(Geldik, gördük, yendik)
Geçtiğimiz gün ziyaretime bir grup dostum geldi. Sohbet konusu elbette Rus krizi oldu. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın Antalya’da yaptığı toplantıdan, Ali Çandır’ın ATB’de tüm siyasi parti milletvekillerinin katılımıyla gerçekleşen kriz değerlendirme toplantılarının ve birlik beraberlikten ve Antalya’ya aidiyet duygusunun geliştirilmesine kadar pek çok konu tartışıldı.
İçlerinden turizmci olan biri Tez-Tour markası ile tanınan dünyada 21’e yakın destinasyonda faaliyet gösteren Türkiye’de ise,Alkan Group olarak bilinen firmanın iflas istemiyle ilgili olarak rahatsızlıklarını dile getirdi.
Hatta bu durumu Sezar’ın bir sözüyle yorumladı:
Veni, vidi, vici…
Yani gittim, gördüm, yendim…
Geldiler, gördüler, piyasanın içine girip ilk 5 tur operatörü arasındaki yerlerini aldılar, sonra da piyasayı allak bullak edip, gittiler.
Tez- Tour denildiğinde Levent Aydın’ı anlatmaya başlayan iş adamı dostumu inanın susturmak zor oldu.
Levent Aydın’ın 3 yıl önce Yahudi kökenli 2 Rus ortaklı Tez- Tour daki hisselerini devrettiğini, sonra ‘haksız rekabeti kendisi yaparken’, haksız kazanç sağlıyorlar iddiasıyla tur operatörlerine dava açtığını bireysel çıkarlarıyla hareket ettiğini dile getirdi.
Anlattıkları bununla da kalmayan iş adamı, Levent Aydın’ın Putin tişörtü giyerek Antalyaspor’un imza törenine katıldığını, bu gösterinin ardından da Ukrayna Fahri Konsolosluğu görevine son verildiğini, bu davranışların Antalya turizmini yakından ilgilendirdiğini anlata anlata bitiremedi.
Bu arada iflas mahkemesine başvuran Tez- Tour (Alkan) yerine Tez müşterilerini senin üzerinden getirelim anlaşması yapan Alexander Burtin ile el sıkışan firmaya büyük bir otel grubu tarafından açılan davada Alkan ile ilişik kurulursa, geride bırakılan tüm borçlar da bu firmanın üzerine kalacak hayali kurduklarınıda belirtmeden geçemedi.
Bugün Rusya krizinin çözümü adına bir araya gelmeyen milletvekillerinin el ele vererek, çözüm arayışı içine girdiğini ve toplantı yaptığını ifaden dostlarım, sektörün birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi gerektiğini bunun için de ilk olarak turizme zarar veren, bireysel davranan kişi ve firmalardan sektörü kurtarılması gerektiğini, sektörün içinde bulunanların da elini taşın altına koyması gerektiğini ifade etti.
Sohbeti dinlerken aslına bakarsanız hiç şaşırmadım. Çünkü gerek gazetemizin manşetinden, gerekse köşe yazılarımla turizmde gerçek anlamda yaşanan ve acil çözüm planı içinde olması gereken konular da bunlardı…
Her fırsatta bıkmadan, usanmadan, yazdım.
Yazdıklarımı kimileri yanlış anlayıp, farklı yorumlar yaptı,kimileri de almaza yattı.
Gerçi 2013 yılından bu yana uyarmak adına yaptığım yayınları Antalya’yı yaşatacak olan, kentimin ekonomi anlamında direği konumundaki turizmi koruma içgüdüsüyle hareket ettiğimi ancak Antalya sevdalıları anlar. Turizmciler açısından bugün gelinen nokta da: yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Mahir Ünal ile başlayan sorunların dile getirilmesi hususunda gerçekçiliği ortaya koyan bir kaç turizmci olduğunu ifade edebilirim.
Zira Rus turist getiren operatörler uçakları yatmasın diye yönlerini Mısır,Tayland v.b. ülkelere çevirirler ve zararlarını telafi edebilirler. Devlet müteahhiti olan otelciler ya kapatırlar ya da tahsislerini bırakırlar.Sonuçta bankalara bağımlı yatırım yapan ve kiracı olanlar ne yapar bilemiyorum?
Herkesin kriz nedeniyle canı burnundayken kişisel şovları, yanlış kararları ve hamleleriyle turizme zarar verenlerin bu sektörün içinde işi olmadığını doğru bulanlardanım.
2016’da çok şey değişecek, bekliyorum…