Politikacılarda yaygın görülen bir davranıştır, kendisi dışında herkesi suçlayarak sorumluluk almamak… Sayısız örneği var, hatırlayın… Yoldan çıkan trenler, düşen uçaklar, patlayan bombalar, gereksiz yere şehit olan yüzlerce genç… Hangisinde, “bunda benim de kusurum var” deyip istifa eden çıktı?
İstanbul’da havalimanında üç canlı bombanın, kendileriyle birlikte onlarca insanı paramparça etmesinin ardından da aynı ‘sorumsuz yetkili’ açıklamalarla karşılaştık: “Güvenlik zafiyeti yok, işin özü budur!” Araştırmaya, soruşturmaya, sorgulamaya gerek yok; olayın hemen ardından “vallahi bizim hiçbir suçumuz yok” açıklamasını yap, muhalefeti ve basını suçla, kurtul!
* * * * *
Adını çok az insan bilir: İlhami Balı. Siz bilmeseniz de olur; ama devlet yetkililerinin, bırakın adını, aldığı her nefesi bilmesi gereken bir adam…
Kod adı Ebubekir… Diyarbakır, Suruç, Ankara Tren Garı ve İstiklal Caddesi’ndeki saldırıların talimatını veren ‘IŞİD emiri’. Aranan teröristler listesinde kırmızı kategoride… Alman basınının iddiasına göre, Atatürk Havalimanı saldırısının talimatı da ondan gelmiş.
2002’den beri takipte Balı. El-Kaide üyeliğinden 3 yıl (düşünce suçlularının müebbetle yargılandığı bu ülkede sadece 3 yıl!) hapis yattıktan sonra, 2012’de Suriye’ye gitmiş; önce El Nusra’ya, sonra IŞİD’e katılmış.
Emniyet, 2013’ten bu yana telefonlarını dinliyor, e-postalarını izliyor. Sıkı durun; Balı, bütün katliam talimatlarını bu ‘dinlenen’ telefonlar üzerinden vermiş!
Türkiye’de, yıllardır, deyim yerindeyse ‘cirit atıyor’ Balı. Soruşturma dosyalarına giren raporlara göre, 2012’de 5 kez, 2013’te ise 2 kez, sınır kapısından, “resmi olarak” Türkiye’ye girip çıkmış. Sonrasında da yasa dışı yollarla giriş çıkışını sürdürmüş.
Ne yapıyor Türkiye’de? Resmi raporlardan okuyalım: Gaziantep’te hücre evlerinde toplantılara katılıyor, örgüt üyelerine talimat veriyor, hücre evlerinin finansı ve koordinasyonunda görev alıyor. Türkiye topraklarında patlayan bombalı saldırıların hazırlığı da, Gaziantep’te yapılmış.
Bitmedi… Türkiye’den sayısız insanı ‘IŞİD militanı’ olarak yurt dışına çıkarmış; yaralanan IŞİD’lilerin Gaziantep ve sınırdaki hastanelerde tedavisini sağlamış; gözaltına alınan teröristlerin salıverilmesi için Emniyet’le ilişkiye geçilmesi talimatını vermiş.
Şu dinlenen telefonlar var ya; Balı, o telefonlarını kullanarak 1800 IŞİD militanını, 3-4 kişilik gruplar halinde Suriye’ye taşımış. Hem de, “falanca otelde kalınacak”, “falanca petrol istasyonunun önünde beklenecek” şekilde, açık seçik adres ve zaman belirterek!
2015 yılında, sınırın hemen öte yanında konuşlanan Balı, Türk askeriyle çatışmış; birini şehit etmiş, ötekini kaçırmış.
Varsayım değil bunlar, hepsi devletin belgelerinde kayıtlı…
* * * * *
İşte ‘katliam uzmanı’ bu adam, 2014’ten sonra “izini kaybettirmiş”; diğer bir deyişle, Emniyet’in takibinden çıkmış. Emniyet’in bulamadığı (!) Balı’yı, bir gazeteci, Emniyet’in resmi kayıtlarındaki telefonundan aramış ve Balı kendisine, “benim adresim de belli, yerim de; beni bulmak isteyen buraya gelir” demiş. Bulmak isteyen!..
Yeri yurdu belli olan; dinlenen telefonlarda bulunduğu yerin ve diğer teröristlerin adreslerini veren; ülkenin otellerini, taksilerini, hastanelerini teröristler için kullanan; sınırdan elini kolunu sallayarak girip çıktığı halde “görmezden gelinen” bir adamın verdiği talimat sonucu öldü yüzlerce insanımız. Sorumluluk alan olmadığı gibi; yüreği yanmış milyonlarca insanın gözlerinin içine bakıp “güvenlik zafiyeti yok” diyorlar. Can güvenliğimizin sorumsuz yetkililerin elinde olması mı, yoksa daha paramparça olmuş insanların cenazeleri kaldırılmadan “köprü yaptık” diye sevinip göbek atan milyonlarca insanın söylenen yalanlara kanması mı daha acı? Bilemedim…