Dünya, 2. Dünya Savaşı sonrasında iki kutba ayrılmıştı.
NATO ülkeleri ve S.S.C. Birliği önderliğinde sosyalist blok.
İki blok arasında uzun süre “soğuk savaş” olarak adlandırılan ve silahların ateşlenmediği bir dönem yaşandı.
Sovyetler’in tehdidi altındaki Avrupa ülkeleri, Amerika önderliğinde , 4 Nisan 1949 ‘da Washington Antlaşması imzaladılar ve ‘Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü’ kısa adı ile NATO kuruldu.
Bu antlaşmaya göre; NATO ülkelerine yönelik herhangi bir saldırıya karşı üye ülkeler beraber hareket edecekler ve karşı koyacaklardı.
ABD’nin teklifi ile Türkiye ve Yunanistan’ın NATO üyeliği tartışıldı ve sonrasında 12 NATO üyesinin onayı ile 1952 yılında Türkiye ve Yunanistan örgüte kabul edildi.
Rusya’nın stratejik hamleleri ile harekete geçirebilir.
Sovyetler Birliği’nin 1992 yılından başlayarak, dağılmasından sonra bu günlere dek dünya neredeyse tek kutuplu olarak, Amerika hakimiyetinde yön aldı. Bu durum, NATO’nun da varlık sebebini zayıflattı.
Bugün, ülkemiz açısından 2. Dünya Savaşı sonrası dünya ikliminin yeniden gündemimize geldiğini görüyoruz. Rusya, bir yandan güneyimizde Suriye’deki ağırlığını arttırırken, diğer yandan da Kafkaslar’da Azeri-Ermeni savaşının fitilini ateşleyerek, Kuzey cepheden de Türkiye’yi sıkıştırır bir pozisyon içerisine girmiştir. Kafkaslarda, Rusya desteği olmaksızın hareket imkanı neredeyse yok denecek kadar az olan Ermenistan, birdenbire Azerbaycan’a silahlı müdahalede bulunmuştur. Bu durum, Rusya müdahalesine zemin hazırlayıcı niteliktedir. Rusya, Suriye’de de Tartus Limanı’nı, deniz ve hava kuvvetleri ile tahkim etmiştir.
Doğu komşumuz İran’ın da Rusya ile ortak stratejik paydalarının çokluğu düşünüldüğünde, ülkemizin kuzeyden-Kafkaslar’dan başlayarak güneyinde Hatay’a uzanan hat kapsamında doğu ve güneydoğunun tümü ile tehdit altında olduğunu görmemek mümkün değildir.
Bütün bunlarla eş zamanlı olarak, ülke içinde başlatılan PKK terörünün bu stratejik “kıskaca alma” eyleminin bir unsuru olduğu açıkça görülmektedir.
Türkiye, 2. Dünya Savaşı sonrası koşullarındadır.
Ülkemizin öz savunma gücü bütün bu tehditleri bertaraf edecek niteliktedir.
NATO üyesi olan Türkiye’nin böyle bir saldırı karşısında NATO kapsamında savunma olanakları da söz konusudur.
NATO’nun kuruluş yıldönümü olan Nisan ayı münasebeti ile bu hususu hatırladım ve hatırlatmak istedim…
İyi haftalar