Anayasa Mahkemesi’nin, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesini sağlayan “hak ihlali vardır” kararı üzerine, Batı Afrika’ya giderken havaalanında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ortalık karışabilir” dedi ve dediğini de yaptı. Günlerdir gündemden düşmüyor Anayasa Mahkemesi ve verdiği karar.
* * * * *
Baştan başlayalım… Yaklaşık 2 yıl önce Hatay Reyhanlı sınır kapısından Suriye’ye geçmek üzere yola çıkan MİT tırları, silah taşıdığı iddiasıyla, Savcılığın emriyle iki kez durdurulmuştu. TIR’lara refakat eden araçtakiler, MİT mensubu olduklarını ve araç içerisinde yer alan malzemelerin ‘devlet sırrı’ niteliğinde olduğunu söylemişler ve uzun tartışmalar ve Vali’nin talimatı sonucu yollarına devam etmişlerdi. Ancak bu arada, TIR’lar açılmış ve içindekinin ne olduğu görülmüştü.
Olayın hemen ardından, “devlet sırrı niteliğinde malzeme” taşıyan TIR’larda ne olduğu tartışması gündeme geldi. Her ne kadar Başbakan, “içinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez” dese de, vatandaş TIR’ların ne taşıdığını merak ediyordu. Çünkü, savaş istemiyordu ve Suriye’de yaşanan savaşa ucundan bulaşmanın bile bedelini kendisinin ödeyeceğinin farkındaydı. “Çocuklarımızı feda etmeye hazırız” diyenlerin çocukların askerlik şubesine bile gitmediğini; şehit olan gençlerin hepsinin yoksul çocukları olduğunu herkes biliyordu. Onun için herkes birbirine “TIR’larda ne var” diye sormaya başladı.
Bu yaygın merak üzerine Hükümet ve Cumhurbaşkanı’ndan üst üste açıklamalar geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce Türkmenlere insani yardım malzemesi götürüldüğünü söyledi; sonra “silah olsa ne olacak, olmasa ne olacak” dedi. Hükümet üyeleri de, onun adımlarını takip ederek, TIR’ların insani yardım taşıdığı iddiasını defalarca yinelediler.
Önemli bir gazetecilik başarısı gösteren Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, savcılık dosyasına ulaşarak, TIR’ların içinin fotoğraflarını ele geçirdiler ve “halkın haber alma özgürlüğü” kapsamında, İslami örgütlere giden silahların fotoğraflarını, 29 Mayıs 2015 tarihinde yayınladılar. Ve kıyamet koptu…
En çok sinirlenen, Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu; “Bu haberi yapan kişi, onun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diye ağır tehditlerde bulundu. Sonraki süreçte, Can Dündar ve Erdem Gül hakkında “casusluk”, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek”, “silahlı terör örgütüne bilerek isteyerek yardım etme” iddialarını da içeren dava açıldı ve iki kez müebbet istemiyle yargılanmaya başladılar.
* * * * *
Can Dündar ve Erdem Gül, hapishanede aylar geçirdi ve sonunda, yapılan bir başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi, sanıkların tahliye edilmesine ve tutuksuz yargılanmalarına karar verdi. Yargılama sürecekti, sadece tutukluluk sona ermişti. Ancak bu bile, Cumhurbaşkanı ve destekçilerini çileden çıkarmaya yetti. Erdoğan, 3 gün sustu ve hükümetin açıklama yapmasını bekledi. Hükümetten, “yargının kararına saygılıyız”, hatta bazı vekillerden “kararı sevinçle karşıladık” açıklamaları gelince daha da sinirlenen Erdoğan, hem Anayasa Mahkemesi’ne verdi veriştirdi; hem de tarihe geçecek o açıklamayı yaptı: “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.” Basın tarihine siyah harflerle yazılacak “medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz” cümlesi de, aynı konuşmada söylendi.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayacağını açıklayan ve yerel mahkemeyi, Anayasa Mahkemesi’nin kararına direnmemekle suçlayan Erdoğan’ın açıklamalarına, yandaş basından tam destek geldi. Günlerdir Anayasa Mahkemesi’ni ve başkanını karalamak için harıl harıl çalışıyorlar.
* * * * *
Demokratik sistemlerde yargının rolü son derece kesindir; kararlarına, Cumhurbaşkanı dahil herkes uymak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bir yüksek mahkemedir ve verdiği karara, yerel mahkemeler karşı çıkamaz. Erdoğan, bu gerçekleri bilmiyor mu, yoksa bu öfkeli karşı çıkışın başka nedenleri mi var?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargıyı denetim altına alma, dilediği zaman yok sayma eğilimi, uzun süredir biliniyor. Çok geriye gitmeye gerek yok; kısa bir süre önce kaymakamlara “yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara” demesi bile, bu tutumun bir kanıtıdır. Hukuk devletini yok sayan bu tavrın, Cumhurbaşkanı değil “padişah yetkili başkan” olma hevesiyle açıklanmasının mümkün olduğunu söylüyor kimi hukukçular.
Kimilerine göre ise, Erdoğan’ı bu denli kızdıran, yargıyı tam denetimi alma çabasının Anayasa Mahkemesi’ni kapsayamıyor olması. Cumhurbaşkanı, bugün itibariyle, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirebilecek olanaklara sahip değil. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi’ne sadece bir üye atayabildi; 2019 yılı Ağustos ayına kadar sürecek olan Cumhurbaşkanlığı döneminde ise, 3 üye daha atayabilecek. Bu durumda, 17 üyeli mahkemenin yapısını ve oy dengelerini değiştiremeyecek.
Yılların politikacısı, hukukçu Hüsamettin Cindoruk, daha farklı bir iddia attı ortaya; CHP, HDP ve Vatan Partisi’nin Cumhurbaşkanı hakkında Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunduğunu hatırlattı ve “Erdoğan, aslında bu çıkışla, Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki dönemde kendisi hakkında vereceği kararı tanımayacağını şimdiden ilan etmiş oldu. Bu çıkışla, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını hafifleterek, kendisi için bir savunma mevzisi oluşturdu” dedi.
* * * * *
Erdoğan’ın giderek artan öfkesinin nedeni, bunlardan biri ya da hepsi olabilir. Ancak, Cumhurbaşkanı olurken uymaya yemin ettiği anayasaya göre, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına, herkes uymak zorundadır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımamak, anayasayı ihlaldir. Anayasayı ihlal suçu ise, ‘vatana ihanet’ suçudur ve bu suçla yargılanan Adnan Menderes’in davasından da hatırlanacağı gibi, cezası bellidir.