Antalya turizminin en önemli kuruluşlarından olan AKTOB Başkanı Erkan Yağcı ile sezon öncesi turizmi konuştuk.
Sektör temsilcisi olarak Antalya ve Türkiye turizminin gelişim seyrini, 2019 ve sonrası yıllardaki beklentilerini, sektörün sorunlarını, merkezi hükümet ve yerel yönetimlerden, özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’ten taleplerini konuştuk.
Turizmin yeni açılımlara ve yeni politikalara ihtiyacı olduğu belirten Yağcı’nın özellikle devlet ve kamu yönetimlerinin politika oluşturmalarında “turizm bakışlı” olmaları gerektiğini ifade etmesi ilgi çekiciydi.
- Sayın Yağcı, AKTOB Başkanı olarak Antalya turizminin bugününü kısaca özetler misiniz? Yani ne durumdayız?
Bugünkü durumumuzu daha iyi anlamak için turizmi 2016 öncesi ve sonrası olarak ayırmak lazım. Çünkü 2016 da çok ciddi bir kriz yaşadık bölgede. Bu kriz alışkın olduğumuz pazar yapısı ve iş hacmimizi değiştiren bir süreci beraberinde getirdi. Kriz öncesinde Antalya turizmi çok iyi bir yere gelmişti. Yılda 12 milyon turist ağırlıyor ve bundan da ciddi bir gelirle Türkiye ekonomisine hatırı sayılır katkı veriyorduk. Krizle beraber bu sayı yarı yarıya düştü ve ekonomik olarak büyük kayıplar yaşadık.
- Kriz sonrasında ne duruma geldik?
2017 yılı bir çeşit toparlanma yılı oldu ve 2018 de daha iyi bir duruma geldik. Turist sayısı bakımından “
2016 yılının kayıplarını telafi ettik ama turizm gelirleri bakımından henüz telafi edilmiş değil.”
Kriz sırasında turist sayısında kayıplar yaşadığımızda tutunabilmek için fiyatlarda düşürüldü. Sonrasında turist sayısında yükselme başladı ama fiyatlarda aynı yükselme olmadı. Sayının artmasıyla gelirin artması paralel gitmez. Bu bir süreçtir. Zaman içerisinde fiyatlarda da beklediğimiz noktalara geleceğiz. Özetle söyleyecek olursak;
“turist sayısında 2015 yılını yakaladık ve hatta geçtik diyebilirim ama gelirler bakımından hala 2014 yılının düzeylerindeyiz.”
- Gelirdeki düşük düzey fiyatların düşüklüğünden kaynaklanıyor dediniz. Başka bir neden var mı?
Krizde kaybettiğimiz deniz, kum, güneş turistini 2018 yılında geri kazandık. Ancak gelirlerimizi yükseltmek için bunların dışında golf, kongre gibi turizm aktivitelerine önümüzdeki 2-3 yıl içinde yatırım yapmamız gerekir. Yani harcama yapan turistin gelmesi sadece yaz aylarıyla sınırlı kalırsak başarıyı yakalayamayız. Sezon dışı aylarda turistin gelebileceği çekim alanlarımız olmalı. Bu konuda da giderek daha iyi bir duruma geliyoruz ama bu oldukça yavaş ilerliyor.
- Peki, hem 2016 yılında yaşanan kayıpların giderilmesi hem de gelecek yıllara sari olarak turizm gelirlerinin yükselmesi için gerek merkezi hükümetten ve gerekse yerel yönetimlerden talepleriniz nelerdir?
Öncelikle hem merkezi hükümetin şunu kabul etmesi gerekir: sadece Antalya değil, Türkiye doğal bir turizm ülkesidir. Bu son derece önemli bir anlayıştır. Tüm bakanlıkların ve yerel yönetimlerin aldıkları kararların, ürettikleri siyasetlerin ve icraatlarının
“turizm merkezli” olması gerekir. Petrol üreten ülkelerin kazandıkları gelir kadar gelir elde edebileceğimiz bir doğal turizm potansiyelimiz var. Bunu başarmak için öncelikle devlet ve kamu politikalarının “
turizm bakışlı” olması gerekir.
- Devlet ve kamu yönetiminin turizm bakışlı politikalar üretmesi gerekir diyorsunuz. Bu son derece yeni ve farklı bir bakış açısı.
Evet, çünkü turizm binlerce farklı sektörü içinde barındıran ve bu nedenle katma değeri son derece yüksek bir sektör. Devlet ve kamu politikalarının turizm bakışlı olması demek sadece turizmi değil, turizmle bağlantılı olan yüzlerce ve hatta binlerce ekonomik faaliyet alanını da kapsayacağından toptan bir yükselmeyi sağlar. Bu aynı zamanda ekonomik büyümenin de öncüsü olacak bir sektörü yaratır.
- Yerel yönetimler için ne diyeceksiniz?
Antalya turizm alt yapısı bakımından iyi durumda. 400 tanesi 5 yıldızlı otel olan 900 tesisimiz var. Gerçekten turizmin gelişmesine çok ciddi bir katkısı olan havaalanımız var. Ancak turiste güven veren bir kent içi ulaşım henüz gelişmiş diyemeyiz.
- Kent içi ulaşımda nasıl bir ulaşım ağı turizmi geliştirir?
Hemen herkesin ve özellikle kent esnafının şikâyetçi olduğu bir her şey dâhil paketinin uygulaması var. Ve deniyor ki turist kente inmiyor ve haliyle de para harcamıyor. İyi de turisti otellerden kente çekecek ve turistin güvenebileceği bir ulaşım sistemi yok. Yaptığımız araştırmalarda turistlerin en çok raylı sisteme güvendiğini tespit ettik. Bizler bile yurtdışına çıktığımızda güvenli araç olarak raylı sistemleri kullanıyoruz. Turisti de kendimiz gibi düşünmemiz gerekir. Bu nedenle Alanya, Manavgat, Side, Belek, Kemer, Kundu gibi turistin yoğun olduğu detinasyonlarla merkez arasında raylı sistem ağının yapılması gerekir. Bu hareketliliği ciddi olarak artıracağı gibi, esnafında ciddi bir gelir elde etmesini sağlar.
- Bu sözlerinizi yeni seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’e bir çağırı olarak ele alabilir miyiz?
Elbette. Turistin merkeze taşınması, esnafın bundan faydalanması, kent merkezinde hareketliliğin artması raylı sistemle mümkün olur. Sayın Başkan bence bunu dikkate almalı. Merkeze yakın destinasyonlardan başlayarak yıllar içerisinde Alanya ve hatta Kaş’a kadar uzanan bir raylı sistem ağının kurulmasının bir yerel yönetim politikası haline getirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
- Hazır Büyükşehir Başkanına bu konuda bir çağırı yapmaya başlamışken yerel yönetimden turizmin gelişmesi için varsa başka taleplerinizi de dinleyelim.
Sadece kolay ve ucuz ulaşım ağı kurmakla iş bitmiyor. Turisti kent merkezine çekecek, otelde oturmasını engelleyecek cazibe alanlarının oluşması gerekir. Örneğin Sevilla’ya gittiğinizde kenti dolaşmadan duramıyorsunuz. Paris’e gittiğinizde Eyfel’i görmeden gelmiyorsunuz. Bizde de ciddi kültür alanları var. Örneğin Falezlerin, Kaleiçi’nin, Üçkapıların, Kale Kapısının ışıklandırılması, barların cafelerin hareketlendirilmesi, bize ait ürünlerin sokaklara taşması gibi şeyler turisti otelden çıkarır meraklandıracak çalışmalardır.
- Bu birazda tanıtım çalışmalarına girmez mi? Örneğin Aspendos’u görmeden Antalya’dan dönme gibi sloganlar turisti meraklandıracak ve Aspendos’u tıpkı Eyfel gibi bir imaja kavuşturacaktır.
Elbette tamamen tanıtımla ilgilidir olay. Ama bu sadece turizmcilerin değil birlikte yapılacak bir çalışmadır. Turizm birlikleri, büyükşehir ve bakanlıkların işbirliği ile yapılacak bir tanıtım kampanyası ile başarılabilir. “
Böyle bir kampanyanın önderliğini de Büyükşehir Başkanı Sayın Muhittin Böcek yapmalıdır.” Onun öcülüğünde girişilecek ve profesyonel bir çalışmayla üretilecek sloganlarla yapılacak tanıtım kampanyası bir imaj oluşturacaktır. Bu imaj “
kapsayıcı turizm” olayına da ciddi katkı sağlayacaktır.
- Ne demek kapsayıcı turizm?
Bu kavram henüz yeni. Dünyada yeni gelişen bir olay. Yani sadece acentelerin, otellerin, havayollarının para kazandığı bir turizm değil, garsonundan bakkalına, taksicisinden hediyelik eşya satanına kadar çalışanların ve yatırımcıların birlikte kazandığı bir olay. Tabii sadece bu kadar da değil. Turistin de kentsel değerleri tanıdığı, kültürel aktivitelere katıldığı, kültür alış verişinin sağlandığı, kısacası turistle halkı buluşturan bir kavramdır bu.
- Turizm gelirleri, carı açığımızın yaklaşık yarısını kapatacak bir güce sahipken kendisini ifade edebileceği bir “Turizm Meclisinden” yoksun. Turizmin, İhracatçılar Meclisinde temsil edilmesi yerine böyle bir Meclise sahip olması işleri daha kolaylaştırıcı olmaz mı?
Turizmin kendi iç örgütlenmesini sağlayacak bir yasal düzenlemesi henüz yok. Turizmle ilgili sadece seyahat acentelerinin çalışmalarını düzenleyen bir yasa var. Böyle bir Meclisin oluşumu turizmciler arasında hep tartışılan bir konudur. Türkiye turizmi artık seyahat acenteleri düzeyini aşmış, daha çok otelcilik ve konaklamayla beraber havacılık, rehberlik ve yeme-içe sektörlerini içine alan bir gelişmişliğe kavuşmuştur. Bu nedenle farklı örgütlenmelerde kendini ifade edebilmesi yerine turizmin kendi Meclislerinin oluşması artık zorunluluk haline gelmiştir. Bunun için bir yasal düzenlemenin yapılması en önemli beklentilerimizdendir.
- Bu dileğinizi ve beklentinizi Antalya milletvekillerine bir çağırı olarak kabul edebilir miyiz?
Elbette bu bir çağırıdır. Turizmin gelişmişliğine ve Türkiye’nin ekonomik büyümesine öncülük edebilecek bu sektörün, içindeki paydaşlarıyla beraber temsil edilebileceği bir Turizm Meclisinin kurulması için yasal düzenlemenin yapılması dediğim gibi bir zorunluluk haline gelmiştir. Siyasetçilerimizin bunun için bir yasa düzenlemesi yapmaları ülkemiz ve Antalya’nın geleceği için bir katkı olacaktır.
- Hep tartışılan bir konu daha var. Kimileri Antalya’ya yeni otellerin yapılmasının doğru olmadığını söylerken, kimileri de mevcutların iyileştirilmesi gerektiğini bu nedenle teşvikleri yeni oteller için değil, mevcutların modernizasyonu için verilmeli diyor. AKTOB olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demin dediğim gibi fiyatlarda ve haliyle gelir düzeyinde krizden dolayı 2014 rakamlarını yakalamış değiliz. Yeni otel yapılması için verilen teşvikler rekabeti artıracağından fiyatlarda aşağıya doğru iniş olur. Bu nedenle mevcut kapasitemiz içinde kalarak kaliteyi ve beraberinde fiyatlandırmayı artırmamız gerek. Önümüzdeki 5 yılda teşvikler, mevcutların modernizasyonu için verilirse kalite artımı ve gelir düzeyini geliştirici olur. Gelir düzeyini artırdıktan sonra oluşacak talebe göre yeni yatırımlar bir planlama dâhilinde elbette yapılmalıdır. Esas olan taleptir. Talep oluşmadan arz sunumu yapılırsa hem kalite düşer hem de fiyatlar.
- Talep artırma nasıl olacak?
Öncelikle Temmuz-Ağustosta 2 milyonu nasıl 3 milyon yaparız diye değil, Kasım-Mart ayları arasında talebi nasıl artırırız diye planlama yapılmalı. Temmuz-Ağustos’ta 3 milyona ulaşmışsınız ama Ocak ayında 100 binde kalmışsanız bu turizmi geliştirmez. Ocak ayında nasıl 1 milyona ulamalıyız çalışması yapılırsa talep kendiliğinden gelişir. Bu otelcilik anlamında da diğer turizm paydaşları alanında da 8 ay çalışıp 4 y boş geçirmek demektir. Talebi öncelikle sezon dışı aylarda artırırsak yeni otel yatırımlarına ihtiyaç kendiliğinden doğar zaten.
- Ülkemiz bir seçim süreci yaşadı ve halende yaşıyor. Bu sürecin meydana getirdiği siyasi gerilimin turizm etkileri var mı?
Turizm yumuşak bir güçtür. Siyasi gerilim ve krizler her zaman turizmi olumsuz etkilemiştir. 2016 Rusya krizi bunu en tipik örneğidir. Turizmin dili barıştır ve dünya halkları turizm sayesinde buluşurlar. Bir İranlı ile bir İsrailli aynı havuza girer birbirine gülerler. Siyasetçiler arasındaki gerilim ve yaratılan krizler halklara yansıtılmamalı. Bu nedenle yaşanan yerel seçim sürecinin bir an önce bitmesi ve artık herkesin kendi işine odaklanması gerekmektedir.
SÖYLESİ: MEHMET TALAY