Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör eylemiydi bu. Bol bütçeli Amerikan filmlerinin savaş sahnelerine benzer biçimde, gökten kan ve et parçaları yağdı. Bol bütçeli Amerikan senaryosu, bu kez bir sette değil, başkentin göbeğinde sahnelenmişti.
Senaryo uzun yıllar önce yazılmış, yavaş yavaş uygulamaya konmuştu. Orta Doğu’nun, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi amacıyla, Türkiye mozaiği parçalanıp, elde kalan parçalarla istenilen yeni bir yapı oluşturulacaktı.
Hep yapılageldiği gibi, içeriden işbirlikçiler bulundu. Bedeli yeşil dolarlarla ödenerek tabi ki. Dedim ya, bol bütçeli bir film bu…
İşbirlikçiler, beklenenden fazlasını verdiler. Yüzlerce yıldır bir arada yaşayan halkı, Türk, Kürt, “afedersiniz Ermeni”, “Yahudi dölü”, Alevi, Sünni, laik, dinci benzeri sınıflandırmalarla, durmaksızın böldüler. Devletin bütün olanaklarını kullanan ve medyanın gücünü kendine lehine çeviren işbirlikçiler, ne yazık ki, görevlerini başarıyla tamamladılar.
* * * * *
Senaryonun bugüne kadarki en kanlı sahnesiydi Ankara’daki patlama. Tam destekle uygulamaya geçirildi. Ankara’da bir bombalı eylem yapılacağı önceden biliniyordu. Barış mitinginin kana bulanmasına, daha çok yakın zamanda Suruç’ta, 33 can bedel verilerek tanık olunmuştu. Hiç düşünmeden, istihbarata gerek bile olmadan, yeni bir eylemin nerede yapılacağı bilinebilirdi.
Biliniyor muydu yoksa?..
AKP mitinglerinde sağlanan güvenlik önlemlerinin küçük bir parçası bile yoktu Ankara mitinginde. İki teröristin bedenlerine, 5’er kiloluk plastik patlayıcı sarmışlar, içerisine de kilolarca metal parçaları ve bilyeler yerleştirilmişti. Polisin dikkatini çekmeden ve üstleri aranmadan girdiler alana.
Ellerinde “barış hemen şimdi” yazan pankartlarla halay çeken insanların etrafında polis yoktu. Bombalar patladıktan sonra gelen polis, patlamanın etkisiyle şoka girmiş insanlara gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti. Acısı taze eylemciler de polise saldırdılar; sorumlunun onlar değil, birkaç kilometre uzaktaki şaşaalı binalardan emri verenler olduğunu unutarak…
* * * * *
Çok can kaybedildi katliamda. Ancak, ölenlerin ardından yaşananlar, canlardan daha fazlasını çoktan kaybettiğimizi ortaya koydu.
Ülkenin dört bir yanında terörü protesto etmek için sokağa dökülenlerin karşısında, yine polis vardı. Bir kadın dayanamayıp haykırdı: “Bırakın acımızı yaşayalım. Bırakın ağlayalım, bağıralım.” Bırakmadılar…
“Ankara’da temizlik var” diye yazdı birileri. Silahına mermi sürerken çektirdiği fotoğrafı vardı, bu utanç verici mesajının hemen üzerinde. Kimileri kınadı, kimileri yürekten destek mesajları yağdırdı.
Saray destekli gözü dönmüş IŞİD’li teröristler, “kanda boğuldunuz hamd olsun” diye şükredip “Allah’ım ölü sayısını arttır” diye dua etti. “Amin” sesleri yükseldi sağdan soldan.
Sosyal medya, birbirlerinden nefret etmeyi öğretilmiş insanların birbirlerine ettikleri ağza alınmaz küfürler ve tehditlerle dolu.
Öfke ve nefretin sarıp sarmaladığı ülkede, katliamdan sadece bir gün önce, bozkurt işareti yaparak AKP’ye oy isteyen birisi “oluk oluk kan akıtacağız” diye haykırırken, avuçları patlarcasına alkışlıyordu binlercesi. Kan istiyorlardı, daha çok kan, oluk oluk kan…
* * * * *
Birlik ve beraberlik mesajları yağıyor siyasilerden. “İnadına barış, inadına kardeşlik” diye yazıyor köşe yazarları. Barış için yürüyor binlerce insan.
Benim de barış ve kardeşlik diliyor yüreğim; ama aklım, “artık çok geç, görev başarıyla tamamlandı” diyor. Aklımın yanılmasını umuyorum…