasında bir geçit yapın. Tekerlekli sandalyedeki engelli vatandaşımızın yahut bebek arabalı bir annenin; o basamakları inip çıkması zor olur. Şişmanlar var, yürüme engelli turistler var. Onlara da kolaylık olsun. Tarihi görüntüyü bozmayacak dar bir yol/köprü yapsanız iyi olur.”
Dedik ama dinletemedik. Orada yaşanan eziyetleri ben çok görüyordum. Bu yüzden çok ısrar ettim. Olmadı!
Yıllar sonra bir esnaf arkadaşla sohbet ederken; benim neden bu konuyu yazmadığımı sordular. Ben de “yazdım” dedim ve “Tamam, tekrar yazacağım” dedim ve yazdım. (ÜÇKAPILAR’IN CAM KÖPRÜSÜ 26.12.2016)
VEE
Öyle tahmin ediyorum ki; bu yazımız Büyük Şehir Belediye Başkanımız Menderes Türel’in dikkatini çekti ve kaldırılmasını emretti.
İyi mi, kötü mü oldu.
Bence çok çok iyi oldu. Gerek yok ama konulacaksa; öndeki saçma korumalar kalkmalı ve onun yerine cam perde konulmalıdır.
Teşekkürler Büyükşehir Belediye Başkanımıza.
:::: :::
KESİK MİNARE RESTORESİ BAŞLIYOR
Bugün Üçkapılar’ın fotoğrafını çekmeye giderken; Kesik Minare’nin yanından geçtim.
İçerden gelen seslerin ne olduğunu anlamak için etrafını dolaştım.
Baktım işçiler ellerindeki demirleri birbirine ekleyerek iskele kurmaya çalışıyorlar.
“Hayırlı olsun” ve “Kolay gelsin” diyelim.
Ama böyle bir yerde inşaata başlanıyorsa; başında Müze’den bir arkeolog falan olması gerekmez mi?
Bir de bina dışına yapılan iş hakkında bilgi veren bir pano asıyorlar ya; o yok?
Dikkatimi çekti, O kadar!
::::
KALEİÇİ’Nİ ÇOK KİRLETİYORLAR!
Barlar ve meyhaneler Kaleiçi’ne bir canlılık getirdi diye söyleniyor; tartışılır!
Ama oralarda oturacak parası olmayan gençlik ne yapıyor; oralara yakın yerlere oturuyorlar. Orada çalınan müziği dinliyorlar ve yasak olmasına rağmen; belli saatte bakkallardan aldıkları içeceklerini sohbetle yudumluyorlar.
Bazıları da ellerinde; sprey boya sanki babalarının evinin duvarına yazı yazar gibi; saçma sapan uydurdukları cümleleri karalıyorlar. Onları görenler de boş buldukları duvarın bir başka köşesine devam ediyorlar değişik puntolarda:
“SEVMEZSEN SEVME”
“BEN SENİN AYAK İZLERİN VAR DİYE,
GİDEMİYORUM BU ŞEHİRDEN”
“KAHVENDEN BİR YUDUM BİLE ALMAMIŞSIN,
KORKTUN MU BENİ 40 YIL SEVMEKTEN”
“SÖZ BİR DAHA YENİLMEM GÖZLERİNE”
…
Birde karalamalar var çeşit çeşit!
Sanki burası bir tarihi şehir değil de; grafiticilerin buluşma yeri! Koca koca yazılar, resimler ve işaretler!
NEREDE ZABITA?
NEREDE POLİS?
NEREDE MÜZE?
Hepiniz de mi “bana ne!” diyorsunuz?
Kim engel olacak bu güzelim Kaleiçi sokaklarını “zamane çirkinliklerinden” acaba?
Kim?
…
“Balık baştan kokarmış” derler ya; zaten Kaleiçi sokakları kokmuş gitmiş zaten!
Harabe olmuş, yanmış, yıkılmış konaklara bir de onlar pislemiş çok mu?
…
DÜŞÜNÜYORUM
Ben kahrımdan “sitem” ediyorum da; ya sizler!
N’olur sahip çıkalım şu Kaleiçi’ne!
Güzel, tertemiz bir şehir olsun.
BİRİLERİ ENGEL OLSUN LÜTFEN ŞU KARALAYANLARA!
LÜTFEN!
LÜTFEN!