Herkes soluğunu tutmuş vaziyette Ankara’daki gelişmeleri takip ediyor. Ne Ensar Vakfı, ne dokunulmazlıklar, ne Anayasa değişikliği ne de Güneydoğu’da kevgire dönen sınırlarımız var, gündemde…
Herkesin tek merak ettiği konu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki gerginliğin nasıl sonuçlanacağı… Ben bu yazıyı yazarken Erdoğan ile Davutoğlu arasında buluşma gerçekleşmemişti. Gözlemlerime göre Davutoğlu taraftarları gergin, Erdoğan kurmayları ise rahattı. İpler gerildikçe herkes farklı farklı siyasi senaryolar yazdı. Başbakan Davutoğlu’nun istifasını bekleyenler, Davutoğlu’nun yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın başbakan olacağını dile getirenler, Erdoğan’a en fazla itaatkar olduğu için sürpriz Başbakan olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın adını telafuz edenler, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un başbakanlık sözü aldığından sırasını beklediğini belirtenler diye birçok komplo teorisi siyasi kulislerde gündem maddesi olarak hala değerinde duruyor.
Kim gelir, kim gider bilemem. Tek bildiğim gerçek ne olursa olsun iktidar gücünün görünmeyen bir zamkla birbirine yapıştığından var olan bu sistemin öyle kavgalarla, gürültüyle, istifayla, yeni başbakan atamayla öyle kolay kolay parçalanacağı kanaatini taşımıyorum.
Siyaset yapanlar iyi bilir. Siyasette birbiriyle iç içe geçmiş girift ilişkiler vardır. Bu ilişkiler aynı zamanda gücün devamı adına adeta zamk gibi güçlü bir yapıştırıcıyla birbirine bağlıdır. Ufacık bir çatırdama sesi çıktığında bu zamklama işi artar. Ak Parti içinde de işte bu zamk 14 yılda öyle sağlam sürüldü ve iktidar gücü sağlamlaştırıldı ki, her kimse Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki gerginliği ‘parti bölünüyor’ yorumuyla yaklaşırsa, yanılır. Davutoğlu gitse bile, iktidar zamkı Ak Parti’nin gidişatını etkilemez. Hatta, yeni genel başkanla Ak Parti seçimlere bile girer. Yeter ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne sağlam, geniş çaplı yapılmış 400 milletvekili garantili anket gelsin. Bu durumda Ak Parti yene genel başkanıyla, hiç tereddüt bile yaşamadan erken seçime bile gider. Ki, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasında gerginlik iktidar partisinin genel başkanını belirlerken, çift başlı sistemin iktidar partisi bile yol alamadığını kamuoyuna göstererek, başkanlık sistemine bir alıştırma süreci olarak da değerlendirebilirsiniz. Zaten baktığınızda Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar yasa çıkmasa da başkanlık sistemini uyguluyor… Bakanlar Kurulu’nu topluyor, Başbakan’ı görev alma noktasında bırakabiliyor, siyasette yeri geliyor rol çalıyor, siyaset üstü duruş sergilemeye çalışarak da Dünya ülkelerine başkanlık mesajını veriyor. Geriye sadece TBMM’deki matematiksel hesaplara dayalı olan çoğunluk kalıyor. Türkiye, bana göre başkanlık sistemine geçmiştir. Başkanlık sistemine geçiş ilerken bir de dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili olarak TBMM’nin karar vermesinin ardından HDP’lilerin mahkeme kararları öyle beklendiği gibi yıllarca sürmeyecek. 3 ay içinde mahkeme kararları çıkacak ve gerekirse eksik olan illerdeki milletvekilleri için ara seçim; yok 400 milletvekili garanti ise de erken baskın seçimle Saray’daki hesap çarşıya uydurulacak. Zaten bugünkü hesaplara göre HDP ve MHP’nin baraj altında kaldığı gerçeği herkesin önündeyken, böylesi seçim kararlarını kaçınılmaz kılmaktadır.
ALİ BABACAN RİSKİ
Bunlar düşünülürken, bir de MHP’de Büyük Kurultay durumu aslına bakarsanız en fazla AK Parti’yi etkilemektedir. Çünkü sokakta vatandaşın bile konuştuğu MHP’nin kurultaya gidememesi halk arasında Ak Parti’nin MHP Lideri Devlet Bahçeli ile bir anlaşma yaparak, kurultay engeli desteği vermesi, bunun karşılığında dokunulmazlıklar başta olmak üzere Anayasa değişikliği ile destek alacağı iddiaları kulaktan kulağa dolaşıyor. Ancak kurultayın gerçekleşmemesi durumunda Ak Parti’nin karşısında bir risk olarak duran MHP Genel Başkanı Adayı Meral Akşener unsuru bulunuyor. Akşener’in yanına görev yaptığı sürece hakkında hiç şaibe çıkmayan ve bakanlık döneminde ülkenin ekonomisini doğru yönettiği inanılan Ali Babacan’ın alması durumunda, arka planda Akşener’in eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve hatta iplerin kopması durumunda Ahmet Davutoğlu’nun bile destek verme riski olduğu en büyük komplo teorisi olarak bir kenarda bekliyor.
Adeta bir satranç oyununu hatırlatan siyasi gelişmelerin nasıl sonuçlanacağını herkes gibi ben de merakla bekliyorum. Bu kadar komplo teorisi karşında aylar öncesinden söylediğimi hatırlatmak isterim: 2019 seçimlerinde Türkiye’yi yöneten siyasi partilerin lideri değişecektir. Ben bunu bilir, bunu söylerim…
Çünkü Obama gider, yenisi gelir!..
UNUTMA
EFT- havale ücretine düzenleme geliyor
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 30 liradan başlayıp 300 liraya kadar çıkan ve vatandaşı isyan ettiren EFT ve havale ücretlerini mercek altına aldı. BDDK, Türkiye Bankalar Birliği ile birlikte EFT ücretlerinin maliyeti ve alınan tutarlara ilişkin çalışma başlattı. Kurum, bu konudaki başıboşluğu giderecek bir düzenleme yapacak. Kurallara uymayan bankalara son 1.5 yılda yaklaşık 5 milyar liranın üzerinde idari para cezası kesilirken, aynı suçu işleyenlere de tavandan ceza veriliyor. İnternet şubesinden yapılan EFT ücretlerinde de özel bankalar 3, kamu bankaları da 1 lira istiyor. Hesaptan isme yapılan havaleye 30 lira, hesaptan hesaba yapılandan da 20 lira alınıyor. Yapılan düzenlemelerle vatandaşı isyan ettiren EFT ücretleri aşağı çekilecek. Para aktarımında masrafların aşağı çekilmesiyle birlikte asker oğluna, üniversitedeki çoğuna para gönderen vatandaşın yükü da hafifleyecek.
GÜNÜN SÖZÜ
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz. Friedrich Hölderlin
GÜNÜN FOTOSU
Yorumlar
Kalan Karakter: