Türkiye öyle bir dönemden geçiyor ki her taraf kutuplaşmış durumda. Daha önce böyle bir dönem yaşadınız mı? Sizde sokaktaki vatandaş gibi gelecekle ilgili kaygı ve korku yaşıyor musunuz?Türkiye toplumu çabuk ayrışan, kutuplaşan bir toplumudur. Bizim gençliğimizde sağ sol kutuplaşmasını vardı. Kimse de ne olduğunu anlamadı. Kavgalar oldu. Tartışmalar oldu ve Türkiye maalesef çok şey kaybetti. Gençlik heder oldu. Darbeler oldu. Ardından son yıllarda gençler okula türbanla girsin, girmesin tartışmaları 20, 25 yılımızı kaybettirdi. Bu da en önemli kutuplaşma nedenlerinden birisiydi. Şimdilerde de güçlü bir yapının, hükümetin giderek daha çok güç ve yetki istemesi çok ciddi rahatsızlıklara neden oldu. Hatta ‘acaba Cumhuriyeti mi kaybederiz? Laikliği mi zedeleriz?’ şeklinde bir kesim çok ciddi endişeler taşıyor. Buna karşılık ise hükümet kanadı da 18 maddelik Anayasa değişikliği ile yetkileri almakta kararlı görünüyor. Hatta ‘Anayasa değişmelidir, Anayasa değişikliğinin önü açılmalıdır’ diye 2010 yılında yapılan referandumda ‘evet’ çıkmıştı. O zaman hükûmette AB normlarını takipte çok gayretliydi ve Türkiye’nin sanki önü açılıyor görüntüsü vardı. ‘Yeni Türkiye’ söylemi ile ileriye doğru yeni bir hukuk hamlesi yapmıştı. AB normlarını da benimsemişti. AB’ye girip girmemek belki çok önemli değildi ama onu takip etmek, evrensel hukuka yaklaşmak çok önemliydi. O zaman birde bu Anayasa değişikliği ve daha ileri bir Anayasa yapılması söylemi gerçekten etkilemişti toplumu. Anayasa değişikliği konusunda benim hatırladığım kadarıyla Ergun Özbudun ve ekibi çok donanımlı, Türkiye’de iyi tanınan hukukçusudur. Bende şahsen çok mutlu olmuştum. Anayasanın değişikliği yolu açıldıktan sonra böyle liberal, demokrat, özgürlükçü bir ekibin anayasa değişikliği üzerinde çalışmalar yapması hem toplum hem beni umutlandırmıştı. Hatta sonraki siyasi konuşmalarda da Burhan Kuzu Hoca’da sonraki yıllarda başkanlık sistemini savunurken yine güçler ayrımının altını çizileceğinin, daha baskın ve gerçekçi bir erkler ayrımından söz ediyordu. Yine bağımsız, tarafsız güçlü bir yargının, meclisin denetim görevini yapabileceğinden bahsediyordu.HERŞEY TERS DÜZ EDİLDİAma geldiğimiz şu günlerde bütün bu gelişmeler tam ters düz edildi. Güçleri nerdeyse birleştiren, yetkileri Cumhurbaşkanı’na veren bir sistemle karşılaştık. ‘Böyle bir sistem var mı?’ derseniz; batı demokrasilerinde pek görülmüyor. Çünkü 2. Dünya harbinden sonra batı çok çile çekti. Otoriter rejimlerin önünü kesebilmek için batıda çok ciddi gelişmeler oldu. Hatta 2. Dünya harbinden önce faşist idareler vardı. Batı bunun önlemini aldı ve çok ciddi güçler ayrımı sistemini geliştirdi. Bağımsız bir yargı denetimi, hatta meclis denetimleri ile otoriter rejimlerin önünü keserek katılımcı, çoğulcu, modern demokrasinin temelleri atıldı. Çok ciddi bir gelişme süreci yaşandı. Başkanlık sisteminde de yine gelişmiş demokrasilerdeki başkanlık sisteminin en önemli mekanizmaları güçlü icra erki hükümetin, başkanını denetleniyor olmasıdır. Hem meclis hem yargı denetiminin çok baskın ve güçlü olmasıdır özelliği. Ama bugünkü söylemlere baktığımız zaman bunların tamamen dışında, ‘bunların karşılığı var mıdır?’ diye incelediğinizde Türk tipi, bize özgü olarak başlamıştır. Oysa bu yüzlerce yıldan beri gelen bir birikimdir. Demokrasi ve hukuk devleti, cumhuriyet rejimi, yüzlerce yılın bir birikimidir. Osmanlının son dönemlerinde parlamentoyu yaşadık. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yine çok güçlü bir meclis ve meclis hükümeti gördük. O da dünyaya örnek olmuştur Atatürk’ün başkanlığındaki meclis hükümeti. Çok güçlü olan bu meclis başkomutanlık etkilerini bile Atatürk’e verirken gıdım gıdım vermiştir. Ciddi tartışmalar yaşanmıştır. Ama meclis başarmıştır ve Atatürk gibi bir lideri olmuştur. Ama o günün Türkiye’sinde bile çok tartışmalar yaşanmıştır. Hatta 1924 meclisinde Atatürk yakınlarını meclise almaya başlamıştır.MECLİSLER LİDERLERİN EKİBİ HALİNE GELDİMüdafaa-i Hukuk Cemiyeti, başkanları da benim adımı aldığım Hasan Sıtkı Bey’de Atatürk’ün iki dönem Antalya milletvekilidir. Atatürk’e yakın arkadaşlarındandır. 1980 sonrası artık meclisler tamamen liderlerin ekibi haline dönüşmüştür. Bu da parlamentoyu işlevsiz hale getirmiştir. İşlevsiz hale getiren, yetkileri kullanmaya meyilli liderler yüzündendir. Hala siyasi partiler kanunu değişmemiştir. Liderlerin yazdığı milletvekilleri parlamentoyu işgal etmektedir. Parlamento denetim ve yasama görevini zaten yapamaz hale gelmiştir. Oysa parlamenter demokrasi, tecrübemizden yararlanarak güçlendirmenin yolları aranmalıydı. Şunu kabul ediyorum, bugünkü rejimde Cumhurbaşkanlığı 2007’de referandumdan sonra halka seçtirildi. Halkta bunu oylamıştı. O gün bir zorunluluk vardı. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı’nın tam parlamenter demokraside yerini bulmak kolay değildir. Yani yetkilerini yeniden tartışmak gerekirdi. Aynı Cumhurbaşkanı’nı halk seçtikten sonra ‘parlamenter sistemi ve yetkileri aynen devam ettirelim’ demekte çok doğru değil. Gerçekten bunun tartışılması gerekirdi. Ama Türkiye tartışmaları beklerken, tartışılmadan, bir toplumsal mutabakat sağlanmadan ‘bu böyle olacaktır, bunun adı Türk tipidir’ dediğiniz aman riske girmiş oluruz. Yani bunun uygulayıcıları da sorun yaşamaya başlar. Dolayısıyla Türkiye sorun yaşamaya başlar. Ben ‘laiklik, cumhuriyet elden gidiyor’ feryadı edenlerden değilim. Böyle bir kaygı yaşamıyorum. Çünkü ülkenin kazanımları çok önemlidir, çok güçlüdür. Bunlardan bir sapma düşünemem. Ama özgürlük alanlarının daralmasından korkarım. Fazla yetkilendirilen başkanların hata yapmasından çekinirim. Çünkü kişilerin hata yapması doğaldır. Kaldı ki, bugünkü Cumhurbaşkanımız da birkaç olayda hata yaptığını itiraf etmiştir. Bu kaçınılmazıdır. Bu hataları ortadan kaldıran, denetleyen mekanizmaları ve sorumluluklara ve hatalara karşı da müeyyideleri olmalıdır. Onun için ‘baştaki insanlar hata yapmaz’ düşüncesinden hareket edemeyiz. Her rejim hem denge hem denetim mekanizmalarını iyi kurmak zorunda. Bunun bugünkü Cumhurbaşkanımızla kişiye özel olması da doğru değildir. Bunu rejimin ve Türkiye’nin selameti için her an liderlerin değişebileceğini düşünerek rejimi temellerine oturtmak lazım. Anayasanın tanımı ‘toplumsal sözleşme’ olarak geçer. Anayasalara o ülkenin rejimini tanımlar. Bireysel özgürlükleri güvenceye alan sözleşmelerdir. 18 maddelik Anayasa değişikliğine baktığımız zaman rejimi tam tanımlanmıyor. Bireysel özgürlükler konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor ve de ‘kucaklayıcı bir toplumsal sözleşmeye benziyor mu?’ dediğiniz zaman da tartışılmadan ‘bizim yaptığımız doğrudur’ diyerek referanduma gidiyoruz demekte yine ilerde çatışmalara, ayrışmalara neden olabilir. Artık Türkiye bu kadar sancı çekmemeli. Ayrışmalardan ve kavgalardan Türk toplumu yorgun düştü.Bu patinajlarla ülkenin kıt kaynaklarını heba ediyoruz. Onun için Türkiye barışı sağlamaya çalışmalı. Ortak aklı aramalı. Koalisyonlardan da bu kadar korkarak 2. Dünya harbindeki sistemlere dönülmemeli. Bugün artık anayasamız ve hukukumuz geriye dönük olmamalıdır. Daha ileriye dönük olmalıdır.Başbakan Binali Yıldırım, önceki gün yaptığı açıklamada; neden ‘evet’ dediklerini PKK, DEAŞ, FETÖ ve HDP’nin ‘hayır’ dediği için ‘evet’ dediklerini söylemişti. Anayasa değişikliğinin içeriği tam anlamıyla öğrenmeden takım tutar gibi vatandaşın parti tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Peki, ‘hayır’ sonucu çıkarsa PKK’nın dediği mi olmuş olacak? Böyle bir değerlendirme olamaz. Veya PKK görüşünü değiştirirse ya ‘evet’ diyeceğini açıklarsa ‘sen hayır de’ mi diyecekler? Onun için referanduma giderken bu tür şeylerin söylemenin hiçbir anlamı olmaz. Sadece ülkenin geleceğini, rejimini ilgilendiren çok bir Anayasa konusu önemlidir. Birtakım insanlar ‘kaygı duyuyorum’ diyorsa en azından onlara saygı duyularak çok iyi tartışılması gerekir. ‘Evet’ diyene de ‘hayır’ diyene de saygı duyulması gerekir. Artık Türkiye bu birikimden de mi yoksun?Yüzyıllardır hem dışarıdan ithal ettiğimiz bir hukuk sistemimiz var. Birde kendi hukuk sistemimizin kazanımları var. Bunları yok sayamayız. Onun için iyi tartışılmasında yarar var.Türkiye Cumhuriyeti Medeni Kanunu’nu İsviçre’den aldı. Ceza Kanunu’nu İtalya’dan ve Ticaret Kanunu’nu Fransa’dan aldı. Hatta o dönem Atatürk’ü , Osmanlı’nın son döneminde de Osmanlı aydınlarını çok etkileyen Fransız Devrimi ve sonrası düşünüleri olmuştur. Demokrasi ve cumhuriyet istemleri tartışmaları yaşanmıştır. Şimdi bunlar bizim üretimimiz ve ‘kendi deneyimimizle bunları çözelim’ diyemezseniz. Çünkü bunlar yüzyılların birikimi. Tabi ki bizimde katkımız olabilir bunun içinde. Bunu da ‘artık Batı’ya arkamızı dönelim, kendi sistemimizi üretelim’ demekte çok zordur. Bedeli de çok ağrı olabilir. Onun için diyorum ki, 2. Dünya harbinden sonra dünya çok ciddi bir değişikliği giderek otoriter rejimlerin önünü kapatmak için erkler ayrımını çok baskın hale getirmiştir. Bütün denge ve denetim mekanizmalarını kurarak, bütün çağdaş demokrasilerin önünü açmıştır. Bundan vazgeçmemiz artık mümkün değil. Laiklik gibi bir denge uzun yıllardır bizim Orta Doğu’ya benzemekten korumuştur. Halen de korumaktadır.Anayasa değişikliği için yapılacak olan referandum sürecinde CHP ve MHP’nin tutumunu nasıl değerlendirirsiniz? ‘CHP iyi muhalefet yapamadı’ diyebilir misiniz?CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin daha bu konuda çok ciddi bir çalışma yaptığını söyleyemeyiz. Yani hükümetin ‘evet’ söylemi terör ‘hayır’ diyor mantığına dayanıyorsa onlarda da daha içi boş demektir. Yani söylenen, tartışılan şeyler daha orta yerde yok demektir. Sadece ‘Türkiye’nin geleceği için, güçlü bir Türkiye için bunu istiyoruz’ demekten ibaret görüyorum. Karşı tarafta da daha çok ciddi bir tartışma başlamadı. Sanıyorum önümüzdeki haftalardan itibaren sadece siyasi partilerin değil toplumunda çeşitli kesimlerle, STK’larla sosyal medyasıyla bu konuda tartışmalar başlayacaktır. İnsanlar mümkün olduğu kadar bilgilenecektir.TBMM’DE HALK İDARESİNİN GÜCÜ YOKBu süreci bir kenara bırakırsak sizin bağımsız milletvekili adaylığınız döneminizi de ele aldığımızda TBMM ve muhalefette neler eksik?TBMM’de eksik olan şu; mecliste halk iradesinin gücünden bahsediyoruz. Hep bu söylene gelmiştir. Bugünkü hükümette hep milli iradeden söz eder. ‘Acaba milli irade mecliste temsil ediliyor mu?’ dediğiniz zaman, edilmediğini görebiliyoruz. Neden edilmiyor? Oradaki milletvekillerimiz genelde liderlerin işaretine göre oy veriyor. Millet iradesinden bahsetmemiz mümkün mü? O zaman Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin iradesinden bahsedebiliriz. Ama milletin iradesi olması için 1921 meclisindeki gibi bir meclis olması lazım. O meclis ki irade; Türkiye’nin dört bir tarafını temsil eden, içinde Osmanlı subayları, aydınları, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin aşiret liderlerinden, din ulemasına, Alevi dedesine kadar çok çeşitli bir meclis iradesiydi ve çok dinamikti. O meclis Atatürk’ün yönettiği İstiklal Savaşı’nı kazandı ve Anayasa yaptı. Ama sonrasında giderek meclis iradesi halkın iradesi olmaktan çıktı. Hele 1980’den sonrası liderlerin iradesi olmaya başladı. Şimdi 18 maddelik Anayasa değişikliğinde 600 milletvekilinden bahsediliyor. Yazık değil mi bu milletin parasına? Bana göre milletvekili sayısını 500 yerine 400 yapsalar bile eğer bu sistemde liderlerin gözüne bakacaksa vekiller, onların kararına göre karar verip oy vereceklerse bu kadar milletvekili niye? Bu kadar masraf niye?Türkiye’de muhalefet sorunu var mı?Türkiye’de siyaset sorunu var. Siyaset hala kurumsallaşmadı. Hizmet adına siyaset çok önemli bir araçtır. Ama biz yeterince siyaseti kurumsal hale getirmedik. Rejimimizi işler hale getiremedik. Rejimin işlemeyen noktalarını gördüğümüzde ‘bunu silip yenisini arayalım’ diyoruz. O zaman eski rejim yine yıllarca bir birikimin sonucu, aksayan yerlerini düzletmek mümkünken ‘onu yok sayalım yenisini koyalım’ dediğimiz zaman, onu oturmak yıllar alabileceği gibi hiç oturmayabilir de. O sistem kaosa da neden olabilir. Basit bir şeyi riske atmak değil ki olay. Türkiye’nin idaresinden bahsediyoruz. 80 milyon insanın yaşadığı bu toprakları idare etmek kolay değil. Hata olmaz mı? Elbette ki olur. Ama hataları gidermek içinde biraz önce bahsettiğim mekanizmalar vardır.DAR BÖLGE İLE SEÇİLEN VEKİL SEÇMENİNE KARŞI SORUMLU OLURSon dönemde ‘dar bölge’ konusu da gündeme geliyor. Dar bölge sistemi ile meclis parlamento çatısı altında toplanacak milletvekillerinin özgür irade içinde olabileceklerine inanıyor musunuz?Tabi tabi bu sistemle oluşacak meclisi çok güçlü kılardı. Dar bölgede seçilen milletvekili kendi bölgesinin milletvekili olur. Seçmenine karşı sorumlu hisseder kendini. Onun iradesini takip etmek, eleştirilerini dinlemek zorundaydı. Doğrusu da odur zaten. Eğer başkanlık sistemine gidiyorsanız dar bölge sistemine güçlü milletvekillerinden oluşan, güçlü parlamento yapmak zorundasınız. Ha bunu yapmadınız ve milletvekillerini lider belirliyor.. Zaten yetkileri liderde topladınız. Lider yargıyı da üst yargıyı da şekillendirecek. Meclisi de öyle. Bu da yetmedi 600 milletvekilini liderler belirleyecek. O zaman o meclis, o yargı nasıl denetim yapar? Hele meclis ‘fesih olma tehlikesi’ altında olduğuna da düşündüğünüzde yetkilerin bir elde toplamış olursanız. Ben şahsen böyle yetkileri hiçbir faniye, Atatürk hayatta olsa ne Atatürk’e ne başkasına bir hukukçu olarak verilmesine taraftar olamam. Bunun parti ile kişilerle hiç ilgili olmadan söylüyorum. Eğer demokrasiye bir bağlılığımız varsa ileri demokrasiyi, ileri anayasayı istiyorsak sistemi ileriye taşımamız lazım.Cumhurbaşkanlığı sistem değişikliği olarak tanımlanan 18 maddelik Anayasa değişikliğinin referandum ile kabul görmesi durumunda yerel yönetimler ne kadar etkilenir? Bizler halk olarak ve yerel yöneticiler hizmette bir farklılık hisseder miyiz?Yetkiler yukarıda toplandıkça merkezileşme güçlenir. Merkezileşme güçlendiği için giderek hizmetler yavaşlamaya başlar. Çünkü merkezden yetki almak zorlaşır. Onun için başkanlık sisteminde yerel yönetimler güçlendirilir. Yukarıdaki mekanizmalara başvurmadan aşağıda giderek güçlendirilmiş yerel yönetimler hatta federasyonlarla çözüm aranır. Bu konuyu ‘doğrudur tartışalım’ diyen de yok. Ama yetkilerin yukarıda toplanması merkezileşmeyi getirir. Bunları dağıtamazsanız gittikçe devlet hantallığı denen şey dayanılmaz boyutlara gelir. Bu da ‘yeniden yetkileri devretme’ tartışmalarını başlatır. Bu da kısır döngü olur.İYİ BELEDİYECİLİK İYİ SIRALAMA YAPAN BELEDİYECİLİKTİRSizin döneminizle şimdi ki dönemi karşılaştırdığınızda, bir bütçe kullanımı ile ilgili bir hoyratlık ya da hizmetle ilgili bir yapısal yanlış yönetim söz konusu mu?Ben bunu sadece mevcut yönetimler açısından ya da Antalya için söylemiyorum. Ama tepeden, hükümetten başlarsak bütün yerel yönetimlerde çok ciddi bir savurganlık görüyorum. Bu benim kişisel görüşüm. Ya da kendi yöntemimle mukayese ediyorum. Ben 10 yıl belediye başkanlığı yaptım. 10 yıl boyunca daha önceden gelen makam odasını kullandım. Hiçte değiştirmeyi düşünmedim. Çünkü ben onları yenileseydim benim alt kadrolarımda o savurganlığı girerdi. Ben makam odamı ve makam aracımı yenilemiş olsam savurganlık mı olurdu? Olmazdı belki ama bir mesaj vermek istiyordum. Bu ülkenin kıt kaynaklarını tüketmeden kullanmamız lazım mesajını veriyordum.
Avrupa İskan Fonu’ndan 50 milyon dolar para buldum. Antalya’nın Otogarı’nı, Hal’ini, Mezbaha’sını, parklarını düzenlemeye koyuldum. Bu kredi de faizli bir para da değildi. Yine Dünya Bankası’ndan 100 milyon dolarlık kredi açtırıp. 50 milyon dolarını aldım. Antalya’nın bütün kanalizasyon sistemini ve alt yapı çalışmalarını başlattım ve devam ettirdim. Yani 100, 150 milyon dolar dışarıdan bulduğum parayla Antalya’nın çehresini değiştirdim. Bugünlerde 100, 150 milyon dolar paraların sadece bir projede çok rahatlıkla harcandığını görüyoruz. Bunu sadece Antalya için söylemiyorum. Ülkenin, hükümetin çok çılgın projelerle çok meşgul olduğunu görüyorum. Ama Türkiye’nin, belediyelerin çok acil alt yapı projelerine ihtiyacı var. Antalya’nın ise ulaşım ve otopark sorunundan daha önemli bir sorun görünmüyor.Ben Batı Çevre Yolu’nu tam 20 yıl önce ‘çok acildir’ diye başlattım. Aradan 20 yıl geçti hala Batı Çevre Yolu konuşuluyor. İyi belediyecilik iyi sıralama yapan belediyeciliktir. İyi hükûmet iyi öncelik sırası yapan hükümettir. Türkiye’nin kaynaklarının kıt olduğunu, borçlu olduğunu düşünürsek her kaynağı dikkatli kullanmamız gerekir. Çok yatırım yapmaktan ziyade halkın sosyal güvenceleri, özgürlükleri, mutluluğu, sağlığı, huzur ve refahı için mücadele etmemiz gerekir.Kentlerin planlanmasında yerel yönetimlerin yetkilerinin merkezi yönetim tarafından alınması konusunda ve kentlilik bilinci konusunda ne düşünüyorsunuz? Kentlilik bilincinin gelişmesi bir toplumun sigortasıdır. Tabi kentlilik bilincinin gelişmesi için demokratik mekanizmaların gelişmesi gerekir. Gerçekten benim belediye başkanlığım dönemimde ilk kurduğum şeylerin başındadır Kente Konseyi. Ortak akıl arama, meslek örgütleri ile birlikte sürekli toplantılar yapma hep bu adım için planlanmış adımlardı. Bunun için bu kentlilik bilincini geliştirmek ve ortak akıl aramak, kentlilerle birlikte toplantılar yapmak, yürüyüş yapmak, konuşmak çok önemlidir. Ben bun çok sık yapardım. Tabi bunu geliştirmek için güçlü medya gerekir. Çekinmeden, özgürce dile getiren medya gerekir. Türkiye’de ben medyanın eski gücünü taşıdığı kanaatinde değilim. Ayrışmalara medyada ortak oldu. Onun için Türkiye’deki bazı şeyler duyulmaz hale geldi. Siz muhalefet edebilirsiniz ama duyulmayabilir. Ya da yanlış bir düşünce doğruymuş gibi de sunulabilir. Bunlar demokrasi adına hep risklerdir. Benimde bütün konuşmalarımın temelinde yatan laik cumhuriyetimiz var. Rejimimizin adı budur. Cumhurbaşkanımız da ifade ediyor ‘bundan vazgeçilmez’ diye. Doğrudur bende kaygı taşımıyorum. Ama cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması gerekir. Batı rejimleri bunu yapmıştır. Demokrasi ile taçlandırmıştır. Bu yolda gidenler huzuru ve refahı yakalayacaktır. Zenginliği yakalayacaktır. Ama bu yolda gitmeyen rejimini demokrasi ile taçlandırmayanlar birçok ülkenin örneğini biliyoruz onlar refahı bulamadılar. Taçlandıranlara bakın sağlıklı demokrasilerde insanlar daha aktif. Keşifler icatlar bile oradan çıkmıştır. Ha eskiden Doğu ülkeleri ya da bizim coğrafyamızın çok güçlü olduğu 500’lü yıllarla 1500’lü yıllara kadar bu coğrafyanın çok güçlü olduğu bin yılda yaşanmıştır. Ona da baktığımız zaman Batı’ya nazaran çok güçlü işleyen devlet yapıları da vardır.Şu anda Antalya’nın sorunu ve acil olarak yapılması gereken neler var? Bugün siz Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olsanız öncelikleriniz neler olurdu?Tecrübeli bir yönetici olarak elbette kentin önceliklerine önem verirdim. Hükümet ‘Kentsel Dönüşüm” adında güzel bir kanun çıkardı. Bu çok önemlidir. Daha önce de vardı ama bence altı doldurulamadı. Bence kentsel dönüşüm bir binayı yıkıp aynısını yapmak değildir. Kentsel dönüşüm, böyle bir yasa bir şehrin yeniden yapılanması için bir fırsat olmalıdır. Yenilenme fırsatı olmadır. Hala Antalya’da ‘şurası betonlaştı, burası betonlaştı biz niye şehircilik yapamıyoruz’ diye feryatlar kopartılıyor. Bakın dünyanın en güzel şehri İstanbul ne hale geldi. Dünyanın ve ülkemizin en güzel sahil yerleri Bodrum, Kemer ne hale geldi. Antalya ne halde, İzmir ne halde. Bizim kent planlarımız ne halde ona bakın. Bunda ‘vay efendim bu belediye başkanı ne yapmış, bu belediye başkanı ne yapmış’ hala konuşulur, tartışılır. O ülkenin kültüdür planları yapan. O ülkenin şehir plancılarıdır, o ülkenin meclisleridir. İller Bankası’dır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Geçmişte çok hata yapılmıştır. 1983-1984 yıllarında Turgut Özal zamanında ‘kentleri kent meclisleri planlasın’ dedikten sonra – ki bir reformdu- çok ciddi hatalar yapılmış, 1990’lı yıllara kadar bu hatalar devam etmiştir. Neden? Çünkü kent meclisleri ve siyasi partiler hiç tecrübeleri yokken bu işe kalkışmışlar ve kentler büyük ölçüde bozulmuştur. Bu karar yanlış mıydı? Doğruydu. Bir reformdu. Ama donanım yoktu, denetim yoktu. Hep denetimden bahsediyoruz ya donanım, denetim ve deneyim bu üç konu çok önemli. O zaman şehirlerde de ‘iyisini yapıyoruz’ diye hükümet bir karar aldı. Ama donanım, denetim ve deneyim olmadığı için şehirler 83-84 ve 90’lı yılları arasında mahvoldu.Ondan sonra birtakım birikimler oluştu, herkes şehir plancılarına sarıldı, sivil toplum örgütleri muhalefet etmeye başladı ama o dönemde belki şehirler en büyük tahribatı yaşadı. Sadece o dönem değil ondan öncesi de sonrasında da çok ciddi tahribatlar oluştu. Belediyelerde bunlara çok gücü yetmediği için alt yapıya yönelmediler. Bunlara yönelmek yerine halkın hoşuna gidecek görsel projelerle meşgul oldular. Oysa bugün ben olsam, ‘kentsel dönüşüm şöyle olmalıdır’ diye çok çaba harcardım. Yeniden planlar yapardım. Yapmak isteyenleri mecburen yeni plana uydururdum. Uydurmak istemiyorsa da yapmazdım. Tek tek her binayı yıkıp yapmak yerine, ada bazında. mahalle bazında yeni bir sayfa üzerinde plan yapılmış gibi sosyal donatısıyla, yeşil alanıyla her türlü şeyiyle bugünün modern planın, geçmişteki yanlışları düzelterek yeniden planlar, insanlarda yıkıp, yaptıkça o planlara uymasını sağlardım. Örnek, Kırcami yeniden planlandı. Kırcami planlanırken bütünsel olarak, hala bitmedi ama planlanıyor. Kırcami’nin önünde de Lara var. Kırcami’yi denize kadar planlarsınız. Geçmişte ne hatalar yapıldı, kimileri hala beni suçlar. Ben 1984-85 meclisinin aldığı kararlarla Lara’nın mahvedildiğinden bahsederim. Ara rejim kararlarından bahsederim. 1979 yılında yapılan planın yanlışından bahsederim. Benim plan yapamadığımdan söz ederim. Bütün bunlar ortadan kaldırılıp yeniden ‘nedir doğrusu’ diyerek planlama yapılır. Ve o mahalle sakinleri yenileneceği zamana mahalle olarak ya da ada bazında yenileme yaparsınız. Tek tek yıkıp yapmak Türkiye’de 10, 20, 30 yıl sürecek bir süreçtir. Ve şehirler her zaman inşaat ve hafriyattan geçilmez bir hale gelecektir. Yetersiz yollarımız inşaat süreciyle daha da tıkanmış olacaktır. Çok önem verdiğim bir konu ama ben hiçbir şehirde bu konuyla ilgili bir faaliyet göremedim.Antalya’da bu kadar geçim sıkıntısı yaşanırken, kampanyalı ev sahibi olma projeleri neden bu kentte olmuyor? Sonuçta bu devletin bir projesi değil mi?Büyükşehir Belediyesi’nin Kepezaltı ve Santral Mahalleleri’nde büyük bir kentsel dönüşüm projesi var. Bu iki mahalle ve devamında da Ahatlı, Yenidoğan ve Kültür Mahalleleri benim dönemimde Vakıflardan kamulaştırılmıştı. Şimdi Büyükşehir belediyesi, Kepezaltı ve Santral Mahallelerinde Kentsel Dönüşüm çalışması yapıyor. Orada büyük bir şey olacak sanırım.Noktasal bazda binayı yıkıp yeniden yapılıyor. Kentsel dönüşüm yasası da diyor ki; mahalle bazında, ada bazında bir kentsel dönüşüme gidildiği zaman kurunun yanında yaşta yanar. Yani yıkılıp yeniden yapılan binalarında yıkılması söz konusu değil mi?İşte tek tek yapmaya başlandınız mı benim dediğim gibi ada bazından düzeltmek giderek zorlaşır. Ama bunu yapmadan bu ada bazından düzenlemeler yaptığınız zaman herkesi yeni plana uydurmak zorunda kalırsınız. Bu tür planlama yaptığınız yerlerde ‘ben binamı yıkıyorum, yenisini yapacağım’ diyemezsiniz. Çünkü artık o adadaki plan hükümleri değişmiştir. O zaman ona diyecekler ki ‘sen yaparsan ancak şunu yapabilirsin, çünkü yeni plan bu.’ Ya da ‘birleşin ada ölçeğinde komple yapın.’ O zaman TOKİ veya bazı müteahhitler devreye girerek gelip o mahalleyi uzlaştırıp, ‘hadi bütün mahalleyi yenide yapıyoruz’ diyerek inşaat sektörü geliştirecektir. O zaman ne olacak? Bugün Lara’da bir dairenin fiyatı 1 milyon lira ise bir site içinde bir daire o zaman iki misine çıkacaktır.Son 20 yıl içinde 8 kez Ulaşım Master Planı ihalesi yapıldı. Her yere kavşak yapılıyor, üst geçitler yapılıyor ama ortada Ulaşım Master Planı yok. Mevcutlara uygun mu bir plan yapılmalı?Mevcut yapılanları plana uydurmak çok büyük bir hatadır. Antalya’ya bir ulaşım planı gerekiyordu. Bütün bu yapılan çalışmaların o ana plana göre yapılması gerekirdi. Ama son yıllarda ciddi bir Ulaşım Master Planı yapıldığını hatırlamıyorum. Bizim dönemimizde bir 6 aylık çalışmayla bir plan yapılmıştı. Hatta o yüzden tramvaya başlamadım. O yaptığımız çalışmalarda Antalya’nın 20 yıl sonrası ciddi bir tramvay çalışmasına ihtiyacı olduğu önümüze gelmişti. Ama ‘tramvaya bu şehirde gerek yok’ denmişti. O zaman bende ‘tramvayın en azından alt yapısı için çalışmalara başlayalım ileriye dönük katkısı olur’ diye bir çalışma başlatmıştım. Hatta Amerikalı bir firma hibe olarak bize bu çalışmayı yapacaktı. Ama sonra Menderes Türel Başkan, Kepez’den tramvayı yaptı. Ne kadar doğruydu bilemiyorum.20 yıl öncesinden tramvay hattı yapalım demişsiniz öncelik neredeydi?Önceliğimizde; Kepez ve Döşemealtı’nda bir Kuzey Kent Projesi düşünüyorduk. Yani şehri kuzeye yukarıdaki platolara çekmeyi düşünüyordum. Şehre gelenler buraya değil oraya yerleşmeliydi. Ondan sonra cazibeyi yaratmak için kente merkezine bir tramvay ve onu da havalimanına ve limana dağıtmayı düşünüyordum. Kent oraya kurulacaktı. Bu projeme ‘en az 20 yıl var’ dendiği için rafa kaldırdım.Efsane başkan olarak baktığınızda Menderes Türel’in sizin yolunuzdan gittiğini düşünüyor musunuz? Menderes Türel’de efsane başkan olabilir diyor musunuz?Menderes Türel’in giderek daha çok halkı dinlediğini, tartıştığını ve hizmetlerini yaparken ortak akıl aradığını hissetmek beni memnun ediyor. İlk başta bu yoktu ama son dönemde çeşitli sivil toplum örgütleriyle, halka ilişkilerinde daha iyi görünüyor. Tecrübesi artıyor ve yatırımları daha doğru yapmak istiyor diye düşünüyorum. İnşallah bu yolda devam eder. Ellerinde çok ciddi bir AKP gücü var. AKP içinde de Menderes Türel’in önemli bir yeri var. Umarım ki böyle gitsin. Harcanan paralar yerini bulsun. Ama ben otogarla, toptancı halinin yıkılıp yeniden yapılmasını doğru bulmam. Hem toptancı hali hem de otogar Antalya’nın en az 20 yıla kadar yükünü çeker. Ben yaptığımda da insanlar ‘vay şehir dışında’ denilmişti. Ama tam yerli yerinde şehir büyütmek, trafik sorununu rahatlamak için o günün halini ve otogarını yapmıştık. Hala Antalya için yeterlidir. ‘Benim izimde’ diye bir şey yok inşallah çok daha iyilerini yapsın.Sayın Subaşı, siz aynı zamanda Antalya Yüksek İstişare Kurulu (AYİK) üyesisiniz. Son toplantıda özellikle Elmalı İlçesi’nin sel baskını ve barajlarla ilgili sulama sorununu gündeme taşıdınız. Sizin önerdiğiniz konu ciddi manada değerlendiriliyor ve Vali bey tarafından incelemeye alınıyor. Biraz da AYİK’i değerlendirir misiniz? AYİK’ten amacına uygun sonuçlar alınabilecek mi?Daha önceki Valimiz Muammer Türker Bey ve Menderes türel Başkan’ın fikri ile oluştu galiba. Bir sivil topluma danışmak, istişare etme fikri olmuş olabilir. Bununla ilgili Antalya’da Kent Konseyi ve benzer kuruluşlar var ama yakın bir çevrede içinde turizmcilerin, iş adamlarının, meslek odalarının bulunduğu böyle bir istişare kurulu düşünülmüş. Bizde buna yakın durduk. Katkı sağlamaya çalıştık. Faydalı da olur kanaatindeyim. Kent Konseyi farklı bir yapıdır. Hatta AYİK bana göre oradan da yararlanmalı. Çünkü Antalya ile çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Zaman zaman onların birikimden de yararlanılmalı. Çünkü Kent Konseyi’nin misyonu bu. Bizlerde ‘nasıl katkı sağlarız’ diye düşünüyoruz. Benim gündeme getirdiğim konu da Elmalı için önemliydi. Çünkü ilçede önemli sorunlar var. İlçelerin önemli sorunlarının zaman zaman gündeme gelmesi kent için faydalıdır. İdarecilere de çok katkı sağlar diye düşünüyorum. Elmalı konusunda da hem Menderes Türel başkan hem de Valimiz Münir Karaloğlu ciddi anlamda duyarlılık gösterdi ve yetkililerinden de çalışma yapmasını istedi.Siyasete devam mı? Yeniden bir adaylık söz konusu olabilir mi?Hayır. Siyaseti sadece takip ediyorum. Zaten ben bugüne kadar siyaseti bir sorumluluk projesi olarak görmüşümdür. Acaba bizim birikimimiz katkı sağlar mı? Çokta kaçamak durmamalıyız. Katkı sağlayacaksak bir ucundan tutmalıyız mantığı var. Şimdilik siyasete uzağım.Belediye başkanlığı yaptınız. Önemli bir deneyim elde ettiniz. A partisi B partisi fark etmez, her hangi bir yerel yönetim, ilçe yönetimi size ‘ne yapmalıyız’ diye danışıp bilgi aldı mı? Sizin birikiminizden faydalanmak isteyen oldu mu? Oluyor mu?Türkiye’de o konuda gelişmiş bir şeyimiz yoktur. Mesela Batı’da her deneyimden yaralanmak isterler. Hatta büyük paralar verirler. Türkiye’de ise hiç ücrete gerek yok. Herkes o birikimleri seferber etmek istese de onu birisine danışıyor gibi, ‘ben bilen insanım’ zaten diye düşünürler. Hâlbuki öyle değil. Deneyim çok farklıdır. Bizde o kültür yok sonuç olarak.Sizlere birilerinin danışmasını beklemek yerine kent sorununa sizler neden müdahil olmuyorsunuz?Kent ile ilgili çok önemli bir şey gördüğüm zaman mutlaka yazarım ya da söylerim. Ya da onun tartışmasını ortaya koymaya çalışırım. Örnek olarak söyleyeyim, benim son iki projem Kadıahmetoğulları’nın yaptığı Mark Antalya AVM, benim Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı projemdi. Altında da 5,6 katlı otopark projem vardı. Oraya belediyeyi yapacaktık. Belediyeye gelen insanlar otoparka arabasını koyacak. Şarampole yürüyüş yolu yapmıştık. Oradan kent merkezine geleceklerdi. Bunlar hep düşünülmüş projelerdi. Benim bu projeme dava açıldı. Gerekçe ise ‘Madem belediye hizmet alanı yapıyorsun, çarşı alanına ne gerek var’ dendi.O dönem mecliste şunu söyledim; o tek katlı çarşı parasız belediyemize komple binayı yaptıran bir karşılıktır. Yapmaya hazır bir firma var. O bir kat çarşıyı vereceğim, otoparkı işletecek. Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binasını yapacaklar. Dava açıldı ve proje durdu. Ben o projeye başlayamadım. Ayrıca seçimi de kaybettim. Benden sonra Belediye başkanı olan Bekir Kumbul döneminde komple çarşı yaptılar ve AVM’ye verip mahvettiler. Olmaması gereken bir yere yaptılar.Yine Real AVM’nin’in yeri, bizim toptancı hal yeriydi. Antalya’nın güveni olacak kinci arsa da oraydı. Orayı tuttu Real’i yaptırdılar. Antalyaspor’a borçlandırdılar bilmem ne yaptılar Real’e verdiler. Bana ‘peşkeş çekti’ diyenler asıl kendileri iki arsayı mahvedip peşkeş çektiler.Üçüncü arsam da Lara Gençlik Parkı’ndaki çok kıymetli bir yerdi. Davayı kaybedersem korkusuyla orayı Muratpaşa Belediyesi’ne kamulaştırma yaptırttım. Sonra Büyükşehir’e dönmediği gibi bir hacizle dönemin Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen’in elinden aldılar. 3 arsada Antalya’nın istikbali için ben para bulamadım ama o 3 arsayı para için çarçur ettiler. Benimle ilgili her şey yazılırken bu 3 cinayet yazılmadı. Ne meslek odaları konuştu ne medya konuştu.Antalyaspor’u nasıl değerlendiriyorsunuz?Ben çok iyi yolda görüyorum Antalyaspor’u. Maçlara gitmiyorum ama toplantılarına katılıyorum. Yapılanları görüyorum. Çokta hoşuma gidiyor. Şimdilik iyi bir yönetim iyi bir başkan var. O seçimde divanı ben yönetmiştim. Konuşmalarından dolayı tebrik etmiştim. Böyle giderseniz çok ciddi başarı yakalarsınız demiştim. Menderes Türel Başkan’da çok büyük bir jest yaptı. Çok büyük hediyedir o. O önemli bir katkı.Sizin döneminizden bu döneme baktığınızda turizmde nasıl hatalar yapıldı da turizm bu hale geldi?Turizmde hata demek yerine işin başında hatalar yapıldı. Veya hata mıydı değil miydi birtakım aksilikler oldu. Bir Rus uçağının düşürülmesi 2016 yılına mal oldu. Ona turizmcinin hatası diyemeyiz. Hatalı aramanın da bir anlamı yok. Öyle bir şanssızlık yaşandı. 2016 yılında turizmcileri ve tarımı sektörünü çok zor durumda bıraktı. Yoksa Antalyalı turizmciler çok ciddi yatırımlar yaptılar. İşletmeciliği öğrendiler, organize oldular. Dışarıdan turist getirmeyi öğrendiler. Çevreyi de koruyabildiğimiz sürece Antalya’da turizmin önü açıktı. Tarımında önü açıktı. İnşallah komşularımızla, dış ülkelerle olan ilikler giderek düzelir ve hem turizm hem tarım sektörü yeniden büyümeye devam eder
Avrupa İskan Fonu’ndan 50 milyon dolar para buldum. Antalya’nın Otogarı’nı, Hal’ini, Mezbaha’sını, parklarını düzenlemeye koyuldum. Bu kredi de faizli bir para da değildi. Yine Dünya Bankası’ndan 100 milyon dolarlık kredi açtırıp. 50 milyon dolarını aldım. Antalya’nın bütün kanalizasyon sistemini ve alt yapı çalışmalarını başlattım ve devam ettirdim. Yani 100, 150 milyon dolar dışarıdan bulduğum parayla Antalya’nın çehresini değiştirdim. Bugünlerde 100, 150 milyon dolar paraların sadece bir projede çok rahatlıkla harcandığını görüyoruz. Bunu sadece Antalya için söylemiyorum. Ülkenin, hükümetin çok çılgın projelerle çok meşgul olduğunu görüyorum. Ama Türkiye’nin, belediyelerin çok acil alt yapı projelerine ihtiyacı var. Antalya’nın ise ulaşım ve otopark sorunundan daha önemli bir sorun görünmüyor.Ben Batı Çevre Yolu’nu tam 20 yıl önce ‘çok acildir’ diye başlattım. Aradan 20 yıl geçti hala Batı Çevre Yolu konuşuluyor. İyi belediyecilik iyi sıralama yapan belediyeciliktir. İyi hükûmet iyi öncelik sırası yapan hükümettir. Türkiye’nin kaynaklarının kıt olduğunu, borçlu olduğunu düşünürsek her kaynağı dikkatli kullanmamız gerekir. Çok yatırım yapmaktan ziyade halkın sosyal güvenceleri, özgürlükleri, mutluluğu, sağlığı, huzur ve refahı için mücadele etmemiz gerekir.Kentlerin planlanmasında yerel yönetimlerin yetkilerinin merkezi yönetim tarafından alınması konusunda ve kentlilik bilinci konusunda ne düşünüyorsunuz? Kentlilik bilincinin gelişmesi bir toplumun sigortasıdır. Tabi kentlilik bilincinin gelişmesi için demokratik mekanizmaların gelişmesi gerekir. Gerçekten benim belediye başkanlığım dönemimde ilk kurduğum şeylerin başındadır Kente Konseyi. Ortak akıl arama, meslek örgütleri ile birlikte sürekli toplantılar yapma hep bu adım için planlanmış adımlardı. Bunun için bu kentlilik bilincini geliştirmek ve ortak akıl aramak, kentlilerle birlikte toplantılar yapmak, yürüyüş yapmak, konuşmak çok önemlidir. Ben bun çok sık yapardım. Tabi bunu geliştirmek için güçlü medya gerekir. Çekinmeden, özgürce dile getiren medya gerekir. Türkiye’de ben medyanın eski gücünü taşıdığı kanaatinde değilim. Ayrışmalara medyada ortak oldu. Onun için Türkiye’deki bazı şeyler duyulmaz hale geldi. Siz muhalefet edebilirsiniz ama duyulmayabilir. Ya da yanlış bir düşünce doğruymuş gibi de sunulabilir. Bunlar demokrasi adına hep risklerdir. Benimde bütün konuşmalarımın temelinde yatan laik cumhuriyetimiz var. Rejimimizin adı budur. Cumhurbaşkanımız da ifade ediyor ‘bundan vazgeçilmez’ diye. Doğrudur bende kaygı taşımıyorum. Ama cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması gerekir. Batı rejimleri bunu yapmıştır. Demokrasi ile taçlandırmıştır. Bu yolda gidenler huzuru ve refahı yakalayacaktır. Zenginliği yakalayacaktır. Ama bu yolda gitmeyen rejimini demokrasi ile taçlandırmayanlar birçok ülkenin örneğini biliyoruz onlar refahı bulamadılar. Taçlandıranlara bakın sağlıklı demokrasilerde insanlar daha aktif. Keşifler icatlar bile oradan çıkmıştır. Ha eskiden Doğu ülkeleri ya da bizim coğrafyamızın çok güçlü olduğu 500’lü yıllarla 1500’lü yıllara kadar bu coğrafyanın çok güçlü olduğu bin yılda yaşanmıştır. Ona da baktığımız zaman Batı’ya nazaran çok güçlü işleyen devlet yapıları da vardır.Şu anda Antalya’nın sorunu ve acil olarak yapılması gereken neler var? Bugün siz Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olsanız öncelikleriniz neler olurdu?Tecrübeli bir yönetici olarak elbette kentin önceliklerine önem verirdim. Hükümet ‘Kentsel Dönüşüm” adında güzel bir kanun çıkardı. Bu çok önemlidir. Daha önce de vardı ama bence altı doldurulamadı. Bence kentsel dönüşüm bir binayı yıkıp aynısını yapmak değildir. Kentsel dönüşüm, böyle bir yasa bir şehrin yeniden yapılanması için bir fırsat olmalıdır. Yenilenme fırsatı olmadır. Hala Antalya’da ‘şurası betonlaştı, burası betonlaştı biz niye şehircilik yapamıyoruz’ diye feryatlar kopartılıyor. Bakın dünyanın en güzel şehri İstanbul ne hale geldi. Dünyanın ve ülkemizin en güzel sahil yerleri Bodrum, Kemer ne hale geldi. Antalya ne halde, İzmir ne halde. Bizim kent planlarımız ne halde ona bakın. Bunda ‘vay efendim bu belediye başkanı ne yapmış, bu belediye başkanı ne yapmış’ hala konuşulur, tartışılır. O ülkenin kültüdür planları yapan. O ülkenin şehir plancılarıdır, o ülkenin meclisleridir. İller Bankası’dır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Geçmişte çok hata yapılmıştır. 1983-1984 yıllarında Turgut Özal zamanında ‘kentleri kent meclisleri planlasın’ dedikten sonra – ki bir reformdu- çok ciddi hatalar yapılmış, 1990’lı yıllara kadar bu hatalar devam etmiştir. Neden? Çünkü kent meclisleri ve siyasi partiler hiç tecrübeleri yokken bu işe kalkışmışlar ve kentler büyük ölçüde bozulmuştur. Bu karar yanlış mıydı? Doğruydu. Bir reformdu. Ama donanım yoktu, denetim yoktu. Hep denetimden bahsediyoruz ya donanım, denetim ve deneyim bu üç konu çok önemli. O zaman şehirlerde de ‘iyisini yapıyoruz’ diye hükümet bir karar aldı. Ama donanım, denetim ve deneyim olmadığı için şehirler 83-84 ve 90’lı yılları arasında mahvoldu.Ondan sonra birtakım birikimler oluştu, herkes şehir plancılarına sarıldı, sivil toplum örgütleri muhalefet etmeye başladı ama o dönemde belki şehirler en büyük tahribatı yaşadı. Sadece o dönem değil ondan öncesi de sonrasında da çok ciddi tahribatlar oluştu. Belediyelerde bunlara çok gücü yetmediği için alt yapıya yönelmediler. Bunlara yönelmek yerine halkın hoşuna gidecek görsel projelerle meşgul oldular. Oysa bugün ben olsam, ‘kentsel dönüşüm şöyle olmalıdır’ diye çok çaba harcardım. Yeniden planlar yapardım. Yapmak isteyenleri mecburen yeni plana uydururdum. Uydurmak istemiyorsa da yapmazdım. Tek tek her binayı yıkıp yapmak yerine, ada bazında. mahalle bazında yeni bir sayfa üzerinde plan yapılmış gibi sosyal donatısıyla, yeşil alanıyla her türlü şeyiyle bugünün modern planın, geçmişteki yanlışları düzelterek yeniden planlar, insanlarda yıkıp, yaptıkça o planlara uymasını sağlardım. Örnek, Kırcami yeniden planlandı. Kırcami planlanırken bütünsel olarak, hala bitmedi ama planlanıyor. Kırcami’nin önünde de Lara var. Kırcami’yi denize kadar planlarsınız. Geçmişte ne hatalar yapıldı, kimileri hala beni suçlar. Ben 1984-85 meclisinin aldığı kararlarla Lara’nın mahvedildiğinden bahsederim. Ara rejim kararlarından bahsederim. 1979 yılında yapılan planın yanlışından bahsederim. Benim plan yapamadığımdan söz ederim. Bütün bunlar ortadan kaldırılıp yeniden ‘nedir doğrusu’ diyerek planlama yapılır. Ve o mahalle sakinleri yenileneceği zamana mahalle olarak ya da ada bazında yenileme yaparsınız. Tek tek yıkıp yapmak Türkiye’de 10, 20, 30 yıl sürecek bir süreçtir. Ve şehirler her zaman inşaat ve hafriyattan geçilmez bir hale gelecektir. Yetersiz yollarımız inşaat süreciyle daha da tıkanmış olacaktır. Çok önem verdiğim bir konu ama ben hiçbir şehirde bu konuyla ilgili bir faaliyet göremedim.Antalya’da bu kadar geçim sıkıntısı yaşanırken, kampanyalı ev sahibi olma projeleri neden bu kentte olmuyor? Sonuçta bu devletin bir projesi değil mi?Büyükşehir Belediyesi’nin Kepezaltı ve Santral Mahalleleri’nde büyük bir kentsel dönüşüm projesi var. Bu iki mahalle ve devamında da Ahatlı, Yenidoğan ve Kültür Mahalleleri benim dönemimde Vakıflardan kamulaştırılmıştı. Şimdi Büyükşehir belediyesi, Kepezaltı ve Santral Mahallelerinde Kentsel Dönüşüm çalışması yapıyor. Orada büyük bir şey olacak sanırım.Noktasal bazda binayı yıkıp yeniden yapılıyor. Kentsel dönüşüm yasası da diyor ki; mahalle bazında, ada bazında bir kentsel dönüşüme gidildiği zaman kurunun yanında yaşta yanar. Yani yıkılıp yeniden yapılan binalarında yıkılması söz konusu değil mi?İşte tek tek yapmaya başlandınız mı benim dediğim gibi ada bazından düzeltmek giderek zorlaşır. Ama bunu yapmadan bu ada bazından düzenlemeler yaptığınız zaman herkesi yeni plana uydurmak zorunda kalırsınız. Bu tür planlama yaptığınız yerlerde ‘ben binamı yıkıyorum, yenisini yapacağım’ diyemezsiniz. Çünkü artık o adadaki plan hükümleri değişmiştir. O zaman ona diyecekler ki ‘sen yaparsan ancak şunu yapabilirsin, çünkü yeni plan bu.’ Ya da ‘birleşin ada ölçeğinde komple yapın.’ O zaman TOKİ veya bazı müteahhitler devreye girerek gelip o mahalleyi uzlaştırıp, ‘hadi bütün mahalleyi yenide yapıyoruz’ diyerek inşaat sektörü geliştirecektir. O zaman ne olacak? Bugün Lara’da bir dairenin fiyatı 1 milyon lira ise bir site içinde bir daire o zaman iki misine çıkacaktır.Son 20 yıl içinde 8 kez Ulaşım Master Planı ihalesi yapıldı. Her yere kavşak yapılıyor, üst geçitler yapılıyor ama ortada Ulaşım Master Planı yok. Mevcutlara uygun mu bir plan yapılmalı?Mevcut yapılanları plana uydurmak çok büyük bir hatadır. Antalya’ya bir ulaşım planı gerekiyordu. Bütün bu yapılan çalışmaların o ana plana göre yapılması gerekirdi. Ama son yıllarda ciddi bir Ulaşım Master Planı yapıldığını hatırlamıyorum. Bizim dönemimizde bir 6 aylık çalışmayla bir plan yapılmıştı. Hatta o yüzden tramvaya başlamadım. O yaptığımız çalışmalarda Antalya’nın 20 yıl sonrası ciddi bir tramvay çalışmasına ihtiyacı olduğu önümüze gelmişti. Ama ‘tramvaya bu şehirde gerek yok’ denmişti. O zaman bende ‘tramvayın en azından alt yapısı için çalışmalara başlayalım ileriye dönük katkısı olur’ diye bir çalışma başlatmıştım. Hatta Amerikalı bir firma hibe olarak bize bu çalışmayı yapacaktı. Ama sonra Menderes Türel Başkan, Kepez’den tramvayı yaptı. Ne kadar doğruydu bilemiyorum.20 yıl öncesinden tramvay hattı yapalım demişsiniz öncelik neredeydi?Önceliğimizde; Kepez ve Döşemealtı’nda bir Kuzey Kent Projesi düşünüyorduk. Yani şehri kuzeye yukarıdaki platolara çekmeyi düşünüyordum. Şehre gelenler buraya değil oraya yerleşmeliydi. Ondan sonra cazibeyi yaratmak için kente merkezine bir tramvay ve onu da havalimanına ve limana dağıtmayı düşünüyordum. Kent oraya kurulacaktı. Bu projeme ‘en az 20 yıl var’ dendiği için rafa kaldırdım.Efsane başkan olarak baktığınızda Menderes Türel’in sizin yolunuzdan gittiğini düşünüyor musunuz? Menderes Türel’de efsane başkan olabilir diyor musunuz?Menderes Türel’in giderek daha çok halkı dinlediğini, tartıştığını ve hizmetlerini yaparken ortak akıl aradığını hissetmek beni memnun ediyor. İlk başta bu yoktu ama son dönemde çeşitli sivil toplum örgütleriyle, halka ilişkilerinde daha iyi görünüyor. Tecrübesi artıyor ve yatırımları daha doğru yapmak istiyor diye düşünüyorum. İnşallah bu yolda devam eder. Ellerinde çok ciddi bir AKP gücü var. AKP içinde de Menderes Türel’in önemli bir yeri var. Umarım ki böyle gitsin. Harcanan paralar yerini bulsun. Ama ben otogarla, toptancı halinin yıkılıp yeniden yapılmasını doğru bulmam. Hem toptancı hali hem de otogar Antalya’nın en az 20 yıla kadar yükünü çeker. Ben yaptığımda da insanlar ‘vay şehir dışında’ denilmişti. Ama tam yerli yerinde şehir büyütmek, trafik sorununu rahatlamak için o günün halini ve otogarını yapmıştık. Hala Antalya için yeterlidir. ‘Benim izimde’ diye bir şey yok inşallah çok daha iyilerini yapsın.Sayın Subaşı, siz aynı zamanda Antalya Yüksek İstişare Kurulu (AYİK) üyesisiniz. Son toplantıda özellikle Elmalı İlçesi’nin sel baskını ve barajlarla ilgili sulama sorununu gündeme taşıdınız. Sizin önerdiğiniz konu ciddi manada değerlendiriliyor ve Vali bey tarafından incelemeye alınıyor. Biraz da AYİK’i değerlendirir misiniz? AYİK’ten amacına uygun sonuçlar alınabilecek mi?Daha önceki Valimiz Muammer Türker Bey ve Menderes türel Başkan’ın fikri ile oluştu galiba. Bir sivil topluma danışmak, istişare etme fikri olmuş olabilir. Bununla ilgili Antalya’da Kent Konseyi ve benzer kuruluşlar var ama yakın bir çevrede içinde turizmcilerin, iş adamlarının, meslek odalarının bulunduğu böyle bir istişare kurulu düşünülmüş. Bizde buna yakın durduk. Katkı sağlamaya çalıştık. Faydalı da olur kanaatindeyim. Kent Konseyi farklı bir yapıdır. Hatta AYİK bana göre oradan da yararlanmalı. Çünkü Antalya ile çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Zaman zaman onların birikimden de yararlanılmalı. Çünkü Kent Konseyi’nin misyonu bu. Bizlerde ‘nasıl katkı sağlarız’ diye düşünüyoruz. Benim gündeme getirdiğim konu da Elmalı için önemliydi. Çünkü ilçede önemli sorunlar var. İlçelerin önemli sorunlarının zaman zaman gündeme gelmesi kent için faydalıdır. İdarecilere de çok katkı sağlar diye düşünüyorum. Elmalı konusunda da hem Menderes Türel başkan hem de Valimiz Münir Karaloğlu ciddi anlamda duyarlılık gösterdi ve yetkililerinden de çalışma yapmasını istedi.Siyasete devam mı? Yeniden bir adaylık söz konusu olabilir mi?Hayır. Siyaseti sadece takip ediyorum. Zaten ben bugüne kadar siyaseti bir sorumluluk projesi olarak görmüşümdür. Acaba bizim birikimimiz katkı sağlar mı? Çokta kaçamak durmamalıyız. Katkı sağlayacaksak bir ucundan tutmalıyız mantığı var. Şimdilik siyasete uzağım.Belediye başkanlığı yaptınız. Önemli bir deneyim elde ettiniz. A partisi B partisi fark etmez, her hangi bir yerel yönetim, ilçe yönetimi size ‘ne yapmalıyız’ diye danışıp bilgi aldı mı? Sizin birikiminizden faydalanmak isteyen oldu mu? Oluyor mu?Türkiye’de o konuda gelişmiş bir şeyimiz yoktur. Mesela Batı’da her deneyimden yaralanmak isterler. Hatta büyük paralar verirler. Türkiye’de ise hiç ücrete gerek yok. Herkes o birikimleri seferber etmek istese de onu birisine danışıyor gibi, ‘ben bilen insanım’ zaten diye düşünürler. Hâlbuki öyle değil. Deneyim çok farklıdır. Bizde o kültür yok sonuç olarak.Sizlere birilerinin danışmasını beklemek yerine kent sorununa sizler neden müdahil olmuyorsunuz?Kent ile ilgili çok önemli bir şey gördüğüm zaman mutlaka yazarım ya da söylerim. Ya da onun tartışmasını ortaya koymaya çalışırım. Örnek olarak söyleyeyim, benim son iki projem Kadıahmetoğulları’nın yaptığı Mark Antalya AVM, benim Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı projemdi. Altında da 5,6 katlı otopark projem vardı. Oraya belediyeyi yapacaktık. Belediyeye gelen insanlar otoparka arabasını koyacak. Şarampole yürüyüş yolu yapmıştık. Oradan kent merkezine geleceklerdi. Bunlar hep düşünülmüş projelerdi. Benim bu projeme dava açıldı. Gerekçe ise ‘Madem belediye hizmet alanı yapıyorsun, çarşı alanına ne gerek var’ dendi.O dönem mecliste şunu söyledim; o tek katlı çarşı parasız belediyemize komple binayı yaptıran bir karşılıktır. Yapmaya hazır bir firma var. O bir kat çarşıyı vereceğim, otoparkı işletecek. Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binasını yapacaklar. Dava açıldı ve proje durdu. Ben o projeye başlayamadım. Ayrıca seçimi de kaybettim. Benden sonra Belediye başkanı olan Bekir Kumbul döneminde komple çarşı yaptılar ve AVM’ye verip mahvettiler. Olmaması gereken bir yere yaptılar.Yine Real AVM’nin’in yeri, bizim toptancı hal yeriydi. Antalya’nın güveni olacak kinci arsa da oraydı. Orayı tuttu Real’i yaptırdılar. Antalyaspor’a borçlandırdılar bilmem ne yaptılar Real’e verdiler. Bana ‘peşkeş çekti’ diyenler asıl kendileri iki arsayı mahvedip peşkeş çektiler.Üçüncü arsam da Lara Gençlik Parkı’ndaki çok kıymetli bir yerdi. Davayı kaybedersem korkusuyla orayı Muratpaşa Belediyesi’ne kamulaştırma yaptırttım. Sonra Büyükşehir’e dönmediği gibi bir hacizle dönemin Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen’in elinden aldılar. 3 arsada Antalya’nın istikbali için ben para bulamadım ama o 3 arsayı para için çarçur ettiler. Benimle ilgili her şey yazılırken bu 3 cinayet yazılmadı. Ne meslek odaları konuştu ne medya konuştu.Antalyaspor’u nasıl değerlendiriyorsunuz?Ben çok iyi yolda görüyorum Antalyaspor’u. Maçlara gitmiyorum ama toplantılarına katılıyorum. Yapılanları görüyorum. Çokta hoşuma gidiyor. Şimdilik iyi bir yönetim iyi bir başkan var. O seçimde divanı ben yönetmiştim. Konuşmalarından dolayı tebrik etmiştim. Böyle giderseniz çok ciddi başarı yakalarsınız demiştim. Menderes Türel Başkan’da çok büyük bir jest yaptı. Çok büyük hediyedir o. O önemli bir katkı.Sizin döneminizden bu döneme baktığınızda turizmde nasıl hatalar yapıldı da turizm bu hale geldi?Turizmde hata demek yerine işin başında hatalar yapıldı. Veya hata mıydı değil miydi birtakım aksilikler oldu. Bir Rus uçağının düşürülmesi 2016 yılına mal oldu. Ona turizmcinin hatası diyemeyiz. Hatalı aramanın da bir anlamı yok. Öyle bir şanssızlık yaşandı. 2016 yılında turizmcileri ve tarımı sektörünü çok zor durumda bıraktı. Yoksa Antalyalı turizmciler çok ciddi yatırımlar yaptılar. İşletmeciliği öğrendiler, organize oldular. Dışarıdan turist getirmeyi öğrendiler. Çevreyi de koruyabildiğimiz sürece Antalya’da turizmin önü açıktı. Tarımında önü açıktı. İnşallah komşularımızla, dış ülkelerle olan ilikler giderek düzelir ve hem turizm hem tarım sektörü yeniden büyümeye devam eder