Gazetecilerin birbirleriyle ya da kentin önde gelen isimleriyle karşılıklı atışmalarını gazeteye taşımalarını ve bunun için de, konuyla hiç ilgisi olmayan okuyucuyu da konuya dâhil etmelerini hiçbir zaman hoş karşılamadım. Bugüne kadar böyle bir ‘atışma’ya hiç katılmadım; ancak bu kez durum farklı. İddialarla yüklü bir mektup, bir tekzip ve bazı kavramların dibe vurmuş hali var konuda. İşte bu ‘dibe vurmuşluk’ beni rahatsız etti. İzninizle, benim de söyleyecek iki çift sözüm var.
* * * * *
Her şey bir okuyucu mektubuyla başladı. Hürses’in Genel Yayın Yönetmeni Ebru Küçükaydın, okuyucusundan gelen bir mektubu yayınladı. Birçok köşe yazarının yıllardan beri yapageldiği gibi… Mektup, altında isim ve adresle birlikte, PTT aracılığıyla gelmişti ve Antalya Büyükşehir Belediyesi hakkında önemli iddialar içeriyordu. Mektup, Küçükaydın’ın köşesinde yorumsuz yayınlandı ve ardından kıyamet koptu…
Büyükşehir Belediyesi, mektup yayınlanır yayınlanmaz bir tekzip gönderdi. Hakkıdır, gönderir, göndermelidir… Ancak kendisi de gazeteci olan Başkan Türel’in de çok iyi bildiği gibi, tekzibin belirli kuralları vardır.
En önemlisi; tekzip, bir ‘düzeltme’ yazısıdır. Yani, yayınlanan yazının içeriğindeki iddiaların ‘yanlış’ olduğundan hareketle, ‘doğru’su belirtilir. Tekzip metnini yazan, neden yazının tekzip nedeni olduğunu belirtir ve yazı içeriğinin gerçeğe aykırı olması halinde, işin doğrusunu söyler.
Ancak bunu yaparken, kendisi de hukuka aykırı bir davranış içinde bulunamaz. Bu durumda, eylemi, “hakkın kötüye kullanılması” anlamına gelir ve yasal sonuçları vardır. Yasalarımıza göre, tekzip metni, suç unsuru içermemelidir. Tekzip metninde hakaret, iftira, özel hayatın gizliliğini ihlal gibi suçlar varsa; tekzip metni yayınlanmayabilir.
Sayın Türel’in bu metnin içeriğinden haberdar olmadığını; aksi durumda bu metnin gönderilmesine onay vermeyeceğini varsayıyorum. Hukuk dilinden çok, ‘mahalle kavgası’ kavramına uygun bir biçimde yazılmış ve içeriğinde, “uyduruyorsunuz”, “müfterisiniz”, “kaleminizi kirletmişsiniz”, “haysiyetsiz” gibi ifadeler barındıran bu metni, bu kentin belediye başkanının onayladığını düşünmek, benim için gerçekten şaşırtıcı ve üzücü olur.
İşin ilginç yanı; tekzipte, iddiaları yalanlayan belge de yok. Oysaki tekzip, yazılanların “doğru olmadığını” kanıtlamak amacıyla gönderilir.
Usul ve içerik kurallarına uyulmamasına ve bu nedenle yayınlamama hakkına rağmen, Ebru Küçükaydın, tekzip metnini hiç bekletmeden yayınladı. Ardından, Türel’e yakın gazetelerde, Küçükaydın’ın kişiliğiyle ve geçmişiyle ilgili iddialar yer aldı. Yani bir tür ‘karşı saldırı’. Oysa ortada bir ‘saldırı’ değil, sadece bir ‘okuyucu mektubu’ vardı.
* * * * *
Beni bu ‘tartışma’da en çok üzen; birbirimize karşı duygularımızın bu kadar ‘keskin’ olduğunu bir kez daha görmem. Ortak değerlerimizin yok sayıp ‘biz’ ve ‘öteki’ kavramlarına sıkı sıkıya sarılışımız… ‘Öteki’nden gelen küçük bir eleştiri karşısında bile, en ‘kavgacı’ halimizi takınmamız… Eleştiriye tahammülsüzlük… Dilimizin çirkinliği… Yumruğumuzun hep sıkılı oluşu… Ve sonunda, bu toplumu yıllardır özenle kutuplaştırmaya çalıştıranların başarıya ulaşacağı korkusu…