O çocukların resmine bakamıyorum… Hani yoksulluktan, anne ve babasıyla birlikte ölüme giden o çocuklar… Bakamıyorum, çünkü öfkeleniyorum. Onlara bu ülkede insanca bir yaşam sunamadığımız için utanıyorum. Bunu vatandaş olarak ben ve benim gibiler yaşıyor. İktidarın bu tür konularda sorumluluk aldığı hiç görülmedi. Görülen; bir yanda Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir lüks ve şaşaa, öte yandan açlıktan ölmektense intiharı seçen insanlar…
Umurunda değil onların… Onlar derken, kimleri mi kast ediyorum? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel görevinin vatandaşlarını insanca yaşatmak olduğunu unutanlar… Bu görevi onlara anlatmak yerine, ‘mış gibi’ yaparak varlığını sürdüren muhalefet… Vatandaşı değil de yönetimi korumayı asli görevi sayan medya… Adaletin yok edilmesine yardım eden yargı… Ülkesinde olup bitenlere gözlerini kapatıp, kapitalizmin kendisine sunduğu oyuncaklarla oyalanan vatandaş…
* * * * *
İstanbul’da bir aile, yoksulluktan intihar etti. Antalya’da gencecik bir aile de aynı yolu seçti. Bunlar duyduklarımız, öğrenebildiklerimiz… Yoksulluğun, açlığın hangi evlerde neler yaşattığını bilmiyoruz. Bilmememiz için ne gerekiyorsa yapılıyor, biz de bilmek için çaba harcamıyoruz… Oysa… TÜİK verilerine göre, yani resmi rakamlarla, 25 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Dikkatinizi çekerim, ‘yolsulluk’ değil, ‘açlık’! Ülkede neredeyse 3 kişiden biri aç demektir bu rakam. Bu bir sayı değildir, 25 milyon insandır!
“Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir” diyen bir peygamberin dinine sahip bu ülke. Antalya’daki intihar olayından sonra, ailenin üst kattaki komşusuna ne bildiğini soruyorlar; “pek tanımazdım” diyor. Alt kattaki komşusunun bile aç olduğunu bilmeyen bir toplum haline dönüştük. Devletin kendine düşeni yapmadığı zamanlarda; toplum kenetlenir, yardımlaşma ve dayanışma duyguları artar, aile ve yakın çevre, adeta bir sosyal güvenlik sistemine dönüşür. Biz ‘sosyal devlet’ anlayışını kaybettiğimiz gibi; bize özgü o ‘elele, sırt sırta verme’ kültürünü de kaybettik. Sonuçta, hep birlikte ‘kaybediyoruz.’
* * * * *
“Bu insanların psikolojisi bozukmuş, onun için intiharı seçtiler” diyenlerdenseniz; Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nden psikolog Baran Gürsel’in söylediklerine kulak verin: “ İşsizlik; hayal kırıklığı, engellenmişlik, yoksunluk, çaresizlik, hınç, öfke, geleceksizlik türünden duyguları çoğaltır.” Evet, bu insanların psikolojisi tabi ki bozuk. Ama bunun nedeninin, işsizlik ve yoksullukta yattığı görmezden gelinemez.
Yardımlaşma ve dayanışma ilkelerine dayalı, ‘imece’ sözcüğünü hayatımıza sokmuş toplumsal kültürümüzü korumak şart ve belki de bu zor günleri birlikte atlatabilmenin tek yolu. Bırakalım artık sosyal medyada iki iktidar eleştirisi yapıp kendimizi tatmin etmeyi… İnsanlar ölüyor… Sayın Baransel’in ifadesiyle artık “ifşa değil inşa” zamanı. Artık yeniden bir araya gelme, omuz omuza bu çukurdan nasıl çıkacağımızı konuşup tartışma ve eyleme geçme zamanı…