Öğretmenlik, dünyanın her yerinde özverili bir meslektir. Ders anlatmak kolaydır; zor olan, öğretmenlerin gerçek görevi olan ‘insan yetiştirmek’tir. Bizim öğretmenlerimiz, yıllardır bunu yapmak için çabalıyorlar.
Öğretmenler Günü nedeniyle yapılan araştırmalar; Türkiye’de öğretmenlerin ne kadar zor koşullar altında çalıştığını gösteriyor. Her zaman çok doyurucu olmayan bir maaşla çalışıyordu öğretmenlerimiz. Türkiye’nin her yerinde, en zor koşullar altında görev yapıyorlardı. Karda üşüyen çocukları soba yakıp ısıtmak bile hep onların göreviydi. Ancak son zamanlarda, yeni sıkıntılar yaşıyor öğretmenler.
* * * * *
Öncelikle üzülerek belirtmek gerekir ki; öğretmenlerin aldıkları eğitimin kalitesi düştü. Üniversitelerin yaşadığı nicelik ve nitelik değişimi, öğretmenlerin bilgi, birikim ve deneyim düzeyini de düşürdü. Hatırlarım; ben ilkokuldayken Aksu Öğretmen Okulu’nun öğrencileri, stajyer olarak okullara giderek, öğrencilerle birlikte ders yaparak öğretmenliği deneyimlerlerdi. Aldıkları eğitim de, hem teorik hem pratik olarak, çok yönlü bireyler yetiştirmeye yönelikti. Şimdi bırakın pratiği, teorik eğitimleri bile çağın birikimini ve geleceğe yönelik gelişmeleri yakalamaya yetmiyor.
Öğretmenlerin niteliğindeki düşüş, öğrencilere de yansıyor. Ancak bundan daha önemlisi; milli eğitim sistemindeki bilimden uzaklaşıp dinsel eğitime doğru hızla yol alan yaklaşım; düşünmekten, bilimden, sorgulamaktan uzak, ortaçağ zihniyetli cahiller ordusu yaratmaya çalışıyor.
Bu gerçeği öğretmenler de görüyor, ancak çözümden yana umutlu değiller. Yapılan bir araştırmaya göre; öğretmenlerin yüzde 70’i; dini vakıfların ve derneklerin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eğitime müdahalesinden rahatsız. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu sorunu çözebileceğine dair inançları da yok.
Öğretmenlik eğitimi almış gençlerin, sadece bir bölümü öğretmen olarak atanıyor. Atananlar da işlerini kaybetmekten korkuyorlar. Bu nedenle, okul yöneticilerinin kendilerine yaptığı siyasi baskıya boyun eğmek zorunda kalıyorlar.
* * * * *
Gelelim bu ortamda yetişen çocuklara… Hayata dair pratik bilgileri hiç yok; önceden de pek yoktu. İyi bir özel okulda okuduğu halde yumurtanın fabrikada yapıldığını sanan 10 yaşındaki bir çocuğun; yumurtaların tavuklardan geldiğini öğrendiğinde yaşadığı vahim şaşkınlığı unutamam. 20 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin “Trump nedir” diye soruşunu da…
Teorik bilgilerinin ne kadar olduğunu da, her yıl gerilediğimiz ve diplere doğru indiğimiz uluslararası eğitim sıralamaları açıkça gösteriyor. Bu konuda çok söze gerek yok…
* * * * *
Atatürk, taa 100 yıl önce söylemiş: “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir. Ona basit bir kütle denir, millet denmez.”
Küreselleşme adı altında yürütülen yeni emperyalist paylaşımlarda Türkiye’ye biçilen rolün, bir ‘millet’i yok edip yerine bir ‘kütle’ yaratmak ve bu yolla egemenlik altına almak, hatta parçalamak olduğunu, biraz düşünebilen herkes biliyor. Ya onların amaçlarına hizmet edenlere, eğitim sistemini yap boz tahtasına çevirip onların istediği kıvama gelinceye kadar değiştiren yöneticilere ne demeli? Onların beklentisi nedir ki?
Yorumlar
Kalan Karakter: