Adıyaman’ın Kahta ilçesinde dünyaya gelen Aska Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Aslan, 11 yaşında İlkokul son sınıf öğrencisiyken turizm sektöründe otelde çalışmayla başlamış. Lise dönemine kadar sabah okula, öğleden sonra işe giden ve Lise son sınıf öğrencisiyken 1978 yılında çalışmaya başladığı otelin restoranını işleterek ilk ticaret hayatına adım atan Aslan, işler istediği seviyede gitmediği için restoranı kapatıp, 1985 yılında Alanya’ya gelmiş. Alanya’da bir otelde askerlikten önce tüm departmanlarda çalışan ve askerden sonrada aynı tesiste iş hayatıma devam eden Aslan, 24 yaşımdayken bölgenin en genç Genel Müdürü unvanı ile Genel Müdürlük yapmaya başlamış bir isim. 1999 yılında Aska’yı kurarak kendi işinin başına geçen Ramazan Aslan, şu anda Aska Hotels bünyesinde altı tesis ile turizmde hizmet vermekte.
Aska Hotels Yönetim Kurulu Başkanı olarak şirketin kuruluşundan bugüne nasıl tanımlarsınız?
1999 yılında Aska’yı kurduk. Kiralık işletmelerle yol aldık. Genelde işletmesi zor olan tesislerle başladık. Bugün işletmesi daha kolay olan tesislerle yolumuza devam ediyoruz.
Turizmi nasıl değerlendiriyor ve adlandırıyorsunuz?
Turizm, Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıyan bir endüstridir. Milyonlarca vatandaşımıza ekmek kazandıran bir endüstridir. Aynı zamanda ülkemize döviz kazandıran bir sektördür. Gelecekte turizmin Türkiye’de diğer sektörler arasında öne çıkacağını ve önem sırası açısından birinci sıraya yerleşeceğini tahmin ediyorum. Özetle turizm Türkiye’nin geleceğidir diyebilirim… Ülke olarak ciddi bir turizm potansiyeline sahibiz. Pazarlayamadığımız çok sayıda turizm ürünümüz var. En somut örneği İstanbul… Dünyada İstanbul gibi tarihin, kültürün ve sosyal canlılığın bir arada olduğu kaç şehir var? 24 saat hayatın durmadığı bir İstiklal Caddesi bile başlı başına bir turizm ürünü. Fakat bu ülkede yaşayanlar olarak gözümüzün önündeki turizm değerlerini fark etmekte güçlük çekiyoruz. Bu farkında olmayış aynı zamanda elimizdeki turizm ürünlerinin değerini algılayamamayı beraberinde getiriyor. Ülkemizin her karışında ayrı bir güzellik ve turizm için kullanılabilecek ürünler var. Türkiye’nin hangi şehrine giderseniz gidin, hemen ön plana çıkabilecek bir turizm ürünü görebilirsiniz. İnanılmaz bir zenginliğe sahibiz ve bence Türkiye’nin geleceği turizmde…
Bu şehrin en önemli temel sorunu ne sizce?
Otelciliğin temel sorununun başında birlik olamayışı geliyor. Alanya var beldeleri var, Side var beldeleri var, Serik var onun da beldeleri var. İlçeler ve beldeler içlerinde birlik olmuşlar ama bütünlük yok. Birlikler, Aktob, Türofed gibi tüm oluşumlar bir olup, bir çanakta paralar toplansa inanılmaz bir bütçe olur. Herkes ayrı ayrı aidatlar ödüyorlar, bunlar bir araya gelmeli. Belki basit gelebilir ama ortak paydada inanılmaz şeyler yaratılabilir. Bu birlik şart. Artık kanunların ve kuralların olması gerekiyor. Kanunumuz olmuş olsaydı, turizm yatırımı yapan yatırımcı önce buraya üye olacak buradan geçecek, kurallara uyacak, o zaman daha farklı olurdu. Turizmde tüm sektörde bir bütünlük olurdu. İlk kez herkesin bir arada olduğu toplantı yapıldı ve tüm başkanların imzası var. Bu bizim için bir tarihtir. Bu toplantı sesimizi duyurmak adına ilk hamleydi.
Sıcak bakılıyor mu?
Son toplantı sonrasında bakılmaya başlandı. Bir x bakana sektör ile ilgili gidildiğinde, her kafadan farklı ses yerine tek bir kişi tarafından güçlü gidilirse çözümleme daha kolay olur.
O zaman bakıldığında sıkıntıların başında iletişim var. Bir diğer sorunda kalifiyeli eleman sorunu?
Evet, kesinlikle elaman yetiştirmek ve bulmak sıkıntılı. Sektörde kaliteyi arttırmamız lazım. Sektör eleman yetiştirme konusunda sıkıntı yaşıyor. Biz elemanı yetiştirdiğimizde başka yerde çalışsın istemiyoruz. Aman komşum güçlenmesin, o iyi olmasın istiyoruz. Aslında olması gereken, komşun ne kadar güçlü olursa sen ona ayak uydurmak için daha da güçlü olursun. Yatırımı ona göre yaparsınız. Bölgelerimizi marka yapmamız gerekiyor. Ne kadar çok markalaşırsak o kadar ayaklarımız yere daha sağlam basar.
2015 yaz sezonuna ilişkin beklentileriniz ve tahminleriniz nelerdir?
2015 yaz sezonu Antalya için 2014 yılına yakın bir yıl olur. Çok büyük bir beklentiye girmemekle beraber asla karamsar da olmamak gerekiyor. Bugünlerde almış olduğumuz ilk veriler Avrupa pazarı için fena gözükmüyor. Rusya’da bir sorun var ve başta bu sorunu kabul etmek gerekiyor. 2015 yılında biraz fiyatlarla oynanacak gibi görünüyor. Rusya’dan gelen kişi sayısında çok fazla değişim olmaz. Belki geceleme gün sayısında düşüşler yaşayabiliriz. Genele baktığımızda 2015 yılı 2014 yılında Antalya’ya gelen misafir sayısını yakalar. Ancak otelci için bu yeterlimi? Asla değil. Çünkü devreye giren yeni yataklar olacak ve yeni yataklarla beraber yeni pazar arayışlarımızın da tüm hızıyla devam etmesi gerekiyor.
Bakıldığı zaman ne kadar güzel tesis yaparsanız yapın, çoğu tesis tur operatörüne bakıyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Ben çok uzun zamandır Pegas ile çalışıyorum. Geçen sezonda destek olmak için Teztour ile çalıştım. Daha önce hiç çalışmamıştım. Destek olmak için çalıştım ama neticesi beni mutlu etmedi. Bizim en büyük sorunlarımızın başında yedek Akçe’mizin olmaması geliyor. Sektörün birçoğu, %80’e yakını bankayla ayakta duruyor. Bizim boş bir odayı yarın satma şansımız yok. Kahveyi, çayı, gıda ürünlerini stoklayabilirsiniz ama odayı stoklama yapmanız mümkün değil. Güneş doğuyor, batıyor ve gün bitiyor. Bankalarla olan ilişkilerimizden dolayı, yedek Akçe’nin de olmamasından kaynaklanarak hemen panikliyoruz ve denize düşen yılana sarılır hesabı yapıyoruz. Bunu sonunda da tur operatörü olur başka bir şey olur, hemen ona sarılmaya çalışıyoruz.
Bankalar ile çalışmalardan bahsettiniz…
Bankalara iki taraflı bakmak gerekiyor. Bir banka bir otele kredi veriyor, verirken tesis iyiyse, ödeyemediği takdirde elinden almaya bakıyor. Yatırımcı ise ben bu krediyi alayım, belli kısmını otel için kullanayım, bir miktarını da farklı bir sektörde harcarım hesabı yapıyor. Her iki tarafında farklı zihniyetleri var. Sonra zihniyet çakışmaları meydana geliyor. Bazı bankalar ise projeye inanıyor ve güveniyor. Hakkını yemememiz gerekenler de var. Böyle olunca hem kazanıyor hem de kazandırıyorsunuz. Bir istihdam sağlıyorsunuz. Bazı zamanlarda vazgeçmek, kazanmaktan daha önemlidir. Kazanmak ne kadar zor ise vazgeçmekte o kadar zordur. Elinizde olan değerden vazgeçiyorsunuz. Önemli olan eli kangren olduktan sonra keserek değil, olmaya başladığını hissettiğinizde müdahile edebilmektedir. Birde hiçbir zaman ne oldum delisi olmamak gerekiyor.
Sorumluluklarınız oldukça yüksek…
Bugün 54 sektör ile çalışıyoruz. Aldığımız her şeyin bedelini başta devlete ve çalışana sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Bize gelen parayı bizim paramız gibi görmeyip eşit bir şekilde dağıtmamız gerek. Gelen parayı benim param deyip yersek, belli aylarda tedarikçilerimize ödeme yapamayız ve açıkta kalırız. Yaptığınız tahsilatları ve ödeme yapacağınız dengeleri iyi kurmak gerekiyor. Günün gününde yaşamak yerine planlı ve programlı ilerlemek en doğrusu.
İçinde bulunduğumuz ayı ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz?
Mayıs ve Haziran ayları en kritik aylardan biridir. Bu ayki ödemelerde genellikle sıkıntılar yaşanır. Teminatta duran çekler ve ödenmeyen çekler yazılabilir. Bu nedenle bu aylar için dikkatli ve programlı olunmalı. Genel olarak yıla bakarsak da geceleme de ve fiyatlarda düşmeler olacak. Para kazandığımız ve kazanmadığımız ayları iyi orantı yapıp yılsonunda başarıyla yılı atlatmış olmalıyız. Ben tesisimin birini henüz açmadım. O tesise gelen talepleri hemen üst segmentteki bir odaya yönlendirebiliyorum. Sezon öncesinde tesisimin birini sattım. Satma nedenim bu yılı güçlü geçirebilmek, bankalarla sıkıntı yaşamamak ve sezon kötü fiyat düşür diyenlere yönelmemek adına, al sana şu kadar oda fiyatı sen dememek için. Çift haneli bir artışı hiçbir tur operatörü kabul etmiyor. Aynı zamanda indirimleri de kabul etmiyorlar. İki arada kılınıyor. Artık turizmciler eskisi gibi çok iyi paralar kazanmıyor.
Sizler paralarınızı zamanında alabiliyor musunuz?
Her acente birbirini takip ediyor. Kime indirim yapıldı, kiminle ne anlaşma yapıldı, kimler kredi kullandı herkesin haberi oluyor. Öyle acenteler var ki paranı ödemek için kredi kullanıyor ve zamanında ödemeye çalışıyor. Bazıları da var parası olduğu halde ödeme yapmıyor. Acenteler paraları peşin alırken otelciye uzun dönemlerde ödüyorlar. Bazı firmalar ise hiç ödemiyor. Bu firmaların ayıklanma süreci başladı. 2020’li yıllarda daha rahat etmemiz için yabancı yatırımcıya kucak açmalıyız. Onları küstürmeden onları teşvik etmeliyiz. Bir örnek verecek olursak, Mısır’da yaşanılan olaylar çok büyüktü, ama orada dünya markaları olduğu için sıkıntı yaşamadı. Antalya’da dünya markası olan kaç tane tesis var… Günü kurtarmak adına değil önce yılı sonra yılları hesaplayıp ona göre adımlar atmalıyız. Beşer yıllık programlar yapıp, çok fazla markalaşmalıyız. Birbirimizin arkasından iş çevirmek yerine elinden tutabiliyor olmalıyız.
Ortak paydada buluşma şuan için zor görünmüyor mu?
Ben açıkçası umutluyum. Bu sektör hak ettiği noktada değil. Şuan içinde bulunduğumuz sıkıntı, birçok yatırımcıyı gördüğü rüyadan uyandırdı. İnşallah olmaz ama bu yıl sonunda bazılarının canı yanacaktır. Bir marka kolay oluşmuyor, canınız acıyarak oluşturuyorsunuz. Kaybetmeye başladığınızda da çok canınız acıyor. Geleceğiniz için bedeller ödeyerek geliyorsunuz. Tekrar bedeller ödememek adına birlik olunmalı, işlerimizi iyi yapmalıyız. Bir örnek verecek olursak radara girdiğiniz bir noktada tekrar ikinci kez bir radara girer misiniz? Canınız acımış, dosyanıza işlenmiş, tekrar canınızı yakmak ister misiniz?
“Gücünüzün farkında değilseniz, o farkında olduğunuz gücü yanlış kullanıyorsunuz… O gücün hangi şartlarda size geldiğini unutmayın. Gelecek ile ilgili planlama yaparken, sabrınızı, aklınızı ve cesaretinizi birlikte kullanın. Yalnız başına ne sabrın, ne aklın ne de cesaretin biriyle yol almaya kalkarsanız eksik kalırsınız.”
Bazı ayrımların iyi yapılması gerekiyor diyorsunuz?
Kandırıldınız ama ikinci de aynı hareketi yapıyorsanız durup düşüneceksiniz. Aynayı elinize alıp bakmıyorsanız baştan kaybediyorsunuzdur. Planlama yaparken geçmişinizden ders almıyorsanız geleceğinizi tayin edemezsiniz. Bizim sektörde yok kelimesi yasaktır. Misafir bir şey istiyorsa o anda alternatifi bulunur. Ama yöneticilikte yok demeyi bilmeniz gerekiyor. Yaptığımız işte suiistimallere yer vermemeliyiz. Personel ruh katmalı. Personel kuruyu yeşertir. Betona ışık verendir. Eğer o ışığı vermezse ne yaparsanız yapın olmaz. Her ayın 15’i ne pahasına olursa olsun tüm personelle bir araya geliyorum. O ay içerisinde doğum günü olanları kutluyorum. Küçük birer hediye veriyorum. Personelime şu mesajı veriyorum, ben buradayım bana her zaman ulaşabilirsiniz. Personellerimiz dosyalarını yakından takip edip, okuyorum. Ben bir aile reisiyim. Nasıl aileme karşı sorumluklarım varsa çalışanlarıma karşıda aynı şekilde.
24 yaşında başladığınız yöneticiliğiniz de bugünleri hayal ediyor muydunuz?
Siz hayal etmezseniz ve hedeflemezseniz, rastgele bir iş yaparsınız. Kendinize inanın ve hedef koyun. O hedeflere inanmanız gerekiyor. İsteyip de yapamayacağınız hiçbir şey yok. O yıllara göre bakarsak ben bugün artıdayım. Hayallerimiz üstündeyim.
Bu iş temponuzun özel hayata ve aile ilişkilerinize yansımaları hakkında neler söylersiniz?
36 yılımı bu sektörde geride bıraktım. 36 yılın 18 yılını pazar günleri dahi çalışarak geçirdim. Bir gün büyük kızımla baş başa kaldığımızda ona hiç zaman ayırmadığımı farkettim.12 Kasım 1996’dan 2010 yılına kadar pazarları çalışmayacağımın, 2010 yılında Cumartesi yarım gün çalışacağımın, 2015 yılında ise Cumartesi de çalışmayacağımın kararını aldım. O gün başka bir yerde yönetici olarak çalışıyordum ve işverenlerime bu kararımı açıkladığımda “Pazar günü gel diyen var mı?” diye sormuşlardı. Tabi ki dememişlerdi. Yani turizm sektörü çok tatlı ama tatlı olduğu kadar sert. Siz ailenizi düşünmezseniz ve gerektiği yerde noktayı koymazsanız başta yenilgiyi kabul etmiş olursunuz.
Yorumlar
Kalan Karakter: