Çalışmalarını 5 yıl önce yerleştiği İzmir’in Foça İlçesi’nde sürdüren mimar- ressam Fevzi Yavuz, yola ressam olmak için değil, iyi bir mimar olmak için çıkmış. Ancaközellikle eskiz çalışmaları yaptığı sırada resmin mimarlığının bütünleyicisi olduğunu, resim yaptığı zaman mimarlığının daha bir gelişmiş olduğunu görünce de profesyonel resim hayatı da başlamış…Kendisini Foçalı, spatula ile çalışan ressam olarak tanımlayan, Ressam Fevzi Yavuz, bilinen ve tanınan ressamların aksine resim öğretisine, resimde akademik öğreti de dahil tüm kurallara karşı isyanda olan bir isim. Fevzi Yavuz’a göre, resimde kurallar insanın yaratıcılığını yok ediyor ve tekdüze haline getiriyor. O’na göre resimde herkes kendinin öğretmeni olmalı!**“Çocuk resimlerini çok beğeniriz. Çünkü çocuk kendisidir. Çok büyük ressamlar bile zaman içerisinde çocukluğundaki resimleri yapmaya çalışmışlar yapamamışlar. Çünkü hep birilerinden etkilenmişler.”----Ressam Fevzi Yavuz, resme nasıl başladığından yapmak isteyip de bir türlü yapamadığı resme, resimde akademik öğretiye karşı tutumundan, katıldıkları bir çalıştayda ‘burada kaç bardak çay içildi’ diye soran Belediye Başkanına kadar tüm merak edilenleri Haberantaly okuyucularıyla paylaştı. -Kendinizi mimar olarak mı, yoksa ressam olarak mı tanımlarsınız?Ressamlığımın yıllar sonra mimarlığımın önüne geçtiğini fark ettim. Mimarlığım biraz geride kaldı. Eski eser mimarıyım aslında. Birçok binada onarım işleri yaptım. Dolayısıyla İstanbul'da ressamlığım zaman içerisinde mimarlığımın önüne geçti ve resim yapmaya başladım.-Resim yapmaya nasıl başladınız?Aslında ressam olarak yola çıkmadım. Mimar olarak iyi bir mimar olmak için yola çıktım. Ama resim yaptığım zaman özellikle eskiz çalışmalarım sırasında serbest elle yapmış olduğum işlerin, resmin mimarlığımın bütünleyicisi olduğumu fark ettim. Yani resmi yaptığım zaman mimarlığım daha bir gelişmiş gibi göründü. Rahmetli hocam Prof. Hulis Türkmen, serbest elle eskiz yapmamı ve elimin körelmemesini ikaz etmişti. Hakikaten onunla çalıştığımız 1 yıl boyunca serbest elle ona çalışmalarımı getirdim ve yıllar sonra elime geçen bir katalogunda benim çalışmalarımın onun yapmış olduğu çalışmalara ne kadar yakın çalışmalar olduğunu, ondan ne kadar etkilendiğimi fark ettim. Sonrada resim maceram başladı. ŞEMSİYELİ KADIN VE ABDÜLHAMİTEski eser bina yaparken bir kapı kasasını boyacı kazıdı, sonra üzerine macun çekti. Orada ben ‘dur’ diye çığlık atınca boyacının ödü patladı. Çok çağdaş, çok modern bir kadın, elinde şemsiye ve hemen yanı başında böyle bir rastlantı ve sanki Sultan Abdülhamit figürü. Hala ben o kapı kasasını öyle saklarım. Kendi yapımdı o ve o kapı da o binada duruyor. Bu benim resme başlamam için itici güç oldu. Bir de o masalardaki eski o sabit telefonlardaki uzun konuşmalara hiç katlanamazdım. Daha daha ne haber! Dedikleri zaman karalama zaten çoktan başlamış ve desen çizmiş oluyordum. Resme biraz öyle başladım.-Genelde soyut resimler yapıyorsunuz, neden?Ben yaptığım resimlerde kendimi arıyorum, kendim olmaya çalışıyorum. Bu altını çizeceğimiz bir şey ve bütün ressam arkadaşlara gençlere onu söylüyor, onu tavsiye ediyorum. Ama ne olur ne olmaz, çok fazla katalog bakmayın. Çok fazla ders aldım diye övünmeyin. Çünkü aslında siz varsınız ve kendiniz olun.-Hiç somut resim yapmadınız mı?Benim somut resim özentim hiç olmadı. Ben çok somut resim yapmadan orayı aştığımı hissediyorum. Normal klasik resim zaten yeterince yapılmış ve birbirini taklitten öteye geçmiyor. Aslında insanlık birbirini taklit ederek değil; birbiriyle yarışarak bir yerlere varmaya çalışıyor. Dolayısıyla biz kendimiz olduğumuz zaman kendimize ait bir şeyler ortaya koyuyoruz. Ve inanın yabancı buna çok itibar ediyor. Somut resimlerde insanlar kendini bulamıyor.-KUTU-Belçika’da resim satıyorum. Bir Öğretim Görevlisi Doçent ressam arkadaşım ‘hocam ben sizin tarzınızı anlamıyorum’ demişti. O gün de bir Hollandalı ve bir de Belçikalı’ya iki tane resim satmıştım. Ben de kendisine ‘anlamıyorsunuz ama anlayanlar resim alıyor’ dedim. Dolayısıyla şuna inandım, yurtdışında özellikle Batı’da size resim adına ne yaptığınızı sormuyorlar, resimlerinizde farklı bir şey arıyorlar, yani sizi arıyorlar, siz ne getirdiniz resme diye ona bakıyorlar.-Yaptığınız bir resimde, anlatmak istediğiniz bir mesajı karşıdakinin farklı anlamlandırdığında ne düşünüyorsunuz?Resimlerim üzerinde farklı bir tanım yaparlarsa o beni çok mutlu ediyor, alıp götürüyor. Yani bir Galata Kulesi yaptığınız zaman insanlar gelip önünden Galata Kulesi diye gelip bakıyor bir de fırçanın gücünü görüyor. Ama ben resimlerimde özellikle düşündüren resim yapmaya çalışıyorum.Bir holding sahibi genç bir arkadaşa iki tane resim satmıştım. Sonra bu arkadaş başka bir sergime geldiğinde ‘hocam’ dedi. Ben mutfakta kahvaltımı yaparım, sonra elime aldığım kahvemle salona geçerim ve sizden almış olduğum iki resmin önünde dakikalarca oturarak resimlerinizde her gün yeni bir şey bulmanın keyfiyle o moralle işime koşarım’ diyor. Çok düşündüren resim yapıyorum. İnsanları düşündürmek lazım!-Katıldığınız sergilerde, çalıştaylarda hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?KIZLARIN ÜZERİNDE DANS ETTİĞİ RESİMYunanlı ressamlarla Türk ressamlar İmroz Adası’na davet edildik. Oradaki amaç sergiydi. Bütün resimlerimiz sergilendi. Ama ben ellerim bağlı oturup ta bekleyemezdim, bu konuda biraz sıkıntılı bir adamım. Hemen yere tuvalimi atıp üzerine akrilik boyamı attım sonra 1.5 litrelik suyu döktüm ve tuvali ıslattım. Sonra ikinci bir tuvali üzerine sandviç yaparak kapattım. Sonra etraftaki genç kızlardan iki tane çağırdım. Bu arada ben çalışırken müziğim her zaman açıktır. Onun üzerinde dans ettiler. Sonra onu açtığım zaman zaten iki tane tablo oluşmuştu. Ondan sonra ben yerde tablolara küçük dokunuşlara devam ederken, başımda aşağı yukarı elli kişi birikti. Bütün adalı insanlar kalktı geldiler. Hatta orada çok enteresan da bir şey olmuştu. Genç bir delikanlı vardı ona dedim ki ‘oğlum yere bir mendil at’ ve 86 lira topladık. Derken bir çığlık koptu. Yunanlı bir ressam arkadaşın kulağına bir böcek gelmiş. Yarım parmak büyüklüğünde büyük bir böcek. Bir çığlıkla atınca resmin üzerine kondu. O böcek benim resmin üzerinde aldı başını gitti. Resim bittiğinde o anonim bir çalışmaydı böcekle birlikte yapmış olduk. Sonra bir hanım geldi kolumdan çekti ve ‘bu hayvana eziyet etmeye utanmıyor musunuz?’ dedi. Ben ‘köpek severe, kedi severe rastladım ama bir böcek severe ilk defa rastlıyorum’ dedi. Öyle de bir espri olmuştu. Sonra o resmi adadan bir hanım satın aldı. O kadar Türk ve Yunanlı ressamın arasında sergideki tüm resimler duruyordu bir tek benim o resim satıldı.-Gün içinde hangi zaman diliminde daha üretken oluyorsunuz?Atölyem benim evimin alt katında. Bir resme atölyede başlarım, ona bir altyapı atarım sonra gece arkadaşlarla bir yerlerde oturur yer içeriz sonra ben gelirim bir yatmayı denerim yatamam. Acaba ne oldu benim resim diye bakarım. Bir yerden sonra resim artık sizin elinizden çıkıyor ve bir yerlere gitmeye başlıyor inip onu yönlendiriyorum. Aşağıya iniyorum derken bir bakıyorum saat olmuş sabah dört buçuk, beş. Resim çalışırken en verimli zamanlarım gece saat ikiden sonraki saatler.-Resim yaparken olmasa olmazınız nedir?Müzik... Resim yaparken müzik dinlemek benim için olmasa olmaz. Yerli klasik müzik de olabilir. Ama tabi dünya klasikleri de dinliyorum. Ben aynı zamanda çok eski bir antikacıyım. Dolayısıyla dünya klasikleri Mozart’ın da içinde bulunduğu geniş bir taş plak yelpazem var. Onlar benim en değerli varlıklarım, onlarsız olmuyor. Özellikle eski plaktan o sesi aldığım zaman çok farklı çalışıyorum.YARIN: FARKLI VE FARKINDA BİR RESSAM-2FEVZİ YAVUZ KİMDİR?1948’de Trabzon’da doğdu. Daha sonra İstanbul'a yerleşmiş bir ailenin çocuğu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü mezunu. Mimarlık çalışmalarımın yanında resim çalışmalarıyla da ilgileniyor. Bir müddet Libya'da büyük bir inşaat firmasının bölge müdürlüğünü de yapan Fevzi Yavuz, 5 yıl önce yerleştiği İzmir’in Foça ilçesinde resim çalışmalarını sürdürüyor.
GÜNCEL
04 Temmuz 2015 - 09:52
Güncelleme: 04 Temmuz 2015 - 10:12
FARKLI VE FARKINDA BİR RESSAM-1-
Ressam Fevzi Yavuz ile Antalya’da katıldığı bir sergi sonrası, kendisi gibi resim ve sanat aşığı olan Nagihan Özdemir’in Konyaaltı’nda bulunan şirin, bir o kadar da samimi olan evinde bir araya gelerek bol kahkahalı bir söyleşi yaptık. Nagihan Hanım’a röportaj süresince gösterdiği misafirperverlik, özellikle de hepsi ayrı bir hüner gerektiren birbirinden lezzetli yemekler için teşekkür etmeden geçmek olmazdı doğrusu…
GÜNCEL
04 Temmuz 2015 - 09:52
Güncelleme: 04 Temmuz 2015 - 10:12