Geçtiğimiz Şubat ayında görevinden istifa ederek milletvekili aday adayı olacak kişileri takip ederken, istifa etmek için son ana kadar bekleyen Çetin Osman Budak, Cumhuriyet Halk Partisi 3'üncü sıra milletvekili adayı oldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcılığı, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı dahil ek çok görevden istifa eden Budak, siyaset ortamına çok çabuk ayak uydurarak hızlı bir şekilde ilçe ilçe dolaşmaya başladı. 20 yıl emek verdiği kurumdan ve mesai arkadaşlarından ayrılmanın içinde burukluk yarattığını belirten Budak ile siyasi projelerini ve Türkiye'nin ekonomik konjonktürünü konuştuk.
Şubat ayında TOBB Başkan Yardımcılığı, ATSO Başkanlığı, Antalya OSB Yönetim Kurulu Başkanlığı gibi çok sayıda görevden vazgeçip CHP’den aday oldunuz.
Ben işadamı olmadan önce gençliğimde sendikal hareket deneyimim olmuştu ve işçi haklarına duyarlı bir yapım vardı. 20 yıla yaklaşan ATSO görevlerimde hep ekonomideki yapısal sorunları konuştum ve siyasetin gündeminde ekonominin olmasını savundum. Son yıllarda ise Türkiye ekonomisinin orta gelir tuzağına girdiğini, bu tuzaktan ancak demokrasi, hukuk temelinde bir atlımla, köklü yapısal reformlarla çıkabileceğini söyleyip duruyorduk. TOBB’un ve odamızın tarafsızlığına gölge düşürmemek için bunları her zaman objektif rakamlarla, bilimsel verilerle dile getirmeye de gayret ettim. Ama sanki özel sektör bunları söylememiş gibi bunların tersi yönde bir gidiş oldu. Dahası artık konuşamaz hale geldik. İşte son olarak TUSİAD Başkanı sadece enflasyon politikasındaki sorunları dile getirdiğinde bile olmayacak biçimde azarlandı, suçlandı. Bir yandan mevcut ekonomik politika, diğer yandan bu tavır Türkiye’de büyük yatırımların, kalkınmanın önünü tıkadı. Türkiye ekonomisi İstanbul rezidans yatırımları ve altyapı yatırımları arasında sıkışıp kaldı. Sanayimiz yeni teknolojilerde sıçrama yapamadığı için, girdi maliyetlerinin yüksekliği altında rekabet gücünü kaybettiği için cari açık, dolarizasyon, büyük bir kur maliyeti sorunlarıyla karşı karşıyayız. Diğer taraftan KOBİ’ler ve esnaf tekellerin insafına bırakıldı. Bir perakende ticaret yasası 15 yıl sonra kuşa çevrilmiş biçimde çıkarıldı. Ekonomi dışı alanda ise artık nereye baksanız dökülüyor. Eğitim, üniversiteler, kamu kurumları, bakanlıklar çağın gereklerinden koptular. Yıllarca birçok defa liyakata önem verilmesi gerektiğini söyleyip durdum. Oysa kamuda ilk sıraya aidiyet, ikinci sıraya sadakat konuldu ve liyakat unutuldu. Bunun sonucunda Devlet görevini layıkıyla yapamaz hale geldi. Siyasi kutuplaşma ile toplum gerildi ve bunun sonucunu kadın cinayetleriyle, suç oranlarının artmasıyla görüyoruz. Türkiye’de Bakanlar yolsuzluk yapmış diye Japon bakanlar intihar etti diye yapılan esprilerden utanır olduk. Yurtdışına başımız dik çıkamaz hale geldik. Dolayısıyla artık TOBB’da, ATSO’da yaptığımız çalışmaların yetmediğini, sahaya inmem gerektiğini düşündüm.
ATSO Başkanı olarak başlatmış olduğunuz projeler vardı, onları tamamlamadan ayrılmak burukluk yarattı mı sizde?
Burukluk sadece 20 yıl hizmet ettiği kurumdan ve çalışma arkadaşlarımdan uzaklaşma burukluğudur. Yoksa projelerim kalıcı eserlerdir ve çalışma arkadaşlarım tarafından tamamlanacaktır. Gerçekten ben Diyalog diyerek başladım ve belki de ilk kez bütün özel sektör, STK'lar, yerel yönetimlerle güzel bir işbirliği örneği sergiledik. Kongre Bürosu, Antalya Tanıtım A.Ş. daha önce konuşulan ama başarılamayan adımlardı. 2023 Antalya Vizyonu belgesi, EXPO için verdiğimiz mesai, markalaşma projesi, kırsal turizm projesi, mesleki eğitim projeleri, Organize Sanayi altyapısının modernizasyonu, hizmet binası, modern Cami ve diğer altyapılar, ATSO Kültür Merkezi ve ATSO Kaleiçi Evi gerçekten önemli çalışmalarımız oldu. Bu projeleri gerçekleştirirken yaptığımız ihalelerde Antalya'ya ve kurumlarımıza on milyonlarca lira tasarruf sağladık. İhalelerimizi şeffaf biçimde, en verimli biçimde yaptık. ATSO Kültür Merkezi ve ATSO Kaleiçi Evi bitmek üzere ve arkadaşlarımız tamamlamak üzere çalışıyorlar. Bunlar Antalya'nın sosyal, kültürel ve ticari yaşamına önemli katkı sağlayacaklar, örnek yaratacaklar. Bu eserlerin açılışını yaparak görevi bırakmayı isterdim, ama çok önemli de değil. Önemli olan şahsımız değil, kurumlarımız ve Antalya’mız.
İki aylık süre içerisinde sizi Antalya’nın bütün ilçelerini dolaşıyor, toplantılar düzenliyor, deneyimli bir siyasetçi gibi çalışıyor görüyoruz. Gerçekten siyasete ısınabildiniz mi, sizin için çok farklı bir dünya değil mi?
Bu anlamda aslında çok farklı bir dünyaya girmedim. Derdim, mücadelem aynı, söylediklerim aynı, sadece daha özgür konuşabiliyorum ve bu da beni inanılmaz mutlu ediyor. Ayrıca şimdi esnafla, köylüyle, işçiyle, işsizle, emekliyle, gençlerle daha fazla görüşebiliyorum. Ben ticarette, özel sektörü temsil görevlerinde sorumluluklarımı fazlasıyla yerine getirdim. Artık halka, vatana daha büyük hizmet zamanı, borç ödeme zamanı. Bu iki ayda bu görevi de en iyi biçimde yapacağımı gördüm.
CHP, Türkiye’nin aydınlık, çağdaş yüzü, sosyal demokrat felsefesiyle bütün toplumu kucaklayan büyük bir parti ve Türkiye’nin artık kalkınma, istikrar ve huzur için CHP’ye ihtiyacı var. İşçinin, esnafın, çiftçinin, emeklinin, öğrencinin, gençlerin CHP programına ve politikasına ihtiyacı olduğu zaten görülüyor.
Yıllarca siyasetin gündeminde ekonomi olsun deyip durdum, şimdi CHP ekonomiyi gündemin merkezine taşıyarak hem bütün topluma hem de reel sektöre daha baştan büyük bir katkı sağlamış oldu. CHP programı yıllarca savunduğum dönüşümü öngören bir program ve dolayısıyla şimdi heyecanla bu programı anlatıyorum, karşılığını da görüyorum. sadece emeklide değil, çiftçide, esnafta da karşılığını görüyorum. Büyük bir ilgi ve destek alıyoruz ve Türkiye yeni bir döneme hazırlanıyor.
CHP programı gerçekten ekonomi odaklı oldu, büyük ilgi gördü, ama aynı zamanda kaynak tartışması da yarattı. Bu tartışmayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada birinci konu emeklilere iki ikramiye, asgari ücretin 1500 TL olması, çiftçiye mazotun 1.5 TL olması, tüketici kredilerinde faiz yükünün %80'inin silinmesi, aile sigortası, geçici işçi, memur, öğretmene kadro, öğrenciye öğle yemeği, sağlıkta katılım payının kaldırılması, esnafa faizsiz kredi, istihdam hamlesi, yoksulluğun bitirilmesinden ibaret değil. Asıl konu artık Türkiye'nin kavgasız, gürültüsüz, gerilimsiz, güler yüzlü, kutuplaştırmayan, herkesi kucaklayan, herkese saygı duyan, demokrasiye gerçekten inanan, hukuka saygılı, dürüst, şeffaf bir yönetime kavuşması, güvenin sağlanmasıdır. Ekonominin rant ekonomisi olmaktan çıkıp üretim ekonomisine dönüşmesidir. Halkımızın rant ekonomisinin yarattığı adaletsizlikten kurtulmasıdır. Devletin kayırmacı, ayrımcı, rant aktaran bir yapı olmaktan çıkması, kurumların sadece liyakat sistemine göre çalışan, insanlar arasında ayrım yapmayan, kurumları esas alan ve kurumsal verimliliği yükselten bir sistemin gelmesidir. Gerçek bir hukuk sisteminin, çağdaş bir eğitim sisteminin gelmesidir. Çevreyi koruyan, temiz enerjiye, enerji tasarrufuna önem veren, betona değil, insana yatırım yapan bir politikanın gelmesidir. Sadece hukuka saygılı bir yönetim bile büyüme hızını 2 puan artırır ve ekonomiye 50 milyara yakın ek gelir, 15 milyara yakın vergi geliri sağlar. Kayıtdışında %10'luk bir azalma en az 25 milyar vergi geliri yaratır. Vergi sisteminde adalet biraz iyileştirilse 80 milyar TL civarında kaynak yaratır. Biz Organize Sanayide ve ATSO'da yaptığımız ihalelerde emsallere göre %30'a varan tasarruflar sağladık. Devletin mal ve hizmet alımlarında, yatırım harcamalarında %15 tasarruf sağlasanız 12 milyar TL eder. Kamu israfı önlenir ve bu kaynaklar vatandaşa aktarılırsa Türkiye gerçek ekonomik ve sosyal gelişmeyi görecektir. Demokrasi ve hukuk içerde ve dışarıda itibar ve güven demektir. Bu bile Türkiye'yi uçurur. Daha tarımdan, sanayiden, turizmden söz etmedim. Sektörel politikalarımız zaten ayrı bir hamle yaratacaktır.
Sektörel politika derken, Antalya için önemi nedeniyle tarım ve turizm politikası konusunda ne söyleyeceksiniz?
Sektörel politikanın özü şu olacaktır: Bir sektördeki gelir birkaç özel tekele rant olarak verilemez. Özelleştirme kamu tekeli yerine özel tekel yaratıp, kaynakları birkaç kişiye dağıtmak değildir. özelleştirme ancak rekabetin olacağı, verimliliğin artacağı alanlarda yapılır. bizdeki şekli kamu arsalarının verilmesi ve garantili gelir kapısı açılması biçiminde olmuştur. Kamu kurumlarının kapasitesi siyasileşme nedeniyle öyle düşmüştür ki, artık sektörleri yönlendirecek politika üretilememektedir. bahçede 1 TL olan nar ve portakal toplanmıyorsa, ama bu markette 3 katına satılıyorsa burada bir sistem olmaması demektir. CHP programı güçlü birlikler yoluyla üretimden pazarlamaya kadar üretici ve tüketici lehine bir sistem getirecektir.
Turizmi konuşmaya gerek bile yoktur. Türkiye dünya medyasında, kamuoyunda çok yıpranmıştır, çünkü Türkiye'yi yurtdışında güzel tanıtacak konu, söz, olay kalmamıştır. Türkiye twitter'ı, youtube'u anlamsız bir biçimde yasaklayan, her toplantı ve gösteride göstericileri ve gençlerini coplayan, hakaret eden, kavga eden, yolsuzlukları aklayan bir ülke görünümündedir. Turizm tanıtımında ilerleme değil, gerileme vardır. Turizmde maliyetler nedeniyle rekabet gücü kalmamıştır. Dolayısıyla turizmde şunları yapacağız diye tek tek konuşmaya gerek bile yoktur. CHP iktidarında turizmci ve ihracatçı daha ilk günden olumlu sonuçları görecektir.
Gördüğünüz gibi siyaset değil, ekonomi konuştum. Çünkü aslında siyasetin temelinde ekonomi var, halkın gündeminde ekonomi var. Benim de gündemim ekonomi, yani işçi, işsiz, esnaf ve çiftçi gibi unutulmuş insanlarımız.
Yorumlar
Kalan Karakter: