Bundan 12 yıl önceydi…. ABD, saldırgan Türkiye planlarını bozabileceklerin listesini Fethullahçı terör örgütünün eline verdi ve onların, ayağa takılan bir taş gibi, yoldan kaldırılmalarını istedi. Örgüt, ‘patron’un emirlerini, iğrenç bir kumpas planıyla uygulamaya geçirdi.
‘Ergenekon’ diye bir örgüt adı uyduruldu ve yoldaki taşlar, sahte deliller ve tanıklarla o örgüte yamandı. Ülkeyi sırtlayıp götüren yüzlerce insan, bir anda “terör örgütü üyesi” oluverdi!
* * * * *
Fethullahçı terör örgütünün kumpasıydı ama, bugün bu örgüte “tu kaka” diyenler, o zamanlar örgütle elele yürüyorlardı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, “bu davanın savcısıyım” diyordu…
Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, FETÖ üyesi yargıç ve savcılar için, “Onlara bütün Türkiye'nin demokrasi adına büyük bir borcu var” diyordu.
Dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, “Maalesef Türkiye'de bulanık suda balık avlamaya alışmış zihniyetlerin hep önümüze engeller çıkarmaya çalıştığını gördük. Türkiye'dekileri hizaya soktuk” diye konuşuyordu.
“Ülke bağırsaklarını temizliyor” diyerek, ‘b.k’ muamelesi yapıyorlardı, Türkiye’nin zorluklarla yetiştirdiği aydınlara, gazetecilere, bilim insanlarına, anlı şanlı komutanlarına; yani ülkenin beyin gücüne…
Yıllar sonra “aldatılmışız valla, Allah affetsin” deyip sıyrılıverdiler yasal sorumluluktan. Ya vicdanlardan?..
* * * * *
İstanbul Ümraniye’ye o el bombalarını koyup kumpasın ilk adımını attıklarından tam 4403 gün sonra, bütün sanıklar beraat etti. Mahkeme, tam 4403 gün sonra karar verdi “böyle bir örgüt olmadığına”!
Dile kolay, tam 4403 gün… Ne acılar sığdı o 4403 güne!
Yarbay Ali Tatar yaşadıklarına dayanamayıp intihar etti.
İşadamı Kuddusi Okkır, Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, gazeteci Engin Aydın, emekli MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, orman ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Uçkun Geray, ÇYDD Kurucusu Türkan Saylan ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Başdanışmanı stratejist Erhan Göksel süreç devam ederken hayatını kaybetti.
Mustafa Dönmez ve Fatih Hilmioğlu, hapisteyken evlatlarını kaybettiler, onların son anında yanında olamadılar.
Ege ve 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon başta olmak üzere, sayısız subay, yıllarını tutuklu olarak geçirdi; yetmedi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildi.
Gazeteciler, yazarlar, aydınlar, hatta ülkenin halk oyuyla seçilmiş milletvekilleri bile, yıllarca tutuklu kaldı.
* * * * *
Tam 4403 gün sonra, mahkeme, “pardon ya, böyle bir örgüt yokmuş, hepiniz gidebilirsiniz” dedi. Böylece adalet sağlanmış oldu!
Öyle mi gerçekten?
Bir… Geç gelen adalet, adalet değildir.
İki… Karartılan hayatların bedelini kim ödeyecek?
Üç… O gün bu kumpasa destek veren siyasetçilerin, askerlerin, gazetecilerin çoğu hala koltuğunda ve bir “pardon ya” ile bütün sorumluluktan kurtulmuş durumdalar.
Eee, bu nasıl adalet!..
‘Ergenekon’ diye bir örgüt adı uyduruldu ve yoldaki taşlar, sahte deliller ve tanıklarla o örgüte yamandı. Ülkeyi sırtlayıp götüren yüzlerce insan, bir anda “terör örgütü üyesi” oluverdi!
* * * * *
Fethullahçı terör örgütünün kumpasıydı ama, bugün bu örgüte “tu kaka” diyenler, o zamanlar örgütle elele yürüyorlardı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, “bu davanın savcısıyım” diyordu…
Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, FETÖ üyesi yargıç ve savcılar için, “Onlara bütün Türkiye'nin demokrasi adına büyük bir borcu var” diyordu.
Dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, “Maalesef Türkiye'de bulanık suda balık avlamaya alışmış zihniyetlerin hep önümüze engeller çıkarmaya çalıştığını gördük. Türkiye'dekileri hizaya soktuk” diye konuşuyordu.
“Ülke bağırsaklarını temizliyor” diyerek, ‘b.k’ muamelesi yapıyorlardı, Türkiye’nin zorluklarla yetiştirdiği aydınlara, gazetecilere, bilim insanlarına, anlı şanlı komutanlarına; yani ülkenin beyin gücüne…
Yıllar sonra “aldatılmışız valla, Allah affetsin” deyip sıyrılıverdiler yasal sorumluluktan. Ya vicdanlardan?..
* * * * *
İstanbul Ümraniye’ye o el bombalarını koyup kumpasın ilk adımını attıklarından tam 4403 gün sonra, bütün sanıklar beraat etti. Mahkeme, tam 4403 gün sonra karar verdi “böyle bir örgüt olmadığına”!
Dile kolay, tam 4403 gün… Ne acılar sığdı o 4403 güne!
Yarbay Ali Tatar yaşadıklarına dayanamayıp intihar etti.
İşadamı Kuddusi Okkır, Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, gazeteci Engin Aydın, emekli MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, orman ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Uçkun Geray, ÇYDD Kurucusu Türkan Saylan ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Başdanışmanı stratejist Erhan Göksel süreç devam ederken hayatını kaybetti.
Mustafa Dönmez ve Fatih Hilmioğlu, hapisteyken evlatlarını kaybettiler, onların son anında yanında olamadılar.
Ege ve 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon başta olmak üzere, sayısız subay, yıllarını tutuklu olarak geçirdi; yetmedi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildi.
Gazeteciler, yazarlar, aydınlar, hatta ülkenin halk oyuyla seçilmiş milletvekilleri bile, yıllarca tutuklu kaldı.
* * * * *
Tam 4403 gün sonra, mahkeme, “pardon ya, böyle bir örgüt yokmuş, hepiniz gidebilirsiniz” dedi. Böylece adalet sağlanmış oldu!
Öyle mi gerçekten?
Bir… Geç gelen adalet, adalet değildir.
İki… Karartılan hayatların bedelini kim ödeyecek?
Üç… O gün bu kumpasa destek veren siyasetçilerin, askerlerin, gazetecilerin çoğu hala koltuğunda ve bir “pardon ya” ile bütün sorumluluktan kurtulmuş durumdalar.
Eee, bu nasıl adalet!..