Judith Malika Liberman, kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1970'lerde toprağa dönüş hareketiyle birlikte annem ve babamla birlikte Paris'ten taşınıp bir köye yerleştik. Masal anlatan bir komünde büyüdüm. Yaşadığımız köyde annem dokuma yapıyor, babam kumaş boyama ve farklı el sanatlarıyla uğraşıyordu. Evimizde akşamlar, ateş başında beraberce çalışarak, şarkı söyleyerek ve masal anlatarak geçerdi. Bu ortamda aynı zamanda halk sanatlarına ve halk bilimlerine önem veriliyordu. Halk bilimlerinin içinde türkü var, şarkı var, geleneksel enstrümanlar var bir de masal var. İşte o zamanlar masallara âşık oldum!
Masal anlatılığı için nasıl bir eğitim aldınız?
Yaşadığımız köyün, Söz Değirmeni Derneği'ni kurarak bir festival düzenlemeye başladı. Bende bu ortamda büyüdüğüm için çok genç bir yaşta masal gösterileriyle çok ilgilendim. Söz Değirmeni Derneği bünyesinde 14 yaşındayken ilk masal eğitimimi aldım. 19 yaşındayken Paris Konservatuarı’nda Giles Bizouernes yönetiminde profesyonel masal anlatıcılığı eğitimi aldım. Daha sonra Vendome CLIO’da sözlü anlatım eğitimlerine katıldım. Ardından Amerika'da bulunan Pomona College’ta tiyatro okuyarak Paris’te iki tiyatronun kurucuları arasında bulundum.
Neden tiyatro değil de masal anlatıcılığı?
Tiyatronun bazı sorunları var benim için. Özellikle teknolojinin bu kadar yoğun olarak kullanıldığı bu çağda birbirimizi görmezlikten geldiğimiz için aslında tiyatroda da oyuncu seyirciyi görmüyor ve seyirciyi selamlamıyor. Seyirci sanki yokmuş gibi davranması gerekiyor. Bunun adına tiyatroda 4'üncü duvar diyoruz. Bu hayali duvarı benim oyuncu olarak seyircileri görmeye ihtiyacım olmamasını sağlıyor. O yüzden bir oyuncu, ''Biz burada yapayalnız kaldık'' diyebilir. Oysa ki tiyatroyu 200 kişi seyrediyor. Ama masal ezberlenilmiş bir metin değil, şuanda seninle paylaşmak isteğim bir şey. Aramızda var olacak ve seni de dinliyorum. Masalcı karşısında insanlar olduğunu biliyor. Onları görüyor. Onları selamlıyor. Onları varsayıyor. Masalcılığın anda ve doğal olması, doğaçlama, insanları görme, göz kontağı, insanlara göre değiştirme özelliği var. Bu bence özellikle kopukluk yaşadığımız bu toplum içinde önemli olan bir şey. Ben buradayım. ben seni görüyorum.
Türkiye'de ilk gösterileriniz nasıl ortaya çıktı?
Yoga dersleri vererek başladım. Benim Türkçem çok kötüydü. Ben Türkiye'de masal anlatamam diye düşünerek, 5 sene boyunca masalcılıkla ilgili hiçbir şey yapmadım. Seramik sanatıyla ilgilendim. Yoğa hocalığı yaptım. Daha sonra yoğa derslerimde masal anlatmaya başladım. Ders başlangıcında 5 dakika masal anlatır ve onun temasını örebiliyordum. Türkçem mükemmel olmamasına rağmen dersler boyunca bir grubun önünde, bazen de yoga stüdyosunda 30 kişiye masal anlattığım oldu. Ama küçük ve mütevazi bir yerde, sahnede değil. Kadıköy'de arkadaşımın mekanı olan Yazı Evi'nde Masal Gecelerine başladım. Masal Gecesini sosyal medyada paylaştık ve ilk geceye 20 kişi geldi. Her ay farklı bir tema kurarak bir sonraki ay tekrar yaptık. 2.5 senedir her ay yaptığımız bir etkinlik ve bir sürü farklı temaları işledik. İlk yaptığım tema Yeniden Doğmak'tı.Temalar düşlerin peşine düşmek, dünyanın ucuna girmek, aşk masalları, dolunay masalları, yalan gibi konulardan oluştu.
Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde nasıl başladınız?
20 kişiyle başladığımız masal gecesine katılanların sayısı bir sonraki ay 27 oldu. Daha sonra 30-35-40-45 oldu. Her ay çoğalarak gittiği için yakın bir zamanda artık oraya sığmamaya başladık. Arkadaşım bana dedi ki, ''İstersen başka bir yere geç'' O zaman Nazım Hikmet Kültür Merkezi İstanbul'da benimle irtibat kurmuştu. Onlarda istiyorlardı bunu yapmayı. Daha sonra sayı giderek artmaya başladı. Geceye artık 150 kişi gelmeye başladı.
''Hikayelerimizi paylaşmanın aramızda güçlü bağlar yaratmak için ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu anladım.''
Masal geceleriyle insanlar unuttukları bağları mı hatırlıyor?
Çünkü bu sadece bir gösteri değil. Aslında insanları bir araya getirerek aralarında bir bağ yaratmaya çalışıyoruz. 1,5 sene önce biri bana dedi ki:'' Burası nasıl bir yer? Herkes birbirini tanıyor gibi. Bir kulüp mü?'' dedi. Bende şöyle cevap verdim: ''Hayır. Herkes birbirini tanıyor hissiyatı alıyorsanız doğru yerdesiniz'' Sadece gecelere sürekli gelince birbirlerini tanımaya başladılar. Bu benim için çok önemli bir şey. Tiyatroya gittiğimiz zaman yanımızda oturan insanlarla tanışmıyoruz. Ama Masal gecelerinde bazı insanlarda cesaret edip sahneye çıkıyor. Onlarda anlatıyor. Bu 4'üncü duvar kırıldığında gerçekten bir beraberlik ve tanıklık yaratılıyor.
Masalcı hep var mıydı yani?
Elbette. Anadolu'da iki nesil önce masalcı vardı. Ve onlar masalları sadece çocuklara anlatmıyorlardı. Aslında masalların sadece çocuklar için olduğu aslında çok yeni bir fikir. Modern çağın getirdiği bir fikir. Masalcılar öldüğü zaman masallar sadece kitapların içinde bulunan bir metne dönüştü. Ama masal metin değil. Metin yazılı demek, masal sözlü. Köye gidiyorsanız kadınlar çalıştıkları zaman, mısır soydukları zaman yada ortak işler yaptıkları zaman o çevrelerde masal her zaman vardı. Şehirlerde yok oluyor.
Teknoloji masalları öldürüyor diyebilir miyiz?
Bir payı var. Bence masal, televizyon geldiği zaman yok oluyor. İmece çalışmalar yok olduğu zaman yok oluyor. Etrafına oturduğumuz ateşler söndüğü zaman yok oluyor. Teknoloji kullanmadan bir araya gelmeyi unuttuğumuz zaman yok oluyor. Bunlar o kadar değerli şeyler ki o yüzden ben masalı geri getirmeye çalışıyorum. Aramızda teknoloji aracı olmadan bir araya gelmek için. NTV radyoda ''Masal bu ya'' programıma Ahmet Ümit gelmişti. Beraber onun çocukken annesi tarafından dinlediği masallardan bahsediyorduk. Bu ateşten bahsetti. Eskiden Anadolu'da ateşin etrafında değil, ortadaki masanın altına körler konuyordu. Masalcı üstüne oturuyordu. Körler az odun tüketerek sıcak durmak için konuyor. O ortamda masallar anlatılıyordu. çünkü yan yanayız, sessiz mi duracağız? Orada masallar doğuyor. O zaman belki teknolojiden ziyade merkezi ısıtma sistemi masalları öldürmüş olabilir diye düşündüm. Merkezi ısıtma sistemi geldiği zaman herkesin ayrı bir odası olmaya başladı. Ama bu olmadan önce uyunulan yer, bir odaydı. Bir odada da bir ateş var, ve o ateşin etrafında uyunuluyordu. Aslında bir araya geldiğimiz yerler yok olduğu zaman masal unutuldu. Masal ölmedi aslında. Anlatmama bir araya gelmemekten kaynaklanıyor. Kitap varsa, ıphone varsa o zaman tabii ki masallar daha az oluyor.
''Masal anlatılıcılığı, teknolojinin yarattığı yalnızlığın panzehiridir''
Masal gecelerine tepkiler nasıl oluyor?
İlk duydukları zaman insanlar şaşırıyorlar. Ama bu yaklaşık 30 saniye sürüyor. Sonra hemen insanlar gelmek istiyor. Çünkü aslında masal dinlemek yetişkinler için zannedildiği kadar yabancı bir şey değil. Gelen insanlar direk içine giriyor. Bunu Türkiye'de yeni başlatan insanlardan biri benim. İlk başladığım zaman herkese garip geliyordu. Ama bu yeniden başlama, yeniden doğuş. Evet şaşırıyorlar ama sonra, ''Aslında biliyor musun? Benim ananem anlatıyordu bunu'' diyorlar. sonradan hatırlanıyor. Masalcı yetiştiriyorum. Üniversiteler ve UNESCO ile işbirliği içinde Türkiye’de masal anlatıcılığının yeniden canlanmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum. Anadolu masalcılığı projesini geliştiriyorum. Yetiştirdiğim bir çok üniversite öğrencisi okullara, çocuk hastanelerine gidiyorlar. Öğrenciler, Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi'nde her gün 100 çocuğa masal anlatıyorlar. Tekrar yayılıyor ve canlanıyor. Masal bir ihtiyaçtır. Teknoloji var ve devam edecek. Teknolojinin etkisini dengeleyebilmek için bir ihtiyaç. Türkiye'de özellikle Anadolu'da masalcılık çok yakın bir zamana kadar vardı. Hala bazı köylerde var. Yeni yok olan bir gelenek. Sadece bir nesil masal anlatmadı. Masal anlatıcılığını hiç duymadılar. Ama çok doğal geliyor. Anadolu bir masal toprağı. Anadolu, ipek yolunun üzerinde bulunduğu için, ipek yoluyla aslında bir masal yolu. Çoğu masal Hindistan'dan Avrupa'ya doğru gitti. Kervanlarla birlikte masalcı geliyordu. Edebiyat ordaydı, sanat ordaydı, müzisyenler oradaydı ve masal ordaydı. Bunlar yeni yok oldu. O yüzden içgüdüsel olarak masal dinlemeye ihtiyacımız var. o yüzden kimse çok şaşırmıyor. Kimse, ''Çok garip geldi'' demiyor.
Masal Terapi, nasıl ortaya çıktı?
Aslında uzun zaman masal anlatılır, okunmaz dediğim için uzun zaman kitap yazmak istemedim. Her masaldan ben kendi versiyonumu çıkartmama rağmen bir çok insandan ''Bu versiyonlar çok değişik onları yaz'' cümlelerini duyuyordum. Hatta uzun zaman, Masal bir an geldin ve yaşadın, gelmedin kaçırdın görüşündeydim. Masal gecelerinde video çekmeyin diyordum. Eğer çok istiyorsanız siz onlara anlatın. Çünkü masallar eskiden böyle videodan izlenmiyordu ki. Dün çok güzel bir masal dinledim al seyret dediğin zaman bağlanmak için bir fırsat kaçırılmış oluyor. O yüzden benim anlattığım masalları insanların dinleyip evlerinde kendi sesleriyle anlatmalarını istiyorum. Kitabın ortaya çıkma sebebi aslında çocukluğumdan beri bir rehberlik aradığım zaman, bir sorunuma çözüm aradığım zaman masal kitabı açıp o masalın bana verdiği mesajı yorumlayıp cevap bulmamdı. Türkiye'de de bir çok arkadaşımın sorunu olduğunda bunu yapıyordum. Rast gele kitabı açıp masal okuyordum. Bir çok arkadaşım bana ''yani ne diyor bu masal ben anlamadım''diyordu. Bak senin durumuna şunu diyor, bunu diyor olabilir. ''Aa doğru. Çok mantıklı'' diyorlardı. Arkadaşlarım şimdi sen yorumladığın zaman bu masallar çok mantıklı geliyor. Ama sen yorumlamadan önce biz o kadar bir şey görmemiştik bu masallarda. Sen bu masalları ve yorumları bir araya getirsen dediler. Aslında kitap fikri oradan doğdu. Çünkü her masalın arkasında bir mesaj, sorular ve alıştırmalar var. Bu bir keşfetme. Aslında masallar size pusula ve keşfetme yolu oluyor.
Kitabınızda masalın çocuklara özgü bir şey olmadığını anlatmaya çalışmışsınız. Yıllardır bildiğimiz bu doğru aslında yanlış mı?
İstanbul'da ki gecelerimize yaş aralığı 2-90'dı. 2 yaşında çocukça dinliyor. Büyük de dinliyor. Çocuklara yönelik masal, gösteri değildir. Yani orada çocuğun anlamayacağı bir şey olabilir. Ama eskiden köyde de böyleydi. Yetişkinlere bir şey anlatılıyor ve çocuklar anladıkları kadar çok dinliyorlar. Ama çocuklar içinde burada bulunmakta çok önemli. Çünkü ben etrafıma şöyle diyorum, yetişkinler masal dinliyor. Çocuklar masal dinleyen yetişkinleri seyrediyorlar. Ve diyorlar ki: ''Vay yetişkin olduğum zaman bile hala hayal edebileceğim.'' Bu çok önemli bir mesaj çocuklara. Aslında çocuklar sadece ortamda bulunmaktan keyif alıyorlar.
“Bırak masallar sana rehberlik etsin, seni iyileştirsin ve dönüştürsün. Bu bir iyileşme oyunudur” diyorsunuz. Yani masalı okuyan ve dinleyenler birden bire sıkıntılarından kurtulabiliyor mu?
Tabi ki. İşe yaradığını çok duyuyorum. Ben kullanıyorum. İnsan dediğimiz çok plastik. Plastik derken hareket etmeyi ve dönüşme ihtimali çok yüksek. İyileşiyoruz. Sürekli iyileşiyoruz ama bir yarayı iyileştirmek için tek ihtiyacımız ona odaklanmak, görmek ve değiştirmeye çalışmamak. Masal bir araçtır. Düşünmek istiyorum yaramın üstünde ama zihnimle düşünmek istemiyorum. Çünkü o zaman öfkeleniyoruz. Masal alternatif bir yol oluyor düşünmek için. Düşünüyoruz odaklanıyoruz ve masal iyileşmek için bize yardım ediyor. Bir çok okurum için ilk kitabı okuduklarında önemli olan mesajdı. Masalı okuyup ne diyor acaba diyorlardı. Ama alıştıkça mesaj daha az önemli olmaya başladı. Çünkü masalların verdiği mesajı daha rahat çıkartmaya başladılar. Belli bir zamandan sonra okur mesaj bölümüne ihtiyaç duymayacak. Bu olduğu zaman herhangi bir masal kitabı açıp yorumlayabilecekler. Zaten masalların böyle bir görevi var. Rehber görevi var bence.
Kitabınızda “Dünyaya yeni gözlerle bak” diyorsunuz. Nasıl bakabiliriz?
Dünyayla farklı gözlerle bakmak aslında görmek. Hızdan dolayı yavaşladığımız zaman görmeye fırsat yakalıyoruz. Bu birinci adım. İkinci adımsa gerçekten bakmak. Çünkü masal aslında duyulardan başlayan bir sanat. Yediğin yemeğin tadını alıyor musun? Çalınan müziğin yada bulunduğun mekanın seslerini fark ediyor musun? Kokuları alıyor musun? Yoksa duyularını kapatıyor musun? Etrafındakilere farklı gözlerle bakmak aslında bedende olmak ve bu bedenin aldığı bütün duyuları fark ederek başlıyor. Yavaşlık bunu sağlıyor. Bunu fark ettiğinde zaten yavaşlamak istiyorsun ve buna devam ediyorsun. Çünkü o zaman an o kadar lezzetli oluyor ki bir daha hızlanmak istemiyorsun. Günlük hayat içerisinde farklı yönden bakmaya ihtiyacımız var. Kafamızın içinde çok ses var. Çok hızlı yaşıyoruz birincisi yavaşlamaya fırsat yok. 2'ncisi kafamız Vampirlerin Balosu filmindeki gibi.Kafamızın içinde binlerce ses var. Evet o gür esas sesin var. Senin hayatında takip etmek istediğin gönül sesin var. Orda ama tek başına değil. Kafanın içinde ailenin sesi var, toplumun sesi var, ilkokul öğretmeninin sesi var, seni yargılayan arkadaşlarının sesi var seni öven arkadaşlarının sesi var, korkularının sesi var. Karar vermeye çalıştığın zaman hepsini duyuyorsun. Ve hangisini takip edeceğini bilmiyorsun. Masallar bize bir ayna veriyorlar ve biz balonun aynası gibi, sadece gönlümüzün sesini yansıtıyor. İnsanlar masallarla birlikte onu duymaya fırsat buluyor, bizi iyileştirici ve rehberlik eden bir sese dönüşüyor. Masalların sonunda mesaj, alıştırma ve sorular var. Her zaman söylüyorum yazın çünkü içinizden çıktığı zaman kişiselleştirmenize yardım ediyor. Alıştırmada bu düşünceyi hayatınıza nasıl aktarabileceğinizi gösteriyor. Bazen yaratıcı bir egzersiz oluyor. Bazen günlük hayatınızda uygulanabilecek bir egzersiz.
Siz en çok masal dinlerken mi anlatırken mi keyif alıyorsunuz?
Yeni duymadığım masalları keşfetmeyi seviyorum. Mutluluk sadece duymak yada anlatmak değil, benim anlatacağım bir masal bulmak. Şimdi repertuarıma bir masal katmadan önce bazen 50 bazen 100 masal okurum yada dinlerim. O yüzden sürekli araştırma yapıyorum. Binlerce masallar var. O yüzden sürekli okuyorum. Çok sevdiğim masallarda oluyor. Ama çok nadir bu masal sadece sevdiğim bir masal değil, benim anlatacağım bir masal olacak diyorum. Paylaşılacak bir masal bulduğum zaman çok mutlu oluyorum.
Masalları nasıl yazıyorsunuz?
Kitaptaki masallar birçok farklı bilgelik geleneğinden geliyor. Sufi, Hint, Nasreddin Hoca masalları... Her masalın birçok versiyonunu araştırıp, kendi versiyonumu yaratıyorum. Yazarken kendi kelimelerimi, imgelerimi, diyaloglarımı ve değerlerimi ekliyorum. Yüzyıllar boyunca masalcılar, geleneksel masaldan kendi versiyonlarını yarattılar. Böylece masallar her daim güncel kalarak zaman karşısında mağlup olmamayı başardı. Bende bazı masalları az, bazı masalları çok değiştirmiş oluyorum. Bir kaç masalı tamamen ben yazmış oluyorum.
''Masal Terapi'' kitabını çantamızda neden taşımalıyız? Bu kitap yolumuzu bulmaya nasıl yardımcı olacak?
Bu bir oyun. Kitap çıkalı 2 ay oldu.Ve 11 baskı yaptı. O yüzden çok farklı insanlardan değişik uygulamalar duydum. Bunlardan bazıları şöyleydi; büyük bir şirketin toplantı odasında toplantılara masal okuyarak başladıklarını söylediler. Çocukların akşamları odasında masal okunduğunu, sınıflarda derse masal ile başlandığını, eğitim sırasında koçluk yaparken bu masalların kullanıldığını, yoga derslerine masalla başlandığını, sevgililerin birbirine her akşam bir masal seçtiğini söylediler. İzmir'de bir felsefe hocası bu kitabı derslerinde kullandığını, terapistlerde seanslarında kullandığını belirtti. Masal Terapi, kapaktan kapa okuyacağınız bir kitap değil. İhtiyaç duyduğunuzda açın. Arada sırada kullanacağız. Bir arkadaşım diyor ki bugün bunu yaşadım moralim çok bozuldu. Sokakta yürürken taksiciyle kavga ettin. ''Dur sana bir masal okuyayım'' diyebiliyorsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: