Darbe girişimi, başkanlık tartışmaları, Suriye topraklarında yürüttüğümüz savaş, doların yükselişinin gölgesinde kaldı. Gündemimiz; bir türlü yükselişi durdurulamayan döviz kuru ve onun ekonomideki ağır etkileri. 14 Aralık’ta FED’in (Amerikan Merkez Bankası) faiz arttıracağı beklentilerinin dolar kurunda ciddi bir yükselişe neden olacağı bekleniyordu; ancak kendi ekonomimizdeki sıkıntılar, uluslar arası sorunlar, derecelendirme kuruluşlarının Türkiye hakkındaki olumsuz raporları, Trump’ın başkan seçilmesi ve AB ile ilişkilerdeki gerginlik, FED’in kararı öncesinde dolar kuruna rekor kırdırdı. Şimdi sırada bir de FED’in faiz artırımı kararı var. Bu, neden mi bizi çok etkileyecek? Tamamen bizim yanlış ekonomi politikalarımızdan. Bir ekşi sözlük yazarı, “anneye anlatır gibi” anlatmış bunun nedenlerini. Okuyalım…
* * * * *
Basit tanımıyla dolar, ABD Merkez Bankası (FED) tarafından basılan bir ödeme aracı. Dünyada ne kadar dolar olacağına karar veren tek kurum FED. Nasıl bizim merkez bankamızın belirli hedefleri ve misyonları varsa (en önceliklisi; fiyat istikrarı) FED'in de kendi öncelikleri ve tutturmak istedikleri hedefler var.
FED, kriz zamanlarında piyasayı canlandırmak, işsizliği azaltmak ve büyümeyi sağlamak için bir karar aldı ve piyasaya; "alın size bol bol dolar" dedi. Ama bu paranın faize gitmesini de engellemek istedi ve “bu parayı faize koymayın” diyerek faizleri de düşürdü (0 ila 0.25 aralığına). Gidin bu parayı harcayın, yatırım yapın, paradan para kazanın, vs. dedi. Bunları yaparken de hem büyürüz hem de bu dolarlarla yapılan yatırımlar büyük istihdam olanağı sağlayacak, bu sayede de işsizlik azalacak gibi bir plan yaptı. Dolayısıyla, yıllarca piyasaya ucuzdan bol miktarda dolar saldı.
Peki gelen bu dolarlar nerelere gitti?
Altına gitti, kendi iç piyasasına gitti, başka ülkelere gitti, başka ülkelerin borsalarına girdi, vs. Bu başka ülkeler kimlerdi? Yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyan ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, yani kısacası Türkiye gibi ülkeler. Haliyle bu paraş tabiri caiz ise yağdı Türkiye'ye. Oh, mis gibi ucuzdan dolar. Yabancı, elinde dolarla geldi Türkiye'ye, bozdurdu dolarını, TL ile borsaya girdi, TL'den faize koydu vesaire vesaire.
Peki yıllarca süren bu dolar sağanağında bizim ne yapmamız gerekiyordu?
Biz bu likiditeyi bulduğumuzda, dolar yağmurunun altında kaldığımızda yapmamız gereken şey; yapısal bir takım iyileştirmeler, uzun vadede bize para kazandıracak teknolojik gelişmeler ve "know-how" barındıran yatırımlardı. Böylece piyasada para kalmayınca, dolar yağmuru kesilince ürettiğimiz bu katma değerli ürünleri satabilir, ülkeyi büyütebilir ve orta gelir tuzağından sıyrılabilirdik. Eğitime, bilime, teknolojiye, bilişime, vs. yatırım yapmış olsaydık, bir Güney Kore gibi teknoloji üreten firmalarımız, bir Hindistan gibi uzay araştırmaları gerçekleştirecek bilimsel altyapımız falan olabilirdi.
Peki biz ne yaptık?
Peki biz eğitimi imam hatip açmaktan, bilimi TÜBİTAK'ın başına hayvanat bahçesi müdürleri atamaktan ibaret zannedip, eğitim alanında iyileştirmeler, bilimsel çalışmalar, teknolojik yatırımlar yapmak yerine ne yaptık? Ev yaptık, gökdelen diktik, AVM yaptık, rezidans inşa ettik, vs. Kısacası deli gibi harcadık. Dolarları gömdük inşaata, gömdük lüks araçlara, gömdük başkasının akıllı telefonlarına, tabletlerine. Yahu bu ucuz likiditenin bir sonu olabilir diye düşünmedik hiç... Yani geleceği göremedik, anı en pis haliyle yaşadık. Tüketim toplumu ne demektir iliklerimize kadar hissettik.
Yağmur kesildi.
FED en sonunda bu faizleri, artıracağını ifade etti. Bu durumda neler oluyor bak…
* * * * *
-Yıllarca ucuz dolara alışmış ekonomiden yabancı elini çekmeye başlıyor. Yani yabancı diyor ki, "benim güvenilir merkez bankam da artık bana faiz vermeye başlayacak. Türkiye'de ne işim var artık benim?" Giderken haliyle beraberinde getirdiği dolarlarını da alıyor ve içeride dolar azalıyor.
-Senin dolar türünde bir ton borcun var. O akıllı telefonları, tabletleri, o lüks araçları alırken hayat çok güzeldi değil mi? Ucuz ucuz nasıl olsa öderim diye aldın. Elindeki avucundaki doları yine yabancı şirketlere verdin. Sahip olmadığın bir zenginliği öne aldın, önceden yaşadın. Bu borç ödenecek illa ki ve artık piyasada dolar da azaldı, şimdi ne yapacaksın? Daha fazla TL vereceksin ki artık çok az olan dolardan elde edebilesin.
-Eğer teknolojik gelişmeler yapmış olsaydık, "know-how" değeri olan ürünlerimiz olsaydı, vs. onları dışarı satar yine dolar bulurduk, ama biz doların bol olduğu zamanlarda o parayla ev yaptık, AVM yaptık, rezidans yaptık. Eğitime, teknolojiye, bilime, istihdama para yatırmadık. Şimdi şehirlerin en dışına yaptığımız güya ultra lüks betonları kimse almak istemiyor. Güney Kore gibi akıllı telefon, tablet, vb. bir şey üretebilseydik onları satar yolumuzu bulurduk ama şimdi "Penisium tower kulelerinden" evleri kim alsın, ne yapsın?
-Bu dönemde yaşanan bolluğu, sıcak para akışını, ekonominin bu sayede dirilmesini, bu sahte zenginliği hükümet hep kendinden bildi veya öyle bilinmesini istedi. Benim süper yeteneklerim ekonomiyi uçurdu zannetti ve halkımız da maalesef bunu yedi. Yaşadığı sahte zenginliği, hep hükümetin bir başarısı olarak algıladı. Şimdi işler değişince de şaşırıp kaldı.
* * * * *
Anneler bile anlasın diye yazılmış bu metin, yaptığımız hataları çok güzel özetliyor. Ya bundan sonra ne olacak? Onu Başbakan bile bilmiyor. “Önümüzü göremiyoruz” dememiş miydi geçtiğimiz günlerde? Onun için, her zaman yaptığımız gibi, yine işi Allah’a havale ettik galiba. Bu nedenle son günlerde en çok duyduğum cümle; “Allah sonumuzu hayır etsin!”