Bu köşe yazımı okurken birçok kişi bana kızacaktır. Eğer yazımı okurken kızıyorsanız bilin ki, yazdıklarıma katkı sunan bir yanınız var.
Antalya dışında birçok kentte gazetecilik yapma imkanı buldum. Yerel gazetecilik kendi tercihimdi. Mesleğimi icra edip, yaşadığım kentte siyasetten hiçbir zaman uzak kalmadım. Taraf olmaktansa herkesi dinleyip, yaşadığı kente ne katkı sağlar fikriyle kalemimi oynattım.
Ancak bunca yaşanmışlıklara karşılık Antalya’da ters giden konuları değerlendirirken, bildiğimin dışında tecrübe edinme zorunluluğuna gittim. Çünkü akşam konuştuğun dostum, arkadaşım dediğin kişilerin bile sabah aynı yerde olup olmadığı noktasında kontrol etme zorunluluğu Antalya’da gazetecilik yaparken hasıl oldu.
Antalya Valisi Sayın Münir Karaloğlu ile daha vali olmadan, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri görevini yaparken tanışma imkanı bulup, yönetim anlayışını anlama fırsatını yakaladım. Aradan geçen yıllardan sonra hala Kocaeli’nde Karaloğlu dönemindeki belediyenin başarısının yanı sıra, onun Kocaeli’ye kazanım sağlaması adına geri dönmesini isteyen çoktur. Hatta bunu isteyenlerin çoğunluğu Karaloğlu görevdeyken onunla kavga edenlerdir. Adaletli ve kararlı davranışı, elini masaya vurup kentin çıkarları adına hareket etmesinden dolayı Karaloğlu hala Kocaeli için unutulmazlar arasındadır…
Sayın Münir Karaloğlu’nu neden anlatıyorum? Çünkü Karaloğlu genel sekreterliğin ardından Antalya’ya gelmeden Van ve Bursa valisi olarak görev yaptı. Antalya’ya Karaloğlu gelmeden yaklaşık 1- 1,5 yıl önce geldim. Karaloğlu ile diyalogumuz diğer Kocaeliler gibi Bursa ve Van’da da devam etti. Açıkçası Antalya’nın yönetilmesi zor bir kent olduğunu fark edip, Karaloğlu’nun da bu kente vali olarak atanmasını sevinçle karşıladım. Ancak Karaloğlu geldiğinde beklediğim olmadı. Bursa ve Van’da vali iken yönetim farklılığından dolayı adından sıkça söz ettiren Karaloğlu, Antalya’da daha sakin, daha mülayim olunca şaşkınlığımı gizlemeyip, geçmişe dayanan hukukumdan dolayı kendisine de dile getirme fırsatı buldum.
İlk geldiğinde düşünemedim, Antalya’nın farklılığından dolayı kendimin yaşadıklarını…
Gel zaman, git zaman benim tanıdığım Karaloğlu geri geldi. Elini masaya vuran, kimsenin başkasının alanında siyasi çıkarlarını oynatmasına izin vermeyen…
Karaloğlu da benim gibi tecrübesiyle geldiği Antalya’nın farklı olduğunu keşfetme süresi bir yıl oldu. Aldığı kararların tamam denilerek yapılmamasını, oyun kurucuları, oyun bozucuları birebir tanıdı ve benim tanıdığım Karaloğlu şimdi Antalya Valiliği yapıyor.
Konumuzdan uzaklaştığımı zannetmeyin…
Karaloğlu’ndan örnek vererek siz okuyucularımın daha iyi anlayacağı düşüncesindeyim.
Antalya’yı yönetilmez kılan, içinde bulunan denge sanılan dengeler, kentin sinir uçları ve iklim yapısının insan üzerinde etkisidir. Şöyle bir etrafınıza bakın kim kimi korkutursa, kim kimi tehdit ederse varlığını sürdürüp, dengelerin baş tacı oluyor. Çünkü kimse oturduğu koltuğun gereğini yapıp, hak eden olduğunda yumruğunu masaya vurmuyor.
Siyasi partilerin hepsine bakın…
Bir il başkanının masaya vurup ‘bu budur, böyle olmalı’ diyerek olaya el koyup risk aldığını nerede gördünüz?
Hem o koltuklarda oturacaksın hem de ne şiş yansın ne kebap zihniyetinde yöneteceksin.
Ak Parti İl Başkanı Sayın Rıza Sümer, CHP İl Başkanı Sayın Ahmet Kumbul, MHP İl Başkanı Sayın Mustafa Aksoy ne zaman oturduğunuz koltukların önünde duran masaya vurup nokta koyabileceksiniz bir konuya?
Hepinizin yönettiği partilerde millet birbirini yiyor. Koltuk sahipleri koltuğum gitmesin diye, geri kalanı ise koltuk kapayım diye yaşadığı kente zarar gelmiş, gelmemiş, satılmış, satılmamış demeden hatta siyaset yaptıkları partilerinin adını kirleterek hareket ederken, neden dur demiyorsunuz, neden hayatlarınızdan adaleti çıkardınız?
Demokrasilerde böyle yönetim olmaz deyip karşıma geçmeyin, Antalya’yı kaybettikten sonra ne demokrasi, ne cumhuriyet kalır geriye!
Gelelim, kurum ve kuruluşlara..!
Siyasi partilerden hiç farkı yok. Adeta Antalya’yı bürokratlar yönetiyor..! Arkası en güçlü (onun okul arkadaşı, bunun hemşerisi, bilmem kimin kardeşi) diyerek tayinlerini çıkardıkları Antalya’da adeta turist gibi yaşayan bürokratlar ellerinde kanunlara ek çıkan mevzuatlarla Antalya’yı yönetmeye kalkıyor.
Siyasette ve bürokraside olduğu gibi Antalya’nın kent ticaretinde, sporda ve sosyal yaşamında da durum hiç de farklı değil. Soldan say aynı simalar, sağdan say aynı simalar…
Bu nedenledir ki Antalya’da kent bilinci de oluşmamış. ‘Ben’ duygusuyla hareket eden, her ne kadar isimlerinin önünde sorumluluk taşıdığı kartvizitleri olan ama gerçekte hiçbir kurum, kuruluş, siyasi parti sivil toplum kuruluşuna bağlı olmadan ‘mış gibi’ yaparak Antalya’dan beslenenler yaşadıkları kenti yönetilmez hale getirmiştir. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediğini zannederek!
Yönetilmez durumun oluşmasına sebep olup, bir de bundan şikayet edenler yine bu kişilerdir..!
Bu kenti yönetilmez kılanlara sesleniyorum. Anlayışını çözen sadece bir gazeteci var sanmayın…
Vatandaş konuşuyor, ‘ilahi adalet’ diyor…
Gazeteci fark ediyor, kalemini vicdanına batırıp, yazmaya başlıyor…
Kentin yöneticileri anlıyor, masaya elini vurmaya başlıyor…
Bu kent yönetilmez değil..!
Kanun, siyasi ahlak, toplum vicdanıyla öyle bir yönetilir ki, keser döner sap döner, gün gelir Antalya’da hesap döner…
İyi haftalar…
Yorumlar
Kalan Karakter: