Meritokrasi; yönetim gücünün, liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminde, kayırma yoktur. Günlük söyleyişle, “oturulan koltuğu doldurmak”tır meritokrasi.
Oturduğu koltuğu doldurmayı bırakmayın, ucunda azıcık yer bile kaplamayan kişilerce yönetildiğimiz; liyakatin yerini, ‘tek adam’a sadakatin; bilginin yerini ‘biat’ın aldığı bir dönemi yaşıyoruz uzun süredir. Utanç verici örnekleri var bu iddianın…
Hatırlayalım…
* * * * *
İstanbul Belediyesi Mezarlıklar Müdürü, İstanbul Kent Orkestrası’na müdür yapıldı. Kendisiyle ilgili tek hatırladığım; “İstanbul’da bir deprem olursa 1 milyon kişilik mezar hazır” biçimindeki tüyler ürpertici açıklamasıdır. Kendisi, sanatla ilişkisini saptayacak bir babayiğidin bile bulunamayacağı Samsun Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. Sanatla ilişkisi yok; ancak siyasetle ilişkisi sıkı fıkı. Refah Partisi’nden Samsun Tekkeköy İlçe belediye başkan adayı olması, onu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne taşımış; birkaç dairede çalıştıktan sonra Kent Orkestrası’na müdür yapılmış.
* * * * *
AKP’li milletvekilinin 25 yaşındaki oğlu, Enerji Bakanına danışman yapıldı. Danışman olmak için gerekli tecrübeyi sorarsanız; tek tecrübesi, AKP Gençlik Kolları üyeliği!
* * * * *
PTT Genel Müdürü, Danıştay üyesi yapıldı. Üniversiteden sınıf arkadaşımmış, kendisini hiç tanımam. 1980 sonrasında MHP’liler okul yemekhanesinde, “sizin döneminiz bitti, bizimki başladı artık” diye bağırdıkları sırada, sessizce geleceğe hazırlanan badem bıyıklı arkadaşlarımızdan biriydi sanırım kendisi. Önce kaymakamlık, ardından hızla yükseliş… Vali Yardımcılığı, Daire Başkanlığı, Bakan Danışmanlığı, PTT Genel Müdürlüğü ve Danıştay…
* * * * *
Yine hatırlayalım; İstanbul’da serbest olarak çalışan bir avukat, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye olarak atanmıştı. Kariyerinin en önemli bölümü, AKP Kadın Kolları İlçe Başkanlığı ve AKP Pendik Belediye Meclis Üyeliği!
* * * * *
Liyakatı yok sayan kadrolaşmanın örnekleri, bırakın bu yazıyı, kitaplara sığmaz. Bir örnek daha vererek, konuyu bitirelim.
En skandal atamalardan birisi, Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürünün, TÜBİTAK’ta müdür yardımcısı yapılmasıydı. O zaman AKP, bu atamayı, “dergicilik tecrübesi var da…” şeklinde savunmuştu. Ancak 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ‘cemaatçi’ suçlamasıyla görevden alındıktan sonra, Başbakan Binali Yıldırım, atamanın en az kendisi kadar skandal bir açıklama yapmıştı: “Hayvanat bahçesi müdürünün TÜBİTAK’ın başına atanmasına ben de anlam veremedim. Bazen insanın kafası bozuk oluyor, doğru düzgün düşünemiyor. Öyle bir anımıza gelmiştir. Bundan sonra tanımadığımız, güvenmediğimiz kimseye iş vermeyeceğiz. En fazla hala kızı, dayı oğlu, onun ötesine geçmeyiz artık.”
Başbakan’ın bu açıklaması; kadrolaşmanın sadece yön değiştireceğini, sadakatin liyakat kavramını yok edeceği sürecin artarak devam edeceğini ortaya koyuyor. “Tanımadığımıza, güvenmediğimize iş vermeyiz” diyor Başbakan, ne demek istediğini de ayrıntısıyla açıklıyor; tanıyıp güvendiği siz biz değiliz, en fazla hala kızı, dayı oğlu! Yani AKP’lilerle yakın akrabalığınız yoksa, ağzımızla kuş tutsak, hak ettiğimiz yere gelemeyeceğiz.