Hastalandığımızda kalkıp doktora gideriz, ilk sorudur doktorun ağzından çıkan; ‘neyiniz var?’
Başlarız anlatmaya ve kısa bir muayene arkasından bir sürü test, röntgen… Bırakırız kendimizi doktorun kollarına, güveniriz ve ilaç kullanım tavsiyelerine uyar, iyileşiriz ya da memnun kalmaz başka bir doktora daha görünmek ister, hem hastalığımızın, hem de doktorların doğruluğunu sınarız.
Erken teşhisin hayat kurtardığını bilir ama teşhisinde doğru olup, olmadığını takip ederiz.
Güzel ülkemin insanlarının karakteristik genel özelliğidir, neden bunu anlatıyorum; ‘hastayız’ şu an şehir olarak, güzel Antalyamız olarak maalesef hastalandık...
Üstelik yatalak bir hasta olarak ayağa kalkmak adına doktor doktor geziyoruz.
Hepsini tek tek dinliyor derdimizi, ağrılarımızı anlatıyoruz, nafile…
Doktorlar dakikalarca televizyonlardan, yazılı medyadan teşhisi koyuyor, tedaviyi de söylüyorlar ama sonuç olumsuz!..
Ne bir test, ne bir analiz sonuç çıkmıyor!..
Bizim doktor doktor gezip, doktorların kanal kanal, gazete gazete gezmesi maalesef bizi iyileştirmiyor, bir doktor, bir televizyon kanalında hastalar çantalarını alıp, ülke ülke gezip, başka doktorlara da görünsünler diyor ve gülüyoruz. İçinde dermanı olmayanın dışarıdakinin dermanını ilaç niyetine, hadi hayırlısı…
Antalya’nın bu sorununa seneler önce teşhis konuldu ama maalesef tedaviye geç kalındı. Ölmekle, sakat kalmak arasında bir tercih durumunda üzülerek bu kadar yatırım, bu kadar istihdam yetmedi, ithal, ucuz istihdam, kayıt dışılık ve sahipsizlik bu şehrin kaderi olamaz...
Sayın Kültür ve Turizm Bakanım Mahir Ünal' a sesleniyorum:
Antalya’nın sorunu bir masada toplanıp, turizm konusunda patron olmuş, üstelik emek vermeden kısa zamanda patron olmuş bazı insanlarla olmuyor, olsaydı bugünkü hastalıklı durumu yaşıyor olmazdık. Arz talep dengesi araştırılmadan yapılan tesisler çok yatak, çok turist gibi saçma sloganlarla beraber üstüne müşteri kapma rekabeti yüzünden ucuza pazarlanıp, dünyanın görülesi değil, öylesine gidilesi bir destinasyonu haline getirilmesinin hesabı sorulmalıdır.
Allah’ın verdiği deniz, kum, güneşi pazarladık bitti diyen ve karabatak misali batıp, çıkan tur operatörü ve devlet müteahhidi veya banka destekli tarla sahiplerinin kısa zamanda yataklarına yatak ekledikleri otelcilerinin bu kentin vebalinin hesabını vermelilerdir.
TÜRSAB bugüne kadar topladığı aidatların hakkını verecek mi?
Bir çıkış bir umut yaratabilecek mi?
Otelciler her operatöre ayrı fiyat verirken dolmak uğruna prensipsiz, plansız, kapanmak alternatifi dışında bir çıkış yolu bulabilecek mi soruyorum?
‘Kriz var!'ı yatalak olduklarında teşvikleri devletten istemek ne kadar doğru soruyorum?
Kriz yokken her şey güllük gülistanlıkken devlet gene vardı ama o zaman devlete ihtiyaç yoktu. Bindiğimiz dalı keserken düşünmeyen, düştükten sonra devlete sarılan bu zihniyetten kurtulup, meslek kuruluşlarının aidat toplayan, akşam yemekleri, gecelerde ödül dağıtan kafaları değiştirelim. El ele verip, zarar bile etsek ülkemizi ucuza pazarlayan bu ticari zihniyetlerden kurtaralım.
Ve yine söylemeliyim ki; esas sorun önümüzde sezon itibari ile açılmayan oteller ve yapılmayan satın almalar, işsiz insanlar, küçük esnaf ve KOBİ’lerdeki ödeme sorunları, ödenmeyen kiralar, elektrik, su faturaları, SGK primleri, vergi borçları gibi sorunlar kent merkezinde vergilerini bu kentte ödeyenleri vuracak. Nitekim bu kent büyük tur operatörlerinin devletten aldıkları teşvik sonrası milyonlarca borcu bu kentte yaşayanlara bırakıp, gitmesine alışkın… Bu krizden her zamanki gibi burada yaşayanlar vergisini ödeyecekler. Bugün gazeteniz Hürses’in manşet haberinde okuyacağınız gibi tüm gözler Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklayacağı 11 maddelik turizm acil eylem planında…
Umarım bundan sonra açıklanacak pakette ATSO kayıtlı olması şartı vardır.
Ve… Yeni yapılanma TYD Başkan Yardımcısı Cemil Uğurlu, yine Antalya bütünü yerine Belek’te yatırım yapan tahsis üzerine otellerini lüks villaları diken BETÜYAP üyeleri adına Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tatil tercihinizi kendi ülkemizde yapın telkinini yasak hale gelmesi üzerine bir demeç vermiş.
Yerli turist sorar zamanında Ruslara pazarladığınız ve standart oda talebinde bile yerli turisti almadığınız tesislere yasakla mı müşteri getireceksiniz?
Turizme sadece bina ve inşaat olarak bakmasak ve bu sektörün çok uzun soluklu değerlendirilmesi gerektiğini bilsek ne kadar iyi olurdu. Ama olmadı, olmuyor…
Günü kurtarma politikaları ve krizden beslenenler teşvik desteğini daha rahat alarak, kendilerine tahsis edilen hazine arazilerine dikecekleri oteller dışında bana dokunmayan yılan bin yaşayın zihniyetiyle sektörü daha da dibe çekiyor.
Ben isterdim ki, turizmde krizi aşmak adına daha somut gerçekçi adımlar atılsın. Tanıtım denildi ama bu konuyla ilgili hiçbir gelişme yaşanmadı. Turisti ülkemize hatta kentimize getirmek adına ne yapılacak, bununla ilgili tek dile getirilen ‘EXPO 216 Fuarı Rus açığını kapacak’ cümlesi…
Kriz cümleler içinde kaldı. Türkiye’ye turisti nasıl getireceğini bilemeyenler, yatak sayısını arttırmak adına yanlış üzerine yanlış yapmaya devam ediyor.
GÜN BİRLİK, BERABERLİK GÜNÜDÜR
Bu krizden ancak hep beraber ortak hareketle çıkarız...