Antalya ticaretinde durum ortada…
Aslına bakarsanız sadece Antalya değil ülke genelinde nakit para akışı yok denilecek kadar az…
Satış yapılıyor, ancak tahsilata sıra gelince ekonomideki belirsizlik gibi, sattığın malın parasını ne zaman alacağın belli değil…
Bildiğiniz gibi 3 aydır 1300 liralık asgari ücret işveren tarafından ödeniyor. Destek alsa da, istihdam üzerindeki yüklerin asgari ücretle arttığını düşünen işverenin böylesi ekonomik ortamda yükü daha arttı.
İşveren tabii ki, işçisinin fazla maaş almasını ister, ancak kendisinin de gelir gider dengesinin orantısını düzenlemek zorundadır. Yoksa işverenle birlikte işçiler de açıkta kalır. Bu böyle bir döngü olduğundan işçi kadar işvereninde burada düşünülme zorunluluğu vardır.
Asgari ücretin toplu iş sözleşmesinin olmadığı yerlerde işveren maliyeti 1935 lira, toplu sözleşmenin olduğu işyerlerinde 3512 lirayı buluyor. Asgari ücretin işverene maliyeti yönünde ise artış göstermesinden dolayı rekabet azalıyor.
İşveren hangi sektörde olursa olsun bu kez tasarruf adı altında giderlerini kısmayı amaçlıyor. Giderlerin arasına en az sayıda işçi çıkarma da girince, bu kez üretim düşüyor. Üretimin düşmesi başta kent, ardından da ülke ekonomisini ciddi manada etkiliyor. Bir de bu duruma krizleri eklerseniz, yapın hesabınızı!..
İşverenler bu durumu şimdilik kendi aralarında konuşsalar da yarın yüksek sesle söylenmeye başladığında işsizlik oranında ciddi artış gözlenecektir.
Bu nedenle, hükümetin asgari ücret konusunu yeniden ele alması gerekiyor. Asgari ücret üzerinde vergi ve direkt olmasa da dolaylı yollardan çok sayıda yük var. Vergi ile birlikte bu yüklerin işverenin sırtından alınması durumda hesaplarda çok şey değişir.
Kalın sağlıcakla…