Kalem, kılıçtan daha tehlikelidir; yanlış ellerde, toplumsal bir silaha dönüşüverir. Gazetecilik tarihi, ne yazık ki, yanlış ellere geçmiş kalemlerin de utanç verici hikayesidir.
Kalem, kılıçtan keskindir. Bunu bilen ekonomik ve siyasi güçler, tarih boyunca zaman zaman gazetecileri “satın almıştır.” Bütün dünyada görülebilen bu olgunun ülkemizde de sayısız örneği vardır.
Elinizdeki gazetenin kurulduğu yıllarda iktidarda olan hükümetin başbakanı Adnan Menderes’in basın konusundaki görüşlerini, Ahmet Emin Yalman şöyle aktarır: “Hangi gazetelerden bahsediyorsunuz? Vatan mı? Ben yarın Yeni Sabah sahibi Safa ile Ankara Palas’ta bir yemek yiyeyim, Ahmed Emin yazılarından derhal vazgeçer. Nadir Nadi mi? Ben ona Şili gibi küçük bir sefaretten, hele hele Viyana’dan bahsedeyim, ertesi gün Nadir benim istediğim gibi yazar. Burhan Felek mi? Birkaç spor federasyon seyahati imkanına karşı mum olur. İçlerinde 20-30 bin liralık paralara karşı kalemlerini satanlar da eksik olmaz.”
Böyle der Menderes; ancak, kalemini satmayan gazetecilerin de var olduğunu kısa sürede öğrenir ve onlar için ‘sansür’ ve ‘resmi ilan’ silahlarını kullanmaya çalışır. Kendisinden sonraki birçok hükümetin yapacağı gibi…
* * * * *
Bu iki silahın en etkin biçimde kullanıldığı yıllarda kurulur Hürses. Sedat Simavi’nin “mecbur kalırsan kalemini kır, ama satma” öğüdünü kulağına küpe ederek ve “gazeteci muhaliftir” ilkesine uygun olarak yıllarca yayın hayatında kalır. Sansürcü hükümetlerin, darbe dönemlerinin yaptırımlarını göğüslemeye, kalemini satmamanın bedelini ödemeye razı olarak…
Henüz 23 yaşındaki, gazetecilik tutkusu dorukta bir gencin elinde, yarım yüzyılı aşkın süre, her gün haber ulaştırır okuyucusuna. Yerel basının hep boğuştuğu ekonomik sıkıntılara rağmen…
Hürses, 20 nci yüzyıldan 21 inci yüzyıla, o gencecik delikanlının, Ömer Naci Uğural’ın ellerinde taşınır ve meşale, gençlere devredilir. “Kalemini kır, ama satma” öğüdüyle birlikte…
* * * * *
İlk kez okuyucuyla buluştuğu 58 yıl öncesinden farklı bir ülke, farklı bir dünyada yayın hayatına devam ediyor Hürses. Hızla değişen dünyada, ne yazık ki basının karşı karşıya kaldığı sorunlar ilk günkünden farksız.
“Basının özgür olmadığı ülkeler” listesinde ilk sıralarda yer alan Türkiye’de, ekonomik yaptırım ve hatta hapis cezası, hem basın çalışanları, hem de basın yayın organları sahiplerinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. İktidarı eleştiren onlarca gazeteci hapiste; yüzlercesi işsiz bırakıldı; binlercesi tazminata mahkum edildi. Adliye ve cezaevlerinin gazetecilerin ikinci adresi olduğu bugünlerde, kolayını seçip “kalemini satan” gazeteci sayısı, her zamankinden daha fazla. Okuyucunun basına duyduğu güven de, işte tam bu nedenle azalıyor; haberciye duyduğu güvensizlikten…
Bu ortamda, kalemin, doğru ellerde, bir demokrasi aracı, bir adalet terazisi, bir barış güvercini olarak kullanılmasının; dik durmayı becerebilen, eğilip bükülmeyen gazeteci ve gazetecilerin varlığının önemi, her zamankinden daha fazla. Bu bilinçle ve kuruluş ilkelerini hiç unutmadan devam ediyor Hürses, zor ama onurlu yolculuğuna…