Kıbrıs Barış Harekatı’na benzetiyorlar Suriye’ye girişimizi… Adını da benzettiler, ‘barış’ yerine ‘zeytin dalı’…
Kıbrıs Barış Harekatı’nın başladığı 20 Temmuz 1974 sabahını hiç unutamam. Çocuktum… Sabah erkenden kalktığımda, annemi bir minderin üzerinde ağlarken buldum. Bir yandan dizlerine vuruyor, bir yandan “gitti Mehmetçikler” diyerek gözyaşı döküyordu. Annem ağlıyor diye ben de ağladım; “gitti Mehmetçikler”in anlamını henüz anlayamayacak yaştaydım.
Aradan yıllar geçti, artık ben de anneyim. Afrin’e harekat başladığında, kendimi “gitti Mehmetçikler” diye ağlarken buldum. Anneler savaş istemez… Anneler, ölen ya da yaralanan her çocuğun, sadece annesinin değil, kendi yüreğini de dağlayacağını bilir çünkü.
* * * * *
Bugüne nasıl geldik? Emperyalistlerin vahşi kapitalizmin en çirkin amaçlarıyla yoğrulmuş planlarından söz edebilirim. Ya da yöneticilerimizin bugüne kadar iç ve dış politikada yaptığı hataların bu sonuca nasıl katkıda bulunduğundan… Ama bugün bunları yinelemek değil amacım; karmakarışık bir coğrafyayla ilgili sayısız soru var beynimde, onları paylaşmak istiyorum.
Yıllardır gözüm kulağım Ortadoğu’da, olan biteni yakından izliyorum, yine de anlamakta zorlanıyorum. Her bilgi, yeni bir soru doğuruyor kafamda. Aklıma gelenleri sorayım…
Ülkemizin güvenliğini sağlamak için savaştığımız söyleniyor. Sınırımızın hemen ötesindeki Afrin’e girilmesini bu anlamda anlarım; ancak anlamadığım, PYD’nin, hemen güneyimizde, ABD destekli egemenlik kurduğu koskoca bölgenin ne olacağı? ABD, “buraya gelirseniz mahvederim sizi” diyor. Gitmezsek, güvenliğimizi sağlayamayız; gidersek, dünyanın en gelişmiş ve zalim askeri gücü olan ABD’yle mi savaşacağız?
Biz, ülkemizin güvenliğini sağlıyoruz derken, aslında Suriye’de cirit atan emperyalistlerin hedeflerine katkıda bulunuyor olabilir miyiz? Örneğin; neden Rusya askerlerini bölgeden çekti, neden ABD “Afrin ilgi alanımız değil” diyerek, harekata yeşil ışık yaktı? Her iki ülkenin de, kendi çıkarlarıyla çatışması durumunda, böylesi bir harekata izin vermeyeceğini biliyoruz. Öyleyse?..
“Güvenliğimizi sağlıyoruz” derken, kendi topraklarımızda yeni terör eylemlerinin kapısını mı açtık? Kürtlerin intikam almak için bu topraklarda girişeceği eylemlerin farkında mıyız ve yeterli önlem aldık mı?
Ve içime sindiremediğim bir konu daha… Diyorlar ki; Türkiye, bölgeye, Suriyeliler için değil, kendi çıkarları için girdi. Ancak bölgenin istikrara kavuşmasının tek faydası bize değil; aynı zamanda Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış Suriyelilere… Öyleyse Türkiye’de yaşayan Suriyeliler, özellikle Afrinliler, niçin gidip kendi toprakları, aileleri ve gelecekleri için savaşmıyorlar? Türkiye’de, bizim Mehmetçikler yaşında 800 binden fazla Suriyeli genç var. Örneğin; 2 yıl önce Afrin’den Türkiye’ye giren genç Halil İbrahim diyor ki; “Şu anda Afrin’de annem, babam ve akrabalarım var. Onlar orada korku ve şiddet altındayken ben burada huzurlu olamıyorum. Aklım hep ailemde. Afrin’de terör bitirilsin.” Halil İbrahim, kendi anne babasını ve yakınlarını korku ve şiddete teslim edip kaçtıysa; neden onun ailesini kurtarmak için bizim çocuklarımız savaşmak zorunda? Bu soruyu bakana sordular; “onlar eğitimsiz” diye yanıtladı. Onlar eğitimsiz de, hiç bilmedikleri bir coğrafyada savaşmak zorunda kalan 20 yaşındaki gençlerimiz eğitimli mi?
* * * * *
Önemli bir soru daha… “Vatan, millet, Sakarya” nutuklarının havada uçuştuğu bu dönemde, vatanla ilgili can alıcı bir soru: Ege denizindeki adalarımız vatan toprağı değil mi? Adalarımızın 18’ini Yunanistan işgal etti, askeri tesisler kurdu; dalga geçer gibi kuzu çevirdiler adada. Kendi adalarımız için Yunanistan Savunma Bakanı “gel de al” diyerek meydan okuyor. ABD’ye verecek cevabımız var da, Yunanistan’a yok mu? Bu adaları biz Yunanistan’a armağan mı ettik? Tekrar sorayım; Ege’deki adalarımızı vatan toprağı saymıyor musunuz?
Sorular çok… Bu savaş uzar, yanıtsız sorular da… Vatandaşa şeffaf bir biçimde bilgi verilmediği sürece, biz daha çok sorarız bu soruları…