“Ne olacak şimdi?” diye soruyor herkes birbirine. En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; eğer birkaç ay içerisinde her şeyin yoluna girip eski haline döneceğini düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bu kriz, ülkenin bugüne kadar yaşadıklarına hiç benzemiyor, bugünden yarına atlatılabilecek boyutta değil.
İkinci soru, biliyorum ki, “peki bu krizin altından kalkılabilir mi?” Yanıtım net bir “evet”. Nasıl olacağını konuşalım…
* * * * *
Öncelikle ABD’yi tek sorumlu göstermekten vazgeçeceğiz. Bakın, çocuk tavrıdır bu; kendi hatalarınızın sorumluluğundan kaçmak için bir günah keçisi bulur, her şeyi ona yüklersiniz. Bundan vazgeçip bugüne kadar yaptığımız tüm hatalarla yüzleşeceğiz. Hem devlet, hem de vatandaş olarak…
Herkes biliyor, yıllarca Amerikan Merkez Bankası tüm dünyaya dolar pompaladı. Akıllı olanlar, bu dolarları, üretime, özellikle katma değer yaratacak üretime yönlendirdi ve bu işten karlı ve güçlü çıktı. Biz ne yaptık? Betona yatırdık… Her kademedeki yöneticileri ve yandaşları zengin ettik… Hakkımız olmayan bir lüksün keyfini sürdük; özellikle kamuda… Gelişlerinde sorumluluğumuz olan Suriyelilere harcadık… Özetle; har vurduk, harman savurduk!
Halkımızı, borç alınan paraları dağıtarak, üretimden, çalışmaktan soğuttuk, tembelleştirdik. İşe gideceğine çocuk yapıyor; nasılsa devlet ona da çocuklarına da bakıyor!
* * * * *
Hadi bu parayı çarçur ettik, yetmedi; üstüne bir de, ülkenin yıllar içerisinde biriktirdiği tüm ekonomik değerleri sattık. Yolları, köprüleri, barajları, suları, madenleri, fabrikaları, hatta ormanları…
Bütün bunların günbegün oluşunu izlerken, sanki her şey yolundaymış gibi, yönetime bir kez daha onay verdik; yetmedi, tek yetkili yaptık! Yetkisi sınırsız, sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı!
Bu süreçte, bugünü yorumlayan ve geleceği görüp uyaranları da “terörist”, “memleket düşmanı”, hatta “vatan haini” ilan edip seslerini her tür yöntemle kıstık; ta ki susturana kadar…
* * * * *
Dış politikada yaptığımız hatalar da, bütün bunların tuzu biberi oldu. Canlarımızı kaybettik, para kaybettik, itibar ve güven kaybettik. Artık Türkiye, diğer ülkelerin gözünde “sağlam bir dış politikası olmayan, bir söylediği bir söylediğini tutmayan tek adamla yönetilen” bir ülke. Böyle olunca da, koca ülkeyi, meclisi, yargıyı, sivil toplum örgütlerini ikna etmektense; kolayca 180 derece dönebilen bir lideri ikna etmenin kolaylığını yaşıyor diğer ülkeler. ABD’nin bugün yaptığı da budur. Erdoğan’ın seçilmesine bu nedenle destek verdiler. Artık Türkiye’yle ‘uluslararası ilişki’ demek; Erdoğan’ı bir odaya alıp, kapıyı kapatıp içeride kıyasıya pazarlık etmek anlamına geliyor. Kapalı kapılar ardında bizim adımıza nelerin sözü verilmiyor, hiç bilmiyoruz.
* * * * *
İşte bu krizden nasıl çıkacağımız sorusunun yanıtları, bu nedenlerde yatıyor. Krizden çıkarız, eğer yaptığımız hataların tersini yaparsak…
Çözüm için “biz de başka ülkelerden borç para alırız” diyenlere baştan söyleyeyim; borç borçla ödenmez, eğer öyle yaparsanız, ileride daha büyük krizlerle karşı karşıya kalırsınız. Üstelik bağımsızlığınızdan da ödün vererek… Onun için borçla kurtuluşu unutun; bu kez tembellik ve kaçış yok, kendi çözümlerimizi hayata geçireceğiz.
En önemlisiyle başlayalım; üretim… Cumhurbaşkanını her cümlesinin ardından bilinçsizce alkışlayan kitlelerin bile anlayabileceği basitlikte anlatmaya çalışayım: Üretmezseniz köle olursunuz! Fabrikaları sat, yenilerini kurmak yerine ye iç gül oyna, “niye uğraşayım ki” diyerek her şeyi çalışıp üreten başka ülkelerden al, sonuç budur!
Evet, üretime dönmek zorundayız. Bu konuda devletin başı çekip bir seferberlik ilan etmesi, her tür yerli üretimi desteklemesi şart.
Tarım ve hayvancılığı, tam destekle ayağa kaldırmalıyız…
Enerji sorunumuzu halletmeye, tasarrufla başlayıp üretimle devam etmeliyiz.
Katma değeri olan ürünler üretmeliyiz. Araştırma geliştirme çalışmalarına hız vermeliyiz; bunun için, gerekirse, uygun koşullar sağlayarak yurt dışındaki beyinlerimizi ülkeye getirmeliyiz.
İthal mallara sınır koymalı, hatta bazılarının ülkeye girmesini tamamen engellemeliyiz. İhracata tam destek vermeliyiz.
Bütün bunları yaparken, damada, enişteye, oğlana danışmak yerine; ülkenin gerçek beyinlerini, ittirdiğimiz köşelerinden çıkarıp çözümün bir parçası haline getirmeliyiz.
* * * * *
Demokrasi, adalet, güçler ayrılığı gibi kavramlar olmadan ekonominin ayağa kalkması olanaksızdır. Bu nedenle, hızla bu kavramları yerine oturtmalı; tek adam rejiminden, tek adam aklıyla koca ülkeyi yönetmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz.
Bu yönetimin bütün bu çözümleri hayata geçirmek istek, kararlılık ve beceriye sahip olmadığını düşünüyorsak, ki benim düşüncem budur, yönetimi değiştirmeliyiz.
* * * * *
Bütün bunlar zor mu göründü size? O zaman daha da derinleşen bu kriz sonucunda, önce yoksul, sonra aç, sonra da köle oluruz hep birlikte. Tercihiniz?..
Yorumlar
Kalan Karakter: