“Parlamento idama karar verirse ben bunu onarım. Çünkü biz, değerler silsilesi içinde kanı yerde bırakmayız.”
“İdam konusundaki hassasiyetimi biliyorsunuz. Parlamentodan geçtiği anda onaylarım. Çünkü biz biliyoruz ki bunlar, bu yaptıkları katliamla bunun bedelini aynen ödemek durumundadırlar ve bununla ilgili de inşallah atacağımız adımlar yakındır. Şunu bilmenizi istiyorum. Bu konuda Hans ne der, George ne ne der, biz buna bakmayız. Allah ne der, biz buna bakarız."
En son birkaç gün önce bu konudaki düşüncesini yineledi: “Biz bir yanlış yaptık, idamı kaldırdık. 15 Temmuz gecesi 251 vatandaşımızı, askerimi, polisimi şehit edenleri; ağırlaştırılmış da olsa müebbet de olsa, cezaevinde onları beslemek bile bana ağır geliyor. Parlamentomuz bununla ilgili karar verirse ben onaylarım."
* * * * *
Cumhurbaşkanı idam kampanyası başlatır da, yandaş medya durur mu! Yandaş gazeteler, televizyonlar, konuyu tartışıyormuş gibi yapıp, Cumhurbaşkanı’na tam destek veriyor. Bu konuda kantarın topuzunu kaçıran, Akit TV oldu. Televizyon kanalında bir muhabir, idamı savundu ve ekledi: “Türk kamuoyu, Kılıçdaroğlu gibi bazı isimlerin idam edilmesini bekliyor.”
Tarih bilmiyorlar, çok belli… Öyle olsa, idamın bu ülkede nasıl kapanmaz yaralar açtığını anlar ve kolaylıkla darağacı istemezler.
Azıcık öğretelim…
* * * * *
Yıl 1958… Bugünlere çok benziyordu o günler…
1957 seçiminden sonra, muhalefet, Demokrat Parti ittifakına karşı birlikte mücadele etme kararı almıştı. Başbakan Adnan Menderes, çok öfkeliydi muhalefete. ‘Nifak cephesi’ diyordu onlara; “kin ve husumet cephesi”, “haçlı ordusu”… Tıpkı bugün “zillet ittifakı”, “teröristler” denmesi gibi…
Muhalefetin lideri, ülkenin kurucularından, Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü’ydü. Menderes, öylesine ileri gitti ki, İnönü’yü idamla tehdit etti. İnönü’nün Menderes’e yanıtı, tarihi bir ders olarak okunmalı: “İdam sehpaları kurulursa nasıl işleyeceği belli olmaz.”
Sonuçta, bu tehditten sadece iki yıl sonra askeri darbe yaşandı ve acı bir biçimde, ülkenin başbakanı ve iki bakanı asıldı.
* * * * *
Darağacı bir kez kurulmuştu, idamlar durmayacaktı…
Bu ilk darbeden, 1980’deki darbeye kadar 97 kişi asılarak öldürüldü.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra asılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, “üç fidanlar” olarak milletin hafızasına kazındı.
80 darbesinden sonra, darbenin lideri Kenan Evren, “asmayalım da besleyelim mi” demişti. Bugün Erdoğan’ın “onları beslemek bile bana ağır geliyor” demesi gibi…
Darbeden sonra darağaçları yine kuruldu; 50 kişi idam edildi. İdam edilenlerden biri olan Erdal Eren, henüz 17 yaşındaydı, asılabilmesi için yaşı büyütüldü.
* * * * *
Bu idamların tümü, tarihimizde savunulması mümkün olmayan kara lekeler olarak durduğu gibi, yüreklerimizi hala acıtıyor, vicdanımızı hala kanatıyor.
Bu nedenle, evet, asmayalım da besleyelim.
Çünkü idam, devletin, başka bir canlının yaşam hakkını elinden almasıdır ve bu hak, hiçbir insana ya da kuruma verilmemelidir.
Çünkü her infaz, toplumdaki kin ve nefret tohumlarını daha da büyütmektedir; toplumsal fay hatlarını keskinleştirmektedir. Nasıl kutuplaşıp birbirimize bilendiğimize bakınca, son ihtiyacımız olanın bu olduğu açıktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: