Yağmur sezonu başlamışken Antalya her sene yaşamayı adet haline getirdiği seller ile yeniden boğuşmak zorunda kalacak. Bu noktada alınacak önemler ve iklim değişikliği hakkında konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi, Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü, Acil Durum ve Afet Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Mikdat Kadıoğu Muratpaşa Belediyesi’nin düzenlediği İklime dirençli bir gelecek için yeşile dönmek’ isimli programda Antalya’nın iklimi ve suyu hakkında değerli bilgiler verdi.
Su ile ilgili imtihan edileceksiniz
Profesör Kadıoğlu: ‘‘Yağış miktarı yıldan yıla düşüyor Antalya bölgesinde şu anda referans periyotta olan 1971-2000 yılları arasında ocak ayında 240 kilogram yağış alıyorsunuz. Bu miktar 2070 yılında 120 kilograma kadar düşüyor. Antalya’da buharlaşmanın yağıştan fazla olduğu ay 5. Aydan yani mayıstan başlar ancak 2070 yılında mart ayından itibaren buharlaşma yağıştan fazla olmaya başlayacak. Bu ürkütücü bir durum. 2 ay daha fazladan sulama yapılması anlamına geliyor. Yani yağış iki katı kadar azalacak ve buharlaşma da artacak. Yani resmen su ile ilgili imtihan olacaksınız’’ diye konuştu.
Her hareketimiz önem arz ediyor
‘Bu bağlamda ne yediğimiz ne içtiğimiz ne giydiğimiz bile önemli’ diyerek söze başlayan Mikdat Kadıoğlu: ‘‘ Mesela artık İngilizlerin meşhur kumaşı yok neden yok? Çünkü onlar baktı 1 kilogram kumaş için 12 ton suya ihtiyaç duyuyor. Bunun yerine 12 ton su ile 12 kilogram ürün elde ettikleri buğdayı üretmeye başladılar. Pamuğu da bizden alıyorlar. Neden? Güçleri pamuk üretmeye etmediği için mi? Hayır. Bizden 1 kilo pamuk alarak 12 ton suyu bedavaya getirmiş, ellerinde 12 ton su tutmuş oluyorlar’’ dedi
Et yok çünkü su yok
‘’Aynı bağlamda su ayak izi en düşük protein balık’’ diyen Kadıoğlu bir kilo kırmızı et için15 ton su harcanmak zorunda. Türkiye’de neden kırmızı et yok. Çünkü su yok. Su yoksa ot yok. Ot yoksa da et yok. Bu kadar basit. Kırmızı et ve tavuk etinden çok daha düşük su harcanarak ele edilebiliyor. O yüzden balıkçılığı geliştirmek zorundayız. Yani yediğimiz içtiğimiz giydiğimiz her şey su kullanımı demek. Bunlara dikkat etmek zorundaydık, etmedik. Artık daha da sert dikkat göstermek durumundayız’’ ifadelerini kullandı.
Su kıtlığının son sebebi iklim
‘Su kıtlığının en son sebeplerinden biri iklim değişikliğidir’ diyen Mikdat Kadıoğlu: ‘‘ iklim değişikliğine gelene kadar birçok sorun var. Yağmur suyunu elde tutamıyoruz. Eskiden sarnıçlar vardı. Ki Antalya’da da çok sayıda olduğunu biliyorum. Sarnıçları yok ettiler kaldırdılar. E yağmur suyunu nasıl depolayacağız? Şehirler, yollar, kaldırımlar hep beton oldu. Eskiden Arnavut kaldırımı dediğimiz taşlar ile yapılırdı. O yapıdan su biraz olsun toprağa karışabiliyordu. Şimdi kaldırımlar da beton oldu. Yağan bütün yağmur toprak ile temas etmeden doğru kanalizasyon hatlarına oradan da denize gidiyor. Toprak bile emmiyor suyu. Kaldırımlardaki ağaçların ipleri bile betonlarla kaplanmış. İki damla su toprağa girmemesi için önlem almışları gibi resmen’’ dedi.
Vizyon meselesi
‘Bu işler para pul işleri değil’ diyen İstanbul Teknik Üniversitesi, Deprem Mühendisliği Ve Afet Yönetimi Enstitüsü, Acil Durum ve Afet Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Profesör Doktor Mikdat Kadıoğlu: ‘‘Bunlar farkındalık ve vizyon meselesi. Kırsalda da yağmur suyu depolanması ve tasarrufu sağlanmıyor. Yağmur suyunun aktığı yönde toprak kabartması ve ağaç dikimi yapılsa, sadece bu hamlelerle bile ciddi bir kazanç sağlanır’’ ifadelerini kullandı.
Şehirleri betonlar sarmış durumda
Yağmur sezonu yaklaşırken her kış Antalya’nın başına gelen sel felaketleri de vatandaşı tedirgin etmeye devam ediyor. Bu konuda da konuşan Mikdat Kadıoğlu: ‘‘ İklim değişikliği var elbet ama bu sellerin sebebi insan. Havalimanından buraya geliyorum. Gözle görülür bir tane mazgal yok. Bu su nereye gidecek? Zaten su geçirmeyen beton yüzeyler şehri sarmış durumda. E bu sefer de sel kaçınılmaz oluyor. Hem yağmur suyunu depolayamıyoruz. Hem de sellere sebebiyet veriyoruz’’ diye konuştu.
Medeniyet gerilemesi yaşıyoruz
Bunun yanında evlerin ve yaşamsal mekanların da su yolları üzerine yapılmasına değinen Kadıoğlu: ‘‘Biz de subasman diye bir yapı var. Amacı suyun evlere girmesini engellemek. Ancak hiçbir işe yaramıyor. Çünkü sadece subasman yapılması ile bunu engellemeyiz. Derenin içine ev yapıyoruz. Sıfır giriş diye tabir edilen yer ile bir kapısı var. Sonra iklim değişikliği diyoruz. Bu tamamen yanlış bir anlayış. Yüz yıllar önce yapılan evler altlarına direk koyularak yüksek girişler ile inşa edilmiş. Bu anlamda da baktığımız zaman bir medeniyet gerilemesi yaşıyoruz’’ dedi.
Sünger şehir olmalıyız
Sünger şehir vurgusu yapan Mikdat Kadıoğlu: ‘‘Su emmeyen beton zeminler şehirleri adeta kapladı. Bizim amacımız suyu emen şehirler olmalı. Bunlara sünger şehirler diyoruz. Suyun sağlıklı bir bicinde yerin altına alınarak mümkünse depolanması oldukça önemli. Bu hem selleri, su baskınlarını önleyerek maddi manevi kayıpları engellere hem de su kayıplarını minimize eder’’ diyerek sözlerini sonlandırdı.
Selim Çelik